​Siyaset Bilimi
Photo of author

BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?

Giriş

G20 hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeleri içeren 20 büyük ekonominin bir araya geldiği ve küresel ekonomik istikrar ve büyümeyi teşvik etmeyi amaçlayan bir gruptur. Öte yandan, BRICS, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın dahil olduğu beş yükselen ekonominin iş birliğini ve küresel işlerde etkiyi artırmayı hedefleyen bir gruplamadır.

G20, farklı bölgelerden ve çeşitli ekonomik profillere sahip ülkeleri içeren daha geniş kapsamlı ve kapsayıcı bir forumdur. Buna karşılık, BRICS, yükselen ekonomilere odaklanan daha spesifik bir gruplamadır.

G20’nin gündeminde ekonomik, finansal ve sosyal konuların yanı sıra küresel yönetişim gibi daha geniş bir konu yelpazesi bulunmaktadır. BRICS de ekonomik ve finansal konulara değinmesine rağmen, özellikle kalkınma ve Güney-Güney iş birliğine önem vermektedir.

G20, daha sağlam bir kurumsal çerçeveye sahiptir ve uluslararası ekonomik iş birliği için başlıca forum olarak tanınmıştır. BRICS ise Yeni Kalkınma Bankası gibi kendi kurumlarını kurmuş olsa da kurumsal çerçevesini geliştirme sürecindedir.

G20 ve BRICS, küresel yönetişim mimarisini 21. yüzyılın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde değiştirmeyi açıkça taahhüt etmişler örgütlerdir. Her ikisi de sürekli olarak uluslararası kuruluşlarla temas halindedir. Örnek vermek gerekir ise Uluslararası Para Fonu, uluslararası finans kuruluşları ve Dünya Ticaret Örgütü, zirve sonuç belgelerindeki atıfların payına göre ölçüldüğünde hem G20 hem de BRICS’in söyleminde en sık atıfta bulunulan ilk 10 kuruluş arasında yer almaktadır.

G20, BRICS söyleminde üçüncü sırada yer alarak uluslararası para sistemi reformunun ilerletilmesi, korumacılığın engellenmesi ve ticaret ve yatırım için uluslararası ortamın iyileştirilmesinde G20’nin merkezi rolüne desteğini teyit etmektedir. BRICS liderleri (henüz Güney Afrika’nın üye olmadığı) 2010 yılında Brasilia’da düzenlenen ikinci zirvelerinde, uluslararası ekonomik koordinasyon ve tüm üye ülkelerin iş birliği için önde gelen bir forum olan G20’ye tam desteklerini ifade ettiler.

Hatta G20 ve BRICS, IMF, çok taraflı kalkınma bankaları ve DTÖ reformlarını teşvik eden, onaylayan, zorlayan ve destekleyen katalizör bir etki yaratmıştır. Ancak, uluslararası para ve ticaret sistemlerinde reform arayışları köklü değişiklikler getirmemiştir.

Bunun nedeni, yükselen ve gelişmekte olan ülkelerin küresel ekonomideki ağırlıkları ile küresel yönetişim mimarisindeki rolleri arasındaki yapısal eşitsizliktir ve bu eşitsizliğin temelinde de bu batı merkezli uluslararası kurumların derin kökleri bulunmaktadır. Geçtiğimiz 10 yılın da gösterdiği gibi, G7’nin üyelerinin nüfuzunu korumak istemesi, G20’deki ağırlıkları ve ticaret konularında üyeler arasında son dönemde yaşanan anlaşmazlıklar göz önüne alındığında, G20 tek başına gerçek anlamda çok taraflı bir sisteme dönüşümü sağlayamaz. Dolayısıyla BRICS için G20’nin “yang” formudur denebilir.

İsterseniz konuya öncelikle BRICS’in detaylarını çok ama çok kısa şekilde ele alarak başlayalım.


BRICS Nedir?

