Sophia Öncesi Kısa Tarihçe
İnsanlara yönelik özelliklere uyum sağlayabilen evrensel bir insansı robotun değerini ve çekiciliğini kolayca anlamak istiyorsanız, bir Netflix dizisi ilginizi çekebilir. “Better Than Us” (isim manidar) dizisinde ana karakter olan Arisa bir insansı robottur. Bazen sahibi Georgy’ye “Arabayı kullanabilir miyim?” diye sorar (Bu onun çekingenliği mi yoksa dizi yazarlarının saydam algı duvarlarını aşmama isteğimi çok emin olamıyorum). En iyi ihtimalle kendi kendine hareket edebilen otonom bir araba (robotik araba) ile karşılaştırıldığında, otonom sürüş özelliği olmayan eski tip arabaları bile sürebilir. Arisa aynı zamanda yemek pişirir, bulaşık yıkar, temizlik ve çamaşır yıkamada da iyidir ve hatta bazı çocuklarla arkadaş da olabilir.
Her ne kadar Arisa gibi mükemmel (hem işlev hem de görünüm açısından) bir ev insansı robotu yapmak daha çok uzun yıllar gerektirse ve böyle bir projenin ne zaman tamamlanacağını tahmin edemesek de insanlar makine mühendisliğinin gelişmesiyle birlikte insan görünümlü robotların nasıl yapılacağı üzerinde çalışıyorlar. Hem de büyük bir ihtirasla…
Leonardo da Vinci, 15. yüzyılın sonlarında başını, çenesini ve kollarını hareket ettiren bir robot taslağı bıraktı. Avrupa ve Japonya’da 18. ve 19. yüzyıllarda enstrüman çalan veya ok atan otomatik bir oyuncak bebek vardı ve 20. yüzyıldan itibaren elektrik motoruna dayalı robotlar yaratılmaya başlandı. İlk insansı robotlar 1928’de İngiltere’de yapılan Eric ve 1939’da New York Dünya Fuarı’nda sergilenen Elektro’dur.
Bugün bakıldığında sadece “canlı robotlar” olarak görülseler de ivme yaratamadılar. O zamanki basın bültenlerine baktığımda, medyanın onları “insanları mükemmel şekilde taklit eden” robotlar olarak tanımladıklarını görüyorum.. Ama o dönemim mükemmel tanımlamaları ile bugünün ve muhtemelen yakın geleceğin mükemmel kavramları çok farklı şekilde tanımlanacak
Geçen yüzyılda insansı robot alanına öncülük eden şirket ise Honda’ydı. Honda 1980’lerden beri iki ayaklı yürüyen robotlar üzerinde çalışıyor. Şirket 1990’lar boyunca P serisini sergiledi ve nihayet 2000 yılında Asimo‘yu ortaya çıkardı (Severiz.). Asimo 2011’deki 4. nesline kadar piyasaya sürüldü ve resmi olarak 2022’de emekli oldu. Küçük bir çocuk boyuyla yürüdü, koştu, topa tekme attı, el sıkıştı ve sohbet etti ve 21. yüzyılın başlarında 10 yıllık insansı robot teknolojisinin birikimi olduğunu kanıtladı.
Sonraki 10 yıl, yani günümüze kadar ise Boston Dynamics’in ürettiği Atlas‘ın çağı oldu. İnsansı robotların çoğu elektrik motoruyla hareket ederken, Atlas daha yumuşak ve doğal hareketler için hidrolik bir sistemle donatıldı. Yere düştüğünde kendi kendine kalkıyor, düzensiz bir yüzeyde veya eğimli bir zeminde yürürken dengesini koruyor ve hatta ters takla atarak tüm vücut hareketleri açısından en iyi hareketleri sergiliyor. Boston Dynamics geçtiğimiz yıl Hyundai Motor Group tarafından satın alındı (Sadece bu satın alma için bile uzun bir siyasi analiz yapabiliriz ama bu makale o makale değil).
Çocuklar kadar yetişkinlerin de (Buna ben de dahilim) sevdiği bir stop motion animasyon olan Wallace and Gromit’s’deki komik sabah sahnesini hatırlıyor musunuz? Uyanma vakti geldiğinde, üst kattaki yatak eğilir, böylece Wallace alt kattaki yemek odasına düşer. Aşağı düşerken, tulumu otomatik olarak vücuduna oturur.
Ardından robot kollar, masada oturan Wallace’a sağ ve sol parçalara bölünmüş bir yeleği giymesinde yardımcı olur. Bu sırada ekmek kızartma makinesinden bir dilim ekmek çıkar ve aynı anda mancınık minyatürüne benzeyen bir makine kızarmış ekmeğe reçel fırlatır. Bu, yataktan masaya geçme, kıyafet giyme ve yemek hazırlama dahil olmak üzere beş farklı hizmetin otomatikleştirilmiş sistemini temsil eder.
Aynı şekilde günlük hayatımızdaki pek çok faaliyet de otomatikleştirilebilir. Zemini kendi kendine temizleyen bir robot süpürgemiz zaten var. Kahve dükkanlarında fincan fincan kahve hazırlayan robot kollar ve mutfaktan müşteri masalarına yemek getiren servis robotları var. 2022 şubat ayında Pekin Kış Olimpiyat Oyunları Medya Merkezi’nin mutfağında bir wok tavayı idare eden bir robot kolu ortaya çıktı.
En ileri teknolojiye sahip otonom bir araç aslında robotik bir arabadan çok da farklı değil. Bu tür özel robotlar kendi görevlerini insanlardan daha iyi yapmaya başladılar. Hem de hiç şikayet etmeden ve sigorta sorgulamadan.
Tesla ve Optimus
Ve Gelelim her konuda ortaya fırlamaya bayılan Sayın Elon Musk’a ve değerli denemesi Optimus’a.Tünel taşımacılığının (The Boring Company) yanı sıra uzay (Space X) ile ilgili bir iş yürüten Musk, son zamanlarda robotlarla, özellikle de insansı robotlarla ilgilenmeye başladı. Fırsatları görme konusunda ayrı bir yeteneği olduğunu belirmeden geçmeyelim.
Tesla Bot ise 2021 yılından bu yana dünyanın büyük ilgisini çekiyor (en azından Tesla’nın piyasa başarısı dolayısıyla benim hala çekmeye devam ediyor). Elon Musk, “Tesla AI Day” etkinliğinde insansı robot hakkında daha spesifik bir sunum yapmak istedi. 2022’de “Yapay Zekâ Günü’nün” bir önceki yıl olduğu gibi 19 Ağustos’ta yapılacağını duyurdu. Ancak etkinliği bir ay sonra 30 Eylül’e erteledi. Gecikmenin nedeni, çalıştırılabilir bir Tesla Bot prototipi hazırlamaktı.