Başlangıçta Güney Afrika’yı içermeyen BRIC kısaltması, 2001 yılında dönemin Goldman Sachs baş ekonomisti Jim O’Neill tarafından Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in büyüme potansiyelinin altını çizen bir araştırma makalesinde ortaya atılmıştır. O makaleyi yazan ismin ağırlığına ve aslında o tarihte neden bir anda yol gösteren bir yorum yaratma ihtiyacı duyduğunun yorumunu size bırakıyorum. Bu önermenin ardından blok, üyelerine ABD ve Batılı müttefiklerinin hâkim olduğu bir dünya düzenine meydan okuyabilecekleri bir platform sağlamak amacıyla 2009 yılında gayrı resmi bir kulüp olarak kuruldu.

Kuruluşu Rusya tarafından başlatılmıştır. İşin ilginç yanı grup, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ya da Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) gibi resmi ve çok taraflı örgüt değildir. Üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları her yıl toplanır ve her ülke grubun bir yıllık dönem başkanlığını üstlenir.

Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin kurucu üyelerdir. Ekonomik güç ve nüfus açısından en küçük üye olan Güney Afrika, grubun BRICS olarak anılmaya başlandığı 2010 yılında blokun genişlemesinden ilk faydalanan ülke oldu. Bu ülkeler birlikte dünya nüfusunun %40’ından fazlasını ve küresel ekonominin dörtte birini oluşturuyor. Jeopolitiğin yanı sıra grubun odak noktası ekonomik iş birliği ve çok taraflı ticaret ve kalkınmanın arttırılmasıdır. Blok, fikir birliği ile çalışmaktadır. BRICS ülkelerinin tamamı büyük ekonomilerden oluşan 20’ler Grubu’nun (G20) bir parçasıdır.

BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?
BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?

Hangı̇ Ülkeler BRICS’e Katılmak İstı̇yor Ve Neden?

2023 zirvesi başkanı Güney Afrika’ya göre aralarında İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Arjantin, Cezayir, Bolivya, Endonezya, Mısır, Etiyopya, Küba, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Komorlar, Gabon ve Kazakistan’ın da bulunduğu 40’tan fazla ülke foruma katılmak istediklerini ifade etti.

Bu ülkeler BRICS’i geleneksel Batılı güçlerin hakimiyetinde olduğu düşünülen küresel organlara bir alternatif olarak görüyor ve üyeliğin kalkınma finansmanı, artan ticaret ve yatırım gibi faydaları ortaya çıkaracağını umuyorlar. Gelişmekte olan ülkeler arasında küresel düzenden duyulan memnuniyetsizlik, hayat kurtaran aşıların zengin ülkeler tarafından istiflendiği COVID-19 salgınıyla daha da şiddetlendi.

Orta Doğu’daki petrol rezervlerinin yaklaşık dörtte birine ev sahipliği yapan İran, yeni üyelik mekanizmasının “en kısa zamanda” kararlaştırılmasını umduğunu söyledi. Petrolün ağır topu Suudi Arabistan, haziran ayında Cape Town’da düzenlenen “BRICS’in Dostları” görüşmelerine katılan bir düzineden fazla ülke arasındaydı. BRICS’e katılmak için Rusya ve Brezilya’dan destek aldı. Aslında sansasyonel bir hareket çünkü petrolün iki dev oyuncusu başka şekilde bir araya gelme fırsatı bulamıyorken, bu grup içerisinde yan yana oturabildiler…

Arjantin Temmuz 2022’de yaptığı açıklamada gruba katılma teklifinde Çin’in resmi desteğini aldığını söyledi.

Afrika’nın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olan Etiyopya, haziran ayında bloğa katılmayı talep ettiğini söyledi ve bir dışişleri bakanlığı sözcüsü ülkenin çıkarlarını koruyabilecek uluslararası kurumlarla çalışmaya devam edeceğini söyledi. Bu noktada TC ile Etiyopya ilişkilerinin önümüzdeki yıllarda çok kuvvetleneceğini unutmamalıyız.