Tesla Bot; 175 cm boyunda ve 57 kg ağırlığında bir insansıdır ve 40 motor tahrikli eklemle donatılmıştır. Her bir el için beş parmağı vardır ve yüz yerine yardımcı bilgileri göstermek için bir ekran içeren kask tipi bir kafaya sahiptir. Tesla Bot’un ev kullanımı için tasarlanmıştır.
Bazı kişiler, belirli bir işlevi yerine getiren endüstriyel pazarlara yönelik bir robot yerine, genel tüketicilere yönelik insansı robotlar üretmek için onlarca yıl erken olduğu eleştirisinde bulunuyor. Bu Musk’ın kötü şöhretli şovmenliğinin bir örneği olsa da büyük itici gücü söz konusu olduğunda, Tesla’nın ev insansılarının ticarileştirilmesine yardımcı olabileceğini umuyorum.
“Bu robotu (Optimus’u kastediyor) neden bacaklı tasarladığımızı merak edebilirsiniz. Çünkü insan toplumu iki kolu ve on parmağı olan iki ayaklı bir insansı ile etkileşime dayanıyor. Dolayısıyla bir robotun çevresine uyum sağlamasını ve insanların yaptıklarını yapabilmesini istiyorsak, aşağı yukarı bir insanla aynı boyutta, şekilde ve yeteneklerde olması gerekir.” – Elon Musk
Aslında Musk’ın bahsettiği insansı, insana benzeyen ya da insan gibi görünen ama gerçek bir insan olmayan bir robot anlamına geliyor. “Benziyor” ya da “benzeyebilir” derken, bu tür robotların yaklaşık benzerliklere sahip olacağını, ancak insanların tam kopyası olmayacaklarını kastediyor.
Kafası, gövdesi, kolları ve bacakları olan ve dik yürüyen (iki ayaklı yürüme) bir şey insansıdır. Bu açıdan bakıldığında, 4 parmağı olan Mickey Mouse, “kısa bacaklı” uzaylılar, 3 metre boyundaki Na’vis, Honda’nın kask takan ama yüzü olmayan Asimo’su ve lastik top elleriyle Boston Dynamics’in Atlas’ı birer insansıdır.
Zaten detayların bir insanınkiyle tamamen aynı olması gerekmiyor. Çoğu robot ve insansı arasında hala net bir çizgi var. Örneğin, iyi robotların lideri Optimus Prime ve arkadaşları (en sevdiğim bilimkurgu serisidir), 2007’den bu yana 10 yıl boyunca spin-off dahil 9 gişe filminde yer almıştır.
Öte yandan, 2013’ten geçen yıla kadar gösterime giren 3 filmlik seride yer alan Jaegar’ların boyu ise neredeyse 80 metre (Ayıp, kötüleri hep daha üstün gösteren bir Hollywood ile karşı karşıyayız). Neyse. Bu tür devasa robotlar insansı olarak adlandırılmıyor, ancak genellikle insansı tipi robotlar olarak anılıyorlar.
Yani insansı, tam olarak bir insana benzemek zorunda olmayan, ancak belirli bir değişkenlik aralığında benzer bir şekle ve boyuta sahip olan bir robottur. Tabi tam burada bir soru sormalıyız: İnsanların rahatlığı adına tasarlanan bir robot insansı olmak zorunda mı? İnsana benzeyen bir insansı yapmanın kolay olmadığını anlamak için robot mühendisi olmanıza gerek yok. Özellikle sadece belirli bir işlevi yerine getirecek bir robota ihtiyaç duyduğumuzda, insansılara pek çok alternatif var.
Bir servis robotuna tabakların yerleştirilmesi ve çıkarılması (hala) insanlar tarafından manuel olarak yapılmalıdır. Bir robot temizlikçi de merdivenden düşebilir ve kâğıt demetleri gibi bazı çöp türlerini (hala) ayıklayamaz.
Dürüst olmak gerekirse, insansıların yanı sıra ağırlıklı olarak konuşma becerisine odaklanan sosyal robotlar da dahil olmak üzere ev robotları için bir pazar henüz gerçek bir “pazar” biçiminde bile mevcut değil. Adında “robot” geçen ürünler arasında bilinen tek istisna, ticarileşmeyi başaran robot temizleyicilerdir. Ancak, herhangi bir şüphe duymaya gerek yok. Ev robotu pazarı, olgunluğu tartışılacak düzeyde olsa da kesinlikle gelişiyor.
Sophia Meselesi
Bununla birlikte, bir insansı robot, özellikle özel bir değere sahiptir. Musk’ın da belirttiği gibi, insan toplumuna kolayca uyum sağlayabilir. Yaşadığımız ev, çalıştığımız alan, kullandığımız aletler ve ulaşım araçlarının hepsi insanlara uygun özelliklerde üretilmiştir. Biçim faktörleri insanlara dayandığından, insana benzemeyen bir robot insandan yardım alacak ya da hareketleri ve yapabilecekleri konusunda sınırlamalara sahip olacaktır.
Sophia bir kadın görünümüne sahip ve motor yeteneğinin yanı sıra konuşma yeteneğiyle de ünlü bir yapay zekâ robotudur. Geçtiğimiz hafta ülkemizdeki röportajından sonra artık herkes onun hakkında daha fazla fikir sahibi oldu. Bu insansı robot 2016 yılında Hong Kong’da Hanson Robotics tarafından geliştirildi ve Alphabet (ana şirketi Google) tarafından ses tanıma teknolojisi ile insanlarla konuşma ve etkileşim kurma özelliğine sahip.
Sosyal robot Sophia’nın yaşlı bakım tesisleri için bir refakatçi ya da bir etkinlik danışmanı olarak piyasaya sürülmesi bekleniyor. Robotlar için tarihi bir ilk olan vatandaşlık hakkı 2017 yılında Suudi Arabistan tarafından verildi.
Benim için en önemli meselelerden bir tanesi Sophia’nın ‘zekası’. Hanson Robotics Sophia’yı yapay zekanın (AI) geleceği olarak lanse etti (hayırlı olsun..). Örneğin Bay Hanson, bir çok konuşmasında Sophia’nın teknolojinin geleceğini ve neslimizin en zorlu sorunlarından bazılarını çözmeye yardımcı olacak süper zeki makineler yaratma vizyonunu temsil ettiğini iddia etti.
Böylece Sophia’nın süper zekaya giden yolda bir adım olduğunu öne sürdü. Ancak robot bilimciler ve filozoflar, Sophia’yı sofistike bir kukla ya da sohbet robotu olarak tanımlayarak, somutlaştırılmış biliş yetenekleri konusunda daha kötümser davrandılar. Frankfurt Okulunu asla hafife almayın…
Bu eleştirilere ek oalrak, Facebook’un Baş Yapay Zekâ Bilimcisi Yann LeCun Sophia’yı geçmişte bir ‘kukla’ olarak adlandırdı ve Hanson’un çalışanlarının halkı aldatan kuklacılar olduğunu defalarca söyledi. Peki, Sophia gerçekten ne kadar “zeki” ve daha da önemlisi, Sophia gibi teknolojiler söz konusu olduğunda “zekâ” ile neyi kastediyoruz?
Benim için Sophia’nın durumu politik bir koreografiden başka bir şey değil.
Açık konuşalım, Sophie’nin amacı; sosyal robot pazarının yükselişini destekleyen politik bir koreografi olarak dünya turu yapmaktır.
Bu yazıda kullandığım “politik koreografi” kavramını (ya da metaforunu) biraz açmakta fayda var. Bu terimi metaforlaştırdığı anlam bütünü en az üç işlevi yerine getirir. İlk olarak, terimi kullanarak Sophie’nin somutlaştırma yönüne dikkat çekmemizi sağlar. Dolayısıyla politik koreogtafi, (henüz) verimli bir saha kullanımı olamayan her tür ürünün günlük fenomenolojiye bağlanması için gereken teknolojik performansları üretir, biz de kabul ederiz. Böyle bir ürün gördüğünüzde politik koreografi var mı yok mu ya da ne düzeyde dikkatlice analiz edin.
İkinci olarak bu terim bize, teknolojilerin araçsal olmaktan öte yaşamsal rolünü vurgulamakta ve hem koreografi hem de teknolojide yaklaşımların ötesine geçerek insan hatalarına ya da insani olmayan hatalara odaklanan kuramları hatırlatır (Tabi bu çok uzun bir konu, kastettiğim her kuram için ayrıca makale yazmam gerekebilir, gerek var mı? Yok… Sıkılırsınız. Fakat araştırmak isterseniz sembolik etkileşim kuramı, yapısalcılık, işlevselcilik ve temel çatışma kuramlarına -Radikal Hümanizme- göz atabilirsiniz).
Üçüncü olarak, bu terim aynı zamanda insanların, anlamların ve deneyimlerin kontrolünü tamamen ellerinde tutmaları ile alakalı kısımdır. Yani aslında politik koreografi “dünyada olup bitenlerden eksik kalmıyorum” tipinde bir alanı aslında insanların değersizlik inançlarını törpüleyerek + bazen de şablonlaştırarak “birey adına” kolaylaştırır. Aslında günümüzde siz kabul etseniz de etmeseniz de robotlardan yapay zekâları ile insansı performanslar çıkartmalarını beklemek armutları elmalara karşılaştırmaya benzer. Ama politik koreografinin başarısı, buradaki algısal bağımsızlık alanını daraltabilir ve hatta illaki daraltır. Diyalektiğin doğması için kelebeğin kanat çırpması yeterlidir.
Yani, “bence” Sophia’dan etkilenmek için henüz çok erken. Gelecek Sophia’ın yaptığı şovdan biraz daha farklı sunumları içermeli…
Neyse biz devam edelim.
Yarı Teknik Analiz
Burada üç eğilim görebiliriz. Birincisi, robot temizleyici uygulamaları, yani günlük yaşam için belirli işlevleri yerine getirecek robotlar ortaya çıkmaya devam ediyor. Örneğin Samsung Electronics ve LG Electronics her yıl dünyanın en büyük CES (Consumer Electronics Show) fuarında ev robotlarını sergiliyor.
İkinci olarak, hizmet robotları veya cobot’larla tanışma fırsatı artıyor. Birçok ülkede giderek daha fazla kafe ve restoran robot barista ve servis robotlarını benimsiyor. Bu iki eğilimi temsil eden temel süreçler aracılığıyla daha fazla robot dağıtılırken, üçüncü eğilim gelişmiş insansıların daha yüksek bir seviyeye geliştiği yerde ortaya çıkıyor.
Asimo, Hubo ve Atlas (henüz ortaya çıkmamış olan Tesla Bot’tan bahsetmiyorum bile) hepsi laboratuvar düzeyinde prototipler (Ama politik referanslar yaratabiliyorlar). Bunlardan seri üretim için deneme ürünleri yapmak hala uzak bir gerçeklik ve seri üretim daha da uzak. Şu anda mevcut olan seviye donanımla, özellikle de hareketle sınırlı. En azından filmdekine benzer bir insansı yapmak için yapay deri ve yazılım teknolojisinin, yani yapay zekâ performansının tamamen yeni bir düzeye çıkarılması gerekiyor.
Basitçe söylemek gerekirse, günlük hayatta kullanılabilecek bir ev tipi insansı robotu akıllı telefonunuzla karşılaştırdığınızda, günümüz insansıları Motorola’nın 1973’te ürettiği 2 kg’lık ilk taşınabilir telefon ya da 1976’da 8 bit işlemciyle kaynaklanmış bir kart içeren ahşap bir kasadan ibaret olan ilk Apple 1 bilgisayarı seviyesinde. Yine de bu hayal kırıklığına uğramak için iyi bir neden mi? Asla değil.
Bu, sadece beklenecek çok şey olduğu anlamına geliyot. Biz akıllı telefonumuzdaki sesli sekreterle konuşurken ve bir robot temizlikçi kullanırken, insansılar yakında siz farkına bile varmadan yanınızda duracak. Ama bu Sophia ile benzeşirler demek değil. Sophia hala “gerçek” finansörlerinin sesi. O ses bu rulette kazanan mı olur yoksa kaybeden mi bunu zaman gösterecek.
Kurumsal Liderliğin, İşgörenlerin, Robotların ve Yapay Zekanın Geleceği
İçinde bulunduğumuz çağın dijital çağ olduğuna şüphe yok. Modern ofis geliştikçe, teknoloji çalışma şeklimizde artan bir rol oynamaya devam etti. Verimlilik artışı da bunun bir sonucu. İnsan kaynakları her geçen gün yeni yetenekleri bünyesine toplayamayan çalışanları (hangi düzeyde olurlarsa olsunlar) eliyor. Dünya üzerindeki her kurum bu gelişimlerden payını alacak. Payını alamayan kurumlar ise popülasyon ekolojisi kuramının sonuçları ile yüzleşecek. Buna dev holdingler, devletler, siyasi partiler ve de STK’lar da dahil. Kaçış yok.
Bugün ofis otomasyonu hakkında çok fazla konuşma ve tartışma var. Otomasyon geleceğin iş yerlerinde insanları nasıl etkileyecek? Yapay zekâ çalışma yeteneğimizi değiştirecek ya da artıracak mı yoksa tamamen yerimizi mi alacak? Tartışmanın her iki tarafından da çok sayıda ses çıkıyor, ancak genel olarak insanların, robotların ve dolayısıyla da yapay zekanın birlikte çalışma becerisi “parlak” görünüyor.