Bolivya Devlet Başkanı Luis Arce, BRICS üyeliğine ilgi duyduğunu ifade etti. Bolivya hükümeti temmuz ayında yaptığı açıklamada BRICS liderlerinin ABD para birimine olan bağımlılığı azaltma hedefi doğrultusunda dış ticarette ABD dolarına olan bağımlılığı azaltmaya ve bunun yerine Çin Yuan’ına yönelmeye kararlı olduğunu belirtti. Eskiden olsa bu tip bir açıklamayı yapan devlet başkanının ani bir rahatsızlığı ortaya çıkabilir ya da uçağı talihsiz bir şekilde düşebilirdi. Ama artık düşmüyor, ilginç…

Cezayir temmuz ayında BRICS üyeliği ve BRICS Bankası olarak adlandırılan Yeni Kalkınma Bankası’nda hissedar olmak için başvuruda bulunduğunu açıkladı. Petrol ve gaz kaynakları bakımından zengin olan Kuzey Afrika ülkesi ekonomisini çeşitlendirmek ve Çin ve diğer ülkelerle ortaklığını güçlendirmek istiyor.

Yani hem gelen hem de neden çok.. Ama ana fikir aynı. Bu devletler klasik jeopolitiğin ötesinde, yeni bir para birimi ile hareket etmek istiyor. Ayrıca “demokratik değerler” üzerinden seçici etik baskılar da bu ülkelerin işine gelmiyor. İsterseniz gelin bu noktayı biraz daha açalım.

BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?
BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?

Brics 2023’te ve Yakın Gelecekte Neler Yapacak?

Bence 15. BRICS zirvesi (2023), gruplaşmayı modernize etmek ve canlandırmak için yakın geçmişteki diğer zirvelerden daha verimli geçti. Tüm dünyaya ikinci dünya savaşı sonrası düzenin, çok kutuplu gerçekliği kabul etmesi ve zamana ayak uydurması gerektiğine dair güçlü sinyaller gönderdi.

Daha önce de kısaca bahsettiğim üzere BRICS’e katılmak için yapılan başvurular açıkça daha derin bir rahatsızlığın belirtisidir. Batı’nın tek taraflı mali yaptırımlar uygulama, uluslararası ödeme mekanizmalarını kötüye kullanma, iklim finansmanı taahhütlerini yerine getirmeme ve pandemi sırasında küresel güney’in gıda güvenliği ve sağlık zorunluluklarına yeterince saygı göstermeme eğilimi, mevcut uluslararası sisteme karşı artan hayal kırıklığından sorumlu unsurlardan sadece birkaçı.

BRICS’in, BRICS+ formatına genişlemesi ve bunun için yol gösterici ilkeler, standartlar ve prosedürlerin benimsenmesi, BRICS’i gelişmekte olan dünyada fikir birliği oluşturma ve diyalog için potansiyel olarak daha cazip bir kurum haline getiriyor. Yeni üyelerin profili; sistemin, Batı’nın gözündeki geleneksel olarak “kabul edilebilir” ortakların ötesinde bir yere doğru evirildiğine işaret ediyor.  Özellikle İran’ın (ve hatta Suudi Arabistan’ın) (ve onların asıl patronlarının) varlığı ve önümüzdeki günlerde buna verilecek tepkileri takip etmek kendi adıma ilginç olacak.

Bir diğer önemli husus da bu ortakların BRICS’in kurmaya çalıştığı yeni iş birliği sistemlerinden nasıl faydalanacakları olacak. Ortak bir BRICS para birimine ilişkin söylentiler pratik ama (bence) hafif erken olabilir, ancak ulusal para birimleriyle ticaret bir gerçeklik haline geliyor. Hindistan ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında (iki ülkenin “gizli” patronunun da izniyle) kısa süre önce gerçekleşen rupi cinsinden petrol işlemi, 1973’ten bu yana geçerli olan petro dolar düzenlemesine yönelik bir saldırıdan ibaret değildir. Bu aynı zamanda dünyanın başlıca emtia ihracatçıları ve ithalatçılarının dolara olan bağımlılıklarını (teknokratları katledilmeden) azaltmaya çalışabileceklerinin de bir işaretidir. BRICS’in genişlemesi (kurucularına göre) yeni bir dünya düzeni değilse bile, gelişmiş azınlığa karşı gelişmekte olan çoğunluğun daha sempatik olduğu alternatif bir dünya düzeni girişimidir.