Pandemi sırasında hükümetin ‘evden çalışma’ emirlerine uyan önemli sayıda örgütün ardından, gelecekte kurumsal kültürde daha esnek ve merkezi olmayan çalışma düzenlemelerine doğru toptan ve sürekli bir değişim görülecektir. Sanırım bu kısmı hepimiz biliyoruz. Fakat gelin biz “Bu neye benzeyecek?” sorusunun cevabını verelim. Mesela masaüstü bilgisayarların modası geçecek. Dizüstü bilgisayarlar, tabletler ve diğer mobil cihazlar ve hatta vücuda takılacak “implantlar” ofis teknolojisinin birincil biçimi olarak yerini alacak. Tüm veriler bulutta yaşayacak ve çalışanlar alanda hareket ederken nerede olurlarsa olsunlar erişilebilir olacaklar.
Chatbotlar ve avatar botlar hesap bilgilerini hatırlayacağından, müşterileri saniyeler içinde doğrulayacağından ve soruları yanıtlama ve karmaşık talepleri insanlardan çok daha hızlı gerçekleştirme yeteneğine sahip olacağından, ana değer alanları verilerin kullanılabilirliği ve bilgilerin doğruluğundan gelecektir (Tabi bu noktada güvenlik kriterleri, en önemli ilk şart haline gelecektir).
Yani yarının modern ofisinde otomatikleştirilebilecek her şey otomatikleştirilecek.
Bu ne anlama geliyor? İdari görevler ekibinizin zamanının ve bütçesinin giderek daha azını kaplayacak. Bir çalışan seyahat ihtiyaçlarını paylaşacak ve bir yapay zekâ seyahat acentesi son rezervasyonu sağlayacak. Takvim davetlerinin yerini, insan ve varlık mevcudiyetine göre en iyi günü, saati ve konferans odasını ayarlayan araçlar alacak. Ziyaretçiler daha paltolarını çıkarmadan ev sahipleriyle anında bağlantı kurmak için konum tabanlı check-in uygulamalarını kullanacak.
Doğal olarak yapay zekâ, tekrar eden görevleri otomatikleştirerek ve çalışanların daha karmaşık ve yaratıcı işlere odaklanmasına olanak tanıyarak işyerine daha entegre hale gelecektir. Bu durum, çalışanların sahip olması gereken beceri setlerini değiştirecek ve daha veri odaklı ve analitik bir kültüre yol açabilecektir. Yani sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojileri işyerinde daha yaygın hale gelecek ve daha sürükleyici ve etkileşimli eğitim ve iş birliğine olanak sağlayacak. Bu, çalışanların öğrenme ve birlikte çalışma şeklini değiştirecek ve daha etkileşimli ve sürükleyici bir kültüre yol açacak.
Yani aslında teknoloji çalışanların katılımını sağlamada önemli bir rol oynayacak ve daha etkili iletişim, geri bildirim ve takdir imkânı sunacaktır (Ülkemizde bu durumun ne kadar eksik olduğunu hepimiz biliyoruz). Bu, çalışanların yöneticileri ve iş arkadaşlarıyla etkileşim biçimini değiştirecek ve daha bağlı ve bağlantılı bir kültüre yol açacak. Ancak bu, büyük ölçüde yerleşik bir güven duygusuna ve aidiyet kültürüne de dayanacak – ya da dayanmalıdır.
Peki bu bizi nereye götürür?
İtibar kazanımları ve gelecekteki herhangi bir ‘yetenek savaşı’, kuruluşların çalışanları güçlendirmeye yatırım yapma derecesinden büyük ölçüde etkilenecektir. En yüksek performans gösteren örgütler, çalışanların ruh sağlığı ve refahına öncelik verecek, olumlu ruh sağlığını teşvik etmek ve tükenmişliği önlemek için destek ve kaynaklar sunabilecek olanlar arasından sıyrılacak. Ayrıca bunu başaran örgütler (şirketler, devletler, STK’lar ve siyasal partiler) değişen piyasa koşullarına ve iş ortamlarına yanıt verebilmek, yenilik yapmaya devam edebilmek ve rekabetçi kalabilmek için daha yüksek uyum üretme çabasında olacak.
Peki bu kolay bir şey midir?
Bu soruya cevap vermek için sizleri doğrulama yargısı ile tanıştırmanın en doğru anına geldiğimizi tahmin ediyorum.
Doğrulama- teyit önyargısı veya bilgiyi mevcut inançları doğrulayacak şekilde arama ve yorumlama eğilimi, kurumsal kültür de dahil olmak üzere birçok alanda olumsuz sonuçları olan ve iyi belgelenmiş bir olgudur. Doğrulama önyargısı eğilimi, bir dizi bileşik unsur nedeniyle önümüzdeki 10 yıl içinde artacaktır.
Özellikle liderlik çalışmaları yapanlar bu noktaya özellikle dikkat etmeli.
İlk olarak, sosyal medya ve çevrimiçi platformların yükselişiyle birlikte, liderlerin bağımsız kalmaları ve kendilerini mevcut inançlarıyla uyumlu bilgi ve bakış açılarıyla çevrelememeleri çok zorlaşacak, bu da doğrulama- teyit önyargısını güçlendirecek.
İkinci olarak, kuruluşlar her anlamda çeşitlilik hareketine karşı çalışırlarsa, çalışanlar farklı bakış açılarına ve fikirlere daha az maruz kalacakları için teyit önyargısına daha duyarlı olacaklar.
Son olarak, yüksek düzeyde psikolojik güvenlik tesis edemeyen ve besleyemeyen kuruluşların teyit önyargısı ile karakterize edilen bir kültüre sahip olma olasılığı daha yüksek olacak çünkü çalışanlar konuşmaktan ve statükoya meydan okumaktan caydırılmış hissedecekler.
Zorluklar liderler için bununla da kalmayacak.
Geçmişin liderleri bugünün standartları ve değerlerine göre değerlendirilir ve yargılanır. Sonuç olarak, geçmişin bazı liderleri, artık kabul edilebilir görülmeyen eylemleri veya inançları nedeniyle gelecekteki toplum tarafından hor görülecektir. Örneğin, ayrımcı, aşırı muhafazakâr veya otokratik kültürel uygulamaları teşvik eden liderler 2030 yılında olumsuz olarak değerlendirilirken, çeşitliliği ve çevresel sürdürülebilirliği savunan liderler kutlanacaktır. Tabi bu nokta tasarımla alakalıdır. Başka çeşitlemeler her zaman tasarlanabilir.
Yani 2030’da önemli kabul edilecek nitelikler, şu anda değer verilenlerden büyük ölçüde farklı olacak. Beklenen önemli değişikliklerden bazıları, otantik liderlik, artan empati ve dinleme becerileri gibi sosyal becerilere vurgu yapılmasıdır. Sonuç olarak, geleneksel üniversite yeterlilikleri, kişiler arası yaşam becerileriyle daha dengeli bir şekilde dengelenmelidir.
Yakın gelecekte otomasyon ve yapay zeka iş piyasasını etkilemeye devam ettikçe, yaratıcılık, strateji, problem çözme ve teknolojinin müşteri ve kültür üzerindeki etkisinin ayrıntılı bir şekilde anlaşılması giderek daha önemli hale gelecek. Bu durum, günümüz liderlerinin çoğunluğu ve geleneksel liderlik profili için sismik bir değişim anlamına geliyor.
Yapay zekâ, işyeri kültürünü birçoğu olumlu olmak üzere çeşitli şekillerde etkileyecek ve yeni sosyal ve etik yönetişim setleri gereksinimini görünür kılacaktır. Liderlerin, özellikle de hizmet kültürüne bağlı kuruluşların, yapay zekanın keşfini ve hızlı gelişimini benimsemeleri gerekecektir. Sohbet robotları, müşteri hizmetleri ikamesinin devrilme noktasının ötesinde olgunlaşacak ve çağrı merkezlerindeki insanlardan daha çok tercih edilen müşteri deneyimi etkileşimli çözümü haline gelecektir.
Daha önce de belirtildiği gibi, bu derece organik veya kasıtsız kültür değişimi, yeteneklerin belirlenmesi, eğitim, liderlik ve yönetişim yönleri ve her zaman açık kültür yönetimine benzeri görülmemiş bir dikkat gerektirecektir.
Peki; İnsan Dokunuşu, Robotik Olmayan Deneyimi Ne Kadar Etkiler?
Bir insan çalışan ile teknoloji arasındaki en önemli fark “ilişkilerdir”. Gülümseme, tene temas ve duygusal bağlar temel insan ihtiyaçlarıdır. Aslında durum bundan biraz daha derindir; insanların aksine makineler:
– Duyguları (henüz) değerlendiremezler. Başka bir insan için herhangi bir şeyin önemini veya sembolizmini (henüz) anlayamazlar.
– Duyguları belirleme içgüdüsünden yoksundurlar. Bugün insan yüz ifadelerini yansıtan robotların tadını çıkarıyoruz, çünkü çoğunlukla bunu çok kötü ve komik bir şekilde yapıyorlar. Belki de uzak gelecek bugün olana kadar hiçbir zaman bir şakayı anlamayacaklar ya da bir insanla karşılıklı oturarak gerçek gözyaşları dökemeyecekler. Ayrıca vücut dilini ya da satır aralarını (hala) okuyamıyorlar. Ama unutmayın; bazı insanlar da bunları yapamayabiliyor fakat “mış” gibi yapıyorlar. Yani aynı durum robotlar için de gerçekleştiğinde zamanla “gerçek” belirsizleşebilir.
– Alaycılığın ardındaki anlamları çözmek veya metnin derinliklerini okumak için gereken içgörüden (henüz) yoksundurlar.
– Dilin tüm farklılıklarını- konuşmacının veya yazılı kelimenin esprileri ve tonları- idare edebilecek donanıma (henüz) sahip değiller.
– Diğer kişinin mantıksız bakış açısını sıklıkla anlayamıyorlar. Bence zamanla anlayacaklar. ChatGpt’nin 160 milyon snapsis bağı kurarken 6 ay içerisinde 10 milyar snapsis işleme kapasitesine ulaştığını unutmayalım.
Bu becerilerin tamamı dünya üzerindeki her kurumsal yapıda hala hayati derecede gereklidir hatta ihtiyaçtır. Mesela makineler, hoşnutsuz çalışanlar arasında arabulucu olarak etkileşime giremez. Fal kurabiyesi tavsiyesi verebilirler, ancak gerçekten önemli olduğunda, en çok ihtiyaç duyulan şey bir insanın her bir kişinin bireysel yapısını işleme ve olayları farklı perspektiflerden görme yeteneğidir.
Makine Dokunuşu Deneyimi Ne kadar Etkiler?
İşin bu kısmını duygudan bağımsız anlatabiliriz, dolayısıyla da makinaların dokunuşunun analizi çok basit.
-Robotlar üretkenliği insanların yapamayacağı şekilde artırır. Dikkatleri dağılmıyor, beslenmeye ihtiyaç duymuyor ve yorulmuyorlar. Üretkenlik büyüme yaratır, bu da insanlar için tamamen yeni işler yaratacaktır.
– Otomasyon, tekrarlayan ve fiziksel işlerin yerini doldurabilir, bu da yeni fırsatlar yaratır ve çalışanlar için yeni becerilerini geliştirmek için “isteyenlere” alan açar. İstemezseniz yapacak bir şey yok. Bu açıdan bizim insanımız oldukça fazla problemle karşılaşabilir.
– Makineler ucuz coğrafyalarda çalışmaya kayıtsızdır. Bu da dünyanın gayrimenkul kullanımını daha verimli hale getirirken kurumlara da para tasarrufu sağlayacak. Bunu zaten 1. Covid sürecinde gördük. 2. Covid sürecinde tamamen adapte olacağız.
Peki Gelecek Ne Getirecek?
Otomasyon insan işgücüne olan ihtiyacı ortadan kaldırmayacak olsa da birçok sektörü ve kariyer yolunu etkileyecektir. Bu etkinin ne kadar olacağı işin türüne bağlıdır. Bir işverenin bir dizi görevi tamamlamak için insanlara mı yoksa makinelere mi ihtiyacı olduğunu belirleme zamanı geldiğinde, birçok faktör devreye girer. Mesela:
– Teknik fizibilite önemlidir. Teknoloji, tekrarlayan ve kalıplaşmış işler ne düzeyde mevcut?
– Otomasyonun geliştirilmesi ve uygulanmasının maliyeti ne olacak? Kullanıma hazır ekipman, tescilli donanım/yazılım araçlarına göre çok daha uygun maliyetli olacaktır. Tabi bu zaman alabilir. Benzer durumu Metaverse evreni için de tartışmıştık.
– İnsan emeğinin maliyeti ve gerekli becerilerin mevcudiyeti ne kadar yoğuşuyor? Yoğuşma yoksa maliyet artar, makinalar kazanır. Dikkat!
– İşin fizikselliği ve ihtiyaç duyulan üretim seviyesi nedir? İnsan verimlilik katsayıları bu oranları tutturabiliyor mu?
Makinelerin işgücü ikamesi ve üretkenliğin ötesinde bazı faydalarını görmeye başladık bile. Marketlerde kendi kendine ödeme ya da fast food kasiyer kioskları gibi bazı mesleklerde otomasyon kullanımı insan çalışanlara olan ihtiyacı azalttı.
Çok doğaldır ki hemşirelik gibi insan dokunuşu gerektirdiği için bir makinenin asla entegre edemeyeceği pek çok iş var. İlaçların dozajlanması ve temel görevlerin yerine getirilmesi insan etkileşimi ihtiyacını azaltır, ancak nazik bir güvence, bir omuza yumuşak ve rahatlatıcı bir dokunuş veya bir yastığı kabartan canlı bir ruh gerektirir.