Her ne kadar BRICS+ bir küresel yönetişim modeli üzerinde çalışmamış ve davet edilen yeni üyelerden bazılarının demokrasi ve insan hakları sicilleri kötü olmaktan çok daha fazlası olsa da; G7’nin BRICS+ oluşumunun Çin’in uluslararası düzen vizyonunu ilerletmek için sadece siyasi bir manevra olmadığının farkında olması gerekir.

Tüm BRICS+ üyelerinin ve gelecekteki ortak ülkeler grubunun kendi gündemleri var ve BRICS forumu, üye ülkelerin özellikle küresel ekonomiye daha iyi koşullarda katılımları için kendi vizyonlarını tanıtmaya çalıştıkları çeşitli platformlardan biridir. Yani aslında her ülkenin temel inancı ne olursa olsun bu kadar farklı algının birleştiği bir alan artık var ve ister Çin ile ya da ister Çin olmadan, BRICS bunu iyi kullanıyor.

Demek istediğim şu; BRICS+ ülkeleri kendi jeopolitik anlarını yakalamış ve yükselen ve gelişmekte olan ülkelere, kendi ihtiyaç ve gerekliliklerine uymayan bir dünya düzeni ve uluslararası politika uygulamasına karşı birleşik bir duruş sergileme çağrısında bulundu. Hatta Rusya’nın kendisini uluslararası toplumun tanınmış bir üyesi olarak sunma isteği dışında, BRICS+ ülkeleri arasında batı karşıtı söylem (henüz) baskın değil. Ancak, Küresel Güney’in, ortakların iç durumlarını göz ardı eden yeni, açık, kapsayıcı yani çok taraflı iş birliği biçimi için çağrıda bulunduğuna dair işaretler de açıktır; bu da (süregelen) belirsizlik zamanında (bence) batıya karşı meydan okumadır.

Rusya’nın 2024 BRICS dönem başkanlığı, maliye bakanlıkları ve merkez bankası başkanları arasındaki tartışmalarla yönlendirilerek öncelikle yerel para birimleri ve ödeme sistemlerinin kullanımına odaklanacak. Bununla birlikte, daha geniş bir üyelik aynı zamanda uzlaşmaya varma konusunda daha büyük zorluklar anlamına geliyor ve yeni karmaşıklık katmanları ekliyor. Mısır ve Etiyopya Nil Nehri’nin yönetimi konusunda anlaşmazlık yaşamaya devam ediyor (Ki biz de oradayız.). Çin’in aracılık ettiği bir anlaşma gerilimi azaltmış olsa da Suudi Arabistan ve İran Orta Doğu’da bölgesel hakimiyet için tarihi rakipler olmaya devam ediyor.

Ekonomik zorluklarla ve yaklaşan çekişmeli bir başkanlık seçimiyle karşı karşıya olan Arjantin’in siyasi geleceği belirsiz. İran’ın dahil olması, bloğu Batı’ya yönelik eleştirilerinde daha iddialı ve sesli hale getirecek, özellikle de ABD ve İsrail’i hedef alacak. Bu arada, her ikisi de modernleşmiş ve petrol zengini ülkeler olan Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, Asya emtia piyasalarına giderek daha fazla odaklanıyor.

Sonuç olarak yön belirlenmiştir. BRICS, Batı karşıtlığına doğru ilerleyecektir. Gruplaşma, Batı dünyasını atlayarak ve Batılı ülkelerin katılımı olmadan etkileşim alanını genişletecektir. BRICS ülkelerinin her biri ABD ve Avrupa ile ilişkilerini geliştirmekte özgürdür, ancak bu ilişkiler, ilişkiyi kuran ülkenin BRICS ülkeleriyle ilgili menfaatlerine zarar vermemelidir.

Zaten mevcut ve gelecekteki BRICS üyelerinin ortak bir noktası var: ABD ve Avrupa Birliği’nin diğer ülkelerin dış politika ve ekonomik faaliyetlerine kısıtlamalar getirme hakkını reddediyorlar. BRICS alanı, dünyayı çeşitlendirmek ve Batı egemenliğinden uzaklaşarak çok daha çok yönlü bir senaryoya doğru ilerlemek için bir araç olarak geliştirilebilir. Uzun bir süreç olsa da yapı, bu süreçte daha da gelişecek ve güçlenecektir.