Öte yandan, restoran ve imalat gibi sektörler, daha fiziksel iş türleri nedeniyle daha endişe verici sonuçlar doğurabilir, ancak ücret oranı düşük kaldığı sürece, pahalı bir makine yerine bir insanı istihdam etmek her zaman daha ucuz olacaktır.
İnsansı Robotların Jeopolitik / Askeri Anlamı
Bir insansı robotun en büyük erdemi, insani alanlarda insani araçları kullanabilmesidir. Bu durum 2012-2015 yılları arasında düzenlenen DARPA (Defense Advanced Research Project Agency) Robotics Challenge’da çok iyi bir şekilde gösterilmiştir. Bu yarışma, 2011 yılında Fukushima nükleer santralinde meydana gelen kazanın tetiklediği bir teknoloji yarışmasından yola çıkarak, afet bölgelerinde insanların yerine çalışabilecek bir insansı robot geliştirmeyi amaçlamıştır.
DRC (DARPA Robotics Challenge) tarafından önerilen 8 görev arasında araba kullanarak bir afet bölgesine gitmek, bir kapıyı açarak bir alana girmek, merdivenlerden inip çıkmak, elektrikli bir alet kullanarak duvarda bir delik açmak ve bir boru vanası çarkını çevirerek o vanayı kilitlemek yer almaktadır. Bu tür görevleri tek bir robotla yerine getirmek için yalnızca elleri, kolları ve bacakları olan bir insansı mümkün olabilirdi, çünkü alanların ve araçların tümü insanlar için tasarlanmış form faktörleridir. Bu yarışmanın son kazananı Güney Kore’den KAIST tarafından yaratılan Hubo oldu.
Eğer bir konunun içerisinde DARPA varsa konuyu çok daha dikkatli incelemek gerekir. DARPA ABD’nin çekirdek şirketidir. Her şirket aslında bir şekilde onun vizyonuna uygun olarak dünya piyasalarına serpiştirilir. Neyse biz devam edelim.
Aslına bakarsanız beni rafa konularak satın alınabilmesi mümkün olan hiçbir teknolojik ürün (en azından yakın gelecekte) hiç korkutmuyor. Aslı önemli olan konu parasını verseniz de alamayacağınız teknolojilerin, yani askeri temelli yapay zekâ algoritmalarının, robotların ve genetik güncelleme almış organizmaların insan hayatına ve aslında devletlerin hayatına müdahale ihtimali. Burada ihtimal diyorum ama hangi açık kaynakları araştırması gerektiğini bilen her jeopolitik analisti gizli bütçelerle nelerin hangi ülkeler tarafından çalışıldığını bilir.
Türkiye açısından konuya baktığımızda ise bu konuda bir şey yapıp yapmamak da iş görenlerin millilik seviyesiyle ya da bu tip başlıkların aslında milli seferberlik düzeyinde ele alınması gerektiğini algılayıp algılayamamaları ile ilgilidir (Algılayamayacak insanların hala görevde olması da liyakat eksikliğidir yani bir ucu her şekilde gayri milliliğe çıkar).
Yakın gelecekteki teknolojik gelişmelerin, özellikle otonom robotların (Mesela Kargu 2 örneğinde olduğu gibi) ve genetik mühendislik konusundaki ilerlemelerin, savaş alanlarında önemli değişikliklere yol açabileceği konusu oldukça ilginç bir tartışma alanıdır. Öncelikle, insanlığın teknolojik ilerlemeler konusundaki hızlı gelişmeleri göz önünde bulundurduğumuzda, robotlar ve genetik mühendislik alanlarındaki yeniliklerin savaş alanlarını etkileme potansiyeli oldukça büyüktür.
İnsansı robotlar, insan benzeri hareket kabiliyetleri ve algılama yetenekleri ile savaş stratejilerini değiştirebilecek bir unsur olarak ortaya çıkabilir. Bu robotlar, zorlu arazilerde operasyonlar gerçekleştirebilir, askeri personelin güvenliğini artırabilir ve belirli görevleri daha etkili bir şekilde yerine getirebilirler. Ancak, bu tür robotların askeri kullanımının etik ve hukuki boyutları da ciddi şekilde tartışılmalıdır. (Tabi emperyalist ülkeler normal şartlarda bu tip etik kaygılara takılmazlar, saf olmayalım. Bu tip silahlar elinizde ya da vardır ya da yoktur. Gerçek dünyaya hoş geldiniz.)
Genetik mühendislik ise askeri stratejilerde yeni bir boyutun açılmasına neden olabilir. Genetik olarak modifiye edilmiş askeri personel veya organizmalar (doku sahibi robotlar), daha dayanıklı ve özelleştirilmiş yeteneklere sahip olabilirler. Örneğin, dirençli bir askeri birim veya özel yeteneklere sahip organizmaların yaratılması, savaş alanlarında avantaj sağlayabilir.
Savaş alanlarında insanımsı robotların hızla yer almasını destekleyen görüşler, verimliliği ve insan hayatını koruma potansiyeli gibi avantajları vurgulamaktadır. Özellikle tehlikeli görevlerde insan yerine robotların kullanılması, askeri personelin riskini azaltabilir. Bununla birlikte, savaşın insan doğasına etkisi ve ölümcül olayların otomasyonu gibi etik sorunlar da ortaya çıkacaktır. Bu nokta es geçilemez. Özellikle bu tip teknolojilere sahip olmayan ülkeler ekstra dikkatli olmalıdır.
Diğer yandan, robotlar ve genetik mühendislik alanındaki ilerlemelerin savaş alanlarında yaratacağı tehditleri düşünenler, otonom silah sistemlerinin etkilerini vurgulamaktalar. Kontrol dışı hareket eden veya yanlış programlanmış otonom robotlar, ciddi sonuçlara yol açabilir. Ayrıca, genetik modifikasyonların insan yapısını değiştirme ve insanlık üzerinde bilinmeyen etkiler yaratma potansiyeli de endişe kaynağı olabilir.
Özellikle bu tip organizmalar (artık bu tip robotlara tam olarak nasıl bir isim verebiliriz emin değilim ama “cyborg” terimini kullanmak istemesem, doku sahibi insanımsı robotlar demeyi düşünebilirdim) yapay zeka kullanarak karar alma mekanizmalarına sahip olurlar ise karşımızda Terminatörün en son serisinde gördüğümüz kapasitede askeri birliklerin üretilmesi çocuk oyuncağı haline gelir.
Silah otonomisinin robotların analiz birimi oalrak ele alınması yoluyla yeniden düşünülmesi ve geliştirilmesi, barut ve nükleer silahlardan sonra “savaşta üçüncü devrim” olarak tanımlanan çok önemli bir askeri ilerleme olarak kabul edilmektedir. Yapay zekânın (YZ) askeri bağlamda uygulanması, yaşam ve ölümle ilgili soruları gündeme getirmekte ve bu da YZ’nin en önemli kullanımının tüm insanlığı bir başka açıdan etkilemesi anlamına gelmektedir. YZ’deki son yenilikler, silah otonomisinin daha büyük ölçekte geliştirilmesine ve uygulanmasına olanak sağlamıştır.
Makine hızında savaşmanın operasyonel risklerini merak edenler, Paul Scharre, Fizikçi Jurgen Altmann ve siyaset bilimci Frank Sauer’in çalışmalarına göz atabilir. Bu aşamada ben daha fazla detaya girerek sizleri sıkmak istemiyorum. Bu üç kritik isim konunun risklerini silahlanma yarışı ve kriz istikrarsızlığı gibi stratejik kavramlarla ilişkilendirerek araştırmıştır. Araştırmacılar, hukukçular, bilişim uzmanları ve bilim insanları tarafından LAWS’ların kullanımını engellemek ve topluma yönelik potansiyel tehdit ve risklerine karşı koruma sağlamak için katı yasalar ve tedbirler alınması çağrısında bulunulmaktadır.
Bu noktada kendi anladıklarımı T.C hafızasına sade bir vatandaş olarak kaydetmek amacı ile özetlemek istiyorum.
- “Katil robotlar” olarak da bilinen ölümcül otonom silah sistemleri (LAWS), doğrudan insan denetimi ve karar alma sürecine katılımı olmaksızın potansiyel olarak ölümcül güç kullanımını hedefleyebilen ve başlatabilen silahlardır. Uluslararası insancıl hukuk, sivil nüfusa tehdit oluşturan silahların kullanımına karşı çıkmaktadır ve LAWS’lar isabetlilikleri, hızları ve ayrım gözetmeyen yıkım potansiyelleri nedeniyle etik ve yasal pozisyonlara meydan okuyor olarak görülmektedir.
- LAWS, potansiyel vahim insani sonuçları ve jeopolitik istikrarsızlaştırma nedeniyle etik, yasal ve diplomatik endişelere yol açacaktır. Bu süreç ka-çı-nıl-maz-dır.
- İnsan müdahalesi olmaksızın hedefleri bağımsız olarak tanımlamak, aramak ve angaje etmek için insan yapımı algoritmalar kullanan taarruzi LAWS, teknolojik olarak gelişmiş bazı ülkelerde gelişimin odak noktası haline gelmiştir. Bu çalışmaların görünen kısmı genel olarak yapılan tüm çalışmaların %1’i kadar bile olmayabilir (Örnek: DARPA bütçelemesinin kapalılığı ve yıl sonu raporlarının saydamsızlığı). Çünkü bu tip teknolojileri olgunlaştırabilen bir ülke; olası bir çatışmayı çok hızlı, sıfır insan kaybı ve de düşmanın koşulsuz ve şartsız tam teslimiyetiyle sonlandırabilir. Bu tip teknolojilerin, uluslararası baskılara rağmen açıktan kullanılarak, bir ülkenin bir diğerini “savaşmadan” diz çöktüreceği yılların 2025-2026 başında küresel bir çatışma ortamı doğmaz ise 2032-2035 arasında olacağını tahmin etmekteyim. Umarım yanılırım.
- Saldırgan LAWS kullanımı, insan refahı üzerinde potansiyel olarak yüksek olumsuz maliyetler doğurabilir; bu da LAWS değerlendirilirken bu maliyetlerin göz önünde bulundurulmasını çok önemli hale getirmektedir. Mesela bir önceki başlıkta ortaya çıkabilecek yenilgi, yenilen ülkenin tüm kritik alt yapısının yok edilmesine sebep olarak küresel boyutta farklı sosyal, politik ve ekonomik tetiklemeleri rahatlıkla doğurabilir. Hatta ve hatta belirli bir etnik ya da dini grubun tek bir savaşta hızla tarihten silinmesine yol açabilir.
- LAWS kullanımının getirdiği ahlaki, yasal, mahremiyet ve güvenlik riskleri, üretimi ve kullanımının yasaklanması yönünde çağrılar yapılması için LAWS sahibi olmayan ya da olamayacak ülkelerin bir blok altında toplanması T.C tarafından 2023 itibari ile geç kalmadan desteklenmelidir. Çünkü LAWS, askerliği (mesela piyade sınıfını) ve polisliği dönüştürme potansiyeli ile olası bir küresel savaşta tarihin gördüğü belki de en önemli yıkıcı değişimi (gelişme diyemem çünkü o zaman pozitif bir anlam yüklemiş oluruz) temsil etmektedir ve bu konudaki gelişmelerin T.C. tarafından acilen değerlendirilmesi, buna ek olarak T.Cnin gerekli pratik hesap verebilirlik ve kontrol mekanizmalarının tasarlanması konusunda da proaktif bir rol üretmesi gerekmektedir.
- Açık kaynak teknolojilerinin (yazılım, 3D ve mekatronik temelli yapıların tümü), yapay zekâ ile eşgüdümlü olarak kullanılması; harp sanayisinin konuya ilgisi açısından göz önüne alındığında, ölümcül otonom silahlarda yaratılacak ilerlemelerin temelini oluşturması beklenmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir önceki başlıktaki çağrımı açık kaynak kodlu yapıları geliştiren birlikler içinde düşünmek ve örgütlemek gerekmektedir. Bu noktada belirtmeliyim ki açık kaynak yazılım toplulukları genellikle siyasi agnostisizmi benimsemektedir, ancak küresel topluluklar içinde LAWS ile ilgili aktivizm konusunda farklı görüşler vardır. T.C bu konuda da yazılım ve mühendislik sosyolojisi üzerine uzmanlar yetiştirilmesi ve de küresel bir ortak çalışma grubunun kurulması için çalışmalar yapmalıdırTarafsız bir bakış açısıyla, bu konuların derinlemesine analiz edilmesi ve tartışılması gerektiğini özellikle vurgularken yakın gelecekte sadece bu konuya özel bir yazı yazmayı planlıyorum. Muhtemelen yapacağım kısa tatilin ardından bu yazıyı programıma alacağım.
Ama isterseniz önce 2100’lü yıllarda (insanlık kendi neslini yok etmemiş olur ise) karşı karşıya kalmamızın muhtemel olduğu geleceğin, Hollywood tarafından dramatize edilmiş haline bir göz atalım.
Robot Teknolojisinin Geleceği: İzlenecek Temel Trendler
Bir önceki videonun ardından isterseniz konuyu biraz yumuşatalım. Ne de olsa gerçekler herkesin hoşuna gitmiyor ya da nasıl olsa daha vakit var diyoruz…
Aşağıdaki trendler çok fazla sektörün bir araya gelerek geleceğin robotik dünyasını oluşturacağını biliyor olmamız açısından önemli. Az önce ele aldığım üzere, konu ister harp sanayi, isterse de şirketlerin günlük çalışma ortamlarındaki verimlilik olsun; alttaki ana başlıkların birbiri ile uyumu ve gelişim düzeyi bizim ana analiz birimi geliştirmemiz için yol haritamızı çizebilir. Ayrıca bu konulardaki başlıklar T.C., borsa yatırımcıları, şirketler ve STK’ların tümü için nerelere bakılarak yeni düzenlemeler geliştirilmesi / kazançlar elde edilmesi için fikir verici olabilir.
Yapay Zekâ ve Makine Öğrenimi
Yapay zekâ (AI) ve makine öğrenimi, robotik alanındaki en heyecan verici ve umut verici trendlerden ikisidir. Yapay zekâ, robotların aksi takdirde üstesinden gelemeyecekleri kadar karmaşık olan görevleri yerine getirmelerini sağlarken, Makine Öğrenimi de robotların deneyimlerinden öğrenmelerine ve zaman içinde gelişmelerine olanak tanır. Bu teknoloji halihazırda otonom araçlar, endüstriyel robotlar ve dronlar gibi uygulamalarda kullanılıyor ve önümüzdeki yıllarda daha da yaygınlaşması bekleniyor.
İşbirlikçi Robotlar
İşbirlikçi robotlar veya “cobot’lar” çeşitli ortamlarda insanlarla birlikte çalışmak üzere tasarlanmıştır. Genellikle insan işçilerden güvenlik bariyerleriyle ayrılan geleneksel endüstriyel robotların aksine, cobot’lar insanlara yakın mesafede güvenli bir şekilde çalışabilir. Bu robotlar montaj, paketleme ve kalite kontrol gibi hem hız hem de hassasiyet gerektiren görevler için idealdir.
Yumuşak Robotik
Yumuşak robotik, silikon ve elastomerler gibi yumuşak, esnek malzemelerden yapılmış robotların geliştirilmesine odaklanan bir başka gelişmekte olan alandır. Bu robotlar çevrelerine hızla uyum sağlayabilir ve nesnelerle geleneksel sert robotlardan daha doğal bir şekilde etkileşime girebilir. Yumuşak robotik, sağlık ve rehabilitasyondan imalat ve tarıma kadar çok çeşitli sektörlerde devrim yaratabilir.
Sürü Robotları
Sürü robotiği, basit robotlardan oluşan büyük grupların karmaşık görevleri yerine getirmek için nasıl birlikte çalışabileceğini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu robotlar tipik olarak küçük ve basittir, ancak etkileyici sonuçlar elde etmek için çok sayıda birlikte çalışabilirler. Sürü robotik uygulamaları arasında arama ve kurtarma, çevresel izleme ve tarım yer almaktadır.
Otonom Araçlar
Otonom araçlar, robot teknolojisinin en çok tartışılan uygulamalarından biridir. Bu araçlar genellikle çevrelerinde gezinmek ve karar vermek için sensörler, GPS ve yapay zekanın bir kombinasyonuna dayanır. Kendi kendine giden arabalar ve diğer otonom araçlar, kazaları azaltarak, trafik akışını iyileştirerek ve park yeri ihtiyacını azaltarak ulaşımda devrim yaratabilir.
Tıbbi Robotik
Tıbbi robotik, sağlık hizmetlerinin sunulma şeklini dönüştüren ve hızla büyüyen alanlardan biridir. Robotlar ameliyatları gerçekleştirmek, rehabilitasyona yardımcı olmak ve çeşitli ortamlarda hastalara bakım sağlamak için kullanılmaktadır. Tıbbi robotlar, insan cerrahlara kıyasla görevleri daha hassas ve daha doğru bir şekilde yerine getirebilir ve yorulmadan daha uzun süre çalışabilirler.
Artırılmış Gerçeklik
Artırılmış gerçeklik (AR – VR), dijital bilgileri gerçek dünyanın üzerine yerleştirmenizi sağlar. Robotikte AR, operatörlere robotun çevresi hakkında gerçek zamanlı bilgi sağlamak için kullanılabilir, böylece kontrol ve izleme daha kolay hale gelir. Bu teknoloji, oyun ve eğlenceden eğitim ve öğretime kadar çeşitli ortamlarda kullanılmaktadır.
Yani aslında bir robot ile gerçek anlamda yüzleşebilmemiz için tüm bu başlıkların (bazıları aslında sıfırdan yeni sektör tasarımlarını içermektedir) belirli bir gelişmişlik düzeyine gelmesini zorunlu kılıyor. Öte yandan her başlık diğer başlıklarla da uyumlu ve iç içe gelişmelidir (Sadece tıbbi robotik kendi sektörü içerisinde farklı değerlendirilebilir). Bu başlıklardan sadece bir tanesi bile gerekli gelişmeyi diğer başlıklarla doğru oranda iş birliği yapmadan gerçekleştirirse tüm eko sistem çökebilir ya da genel ilerleme oranı dramatik olarak yavaşlayabilir.
Uzun Vadede Neler Bekleyebiliriz?
Genel kanı robotların insanları geçeceği tarihin 2100 yılı olduğu konusunda hemfikir görünüyor. Bilgisayarların bizden daha akıllı hale geleceğini göreceğimiz 2030 yılı ise çok daha yakın. Bunu bilimkurgu olarak nitelemek cazip gelse de… çevremizde bu dönüm noktasının işaretleri var.
30 yıldan biraz daha uzun bir süre içinde, birçoğumuz yemek pişiren ve temizlik yapan robotlara sahip olacak – dünya çapında ‘milyarlarca’ makine olacak.
Ayrıca robotların ve yapay zeka ‘haklarının’ da insan hakları gibi tartışılacağı öngörülüyor. 2050 yılına kadar androidler yemeklerin çoğunu yapacak ama hakları da olacak, onlara saygılı davranılması ve muhtemelen para ödenmesi gerekecek.
İlk tahminlere göre 2050 yılına kadar dünya çapında 9,4 milyarlık bir robot nüfusu olacak – insan nüfusundan yaklaşık yüzde beş daha fazla-. Şu anda dünyada yaklaşık 60 milyon robot var. Gerisini siz hesaplayın.
Konu bambaşka alanlara çekilerek uzatılabilir. Ama sanırım anlatmak istediğim şeyler anlaşılmıştır. Şu anda yönetim erkini elinde tutan sınıfların bu gelişmeleri öngöremeyecek psikoloji, inanç yapısı ya da eğitimleri söz konusu olur ise Türkiye Cumhuriyeti devleti, tüm kurumları ve ekonomik yapıtaşları ile birlikte yeni makro krizler yaşamaya aday olacaktır. Bu noktada herkes kendi sorumluluğunu almalı ve gereğini yapmalıdır.
Uzun bir yazı oldu. Artık sanırım kısa bir tatil için ara verebilirim.
Şimdilik hoşçakalın, organik kalın.