Bu güçlenmenin bir ayağının da yeni İpekyolu olduğunu ve bizi oldukça fazla şekilde ilgilendirdiğini unutmayalım. Pekin – İstanbul – Londra hattının her reklamda kullanılıyor olması tesadüf değildir ve bu bariz durumun etkileri; dikkatli bakan gözler için başka başlıklarda ülkemizi halihazırda etkilemektedir.

BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?
BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?

G20 nedir?

1999’da dünyanın en büyük yirmi ekonomisinden oluşan Yirmiler Grubu (G20), uluslararası ekonomik ve finansal istikrarı tartışmak üzere en önemli sanayileşmiş ve gelişmekte olan ekonomileri bir araya getirecek bir blok olarak tasarlandı.

G20 liderlerinin bir araya geldiği ve 2008 yılında başlayan yıllık zirvesi, ekonominin yanı sıra diğer acil küresel meselelerin tartışıldığı önemli bir forum haline geldi. Zirve kapsamında yapılan ikili görüşmeler zaman zaman önemli uluslararası anlaşmalara yol açmıştır. Grubun en etkileyici başarılarından biri 2008 mali krizine verdiği güçlü yanıt olsa da o zamandan beri uyumu yıprandı ve analistler grubun COVID-19 salgınına verdiği cansız yanıtı eleştirdi.

Başkan Donald Trump yönetimindeki ABD, ticaret, iklim ve göç politikaları konusunda grubun geri kalanıyla çatıştı. Başkan Joe Biden, kurumlar vergisi konusunda yeni bir küresel anlaşma sağlayarak çok taraflı iş birliğine geri dönme sözü verdi, ancak yüksek ve düşük gelirli ülkeler önemli konularda giderek daha fazla ayrıştığı için gerilimler artmaya devam etti.

BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?
BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?

G20’de kimler var?

G20, dünyanın en büyük ekonomilerinden bazılarına sahip on dokuz ülkenin yanı sıra Avrupa Birliği’nden (AB) oluşan bir forumdur. Bu ülkeler Arjantin, Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya, İtalya, Japonya, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Güney Kore, Türkiye, Birleşik Krallık (İngiltere) ve Amerika Birleşik Devletleri’dir. İspanya daimî konuk olarak davet edilmiştir.

Biden, 2022 sonlarındaki bir zirvede ABD’nin Afrika’daki elli beş devletten oluşan Afrika Birliği’nin (AU) üyeliğini destekleyeceğini açıkladı. Aralarında Çin ve Fransa’nın da bulunduğu diğer G20 üyeleri de daha önce desteklerini ifade etmişlerdi. Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Afrika Birliği üyeliğinin 2023 zirvesinde gündeme geleceğini söyledi. Onaylanması halinde AU, kuruluşundan bu yana grubun ilk yeni üyesi olacak-tı. Bu kabul her an gerçekleşebilir.


G20 neden önemli?

G20, 1999 yılında Asya mali krizinin ardından dünyanın en büyük yirmi yerleşik ve gelişmekte olan ekonomisinin maliye bakanları ve merkez bankacılarını bir araya getirmek üzere kurulmuştur. On yıl sonra, küresel ekonomik krizin doruk noktasında, G20 devlet ve hükümet başkanlarını da kapsayacak şekilde genişletildi. Pek çok uzman G20’nin hızlı hareket ettiğine inanıyor; eski CFR üyesi (Ki bu kurumun önemi çok barizdir) Stewart Patrick grubun “serbest düşüşteki bir küresel finans sistemini kurtardığını” söyledi. 2008 ve 2009 yıllarında G20 ülkeleri ekonomilerini canlandırmak için 4 trilyon dolar değerinde harcama yapmayı kabul etmiş, ticaret engellerini reddetmiş ve mali sistemde geniş kapsamlı reformlar gerçekleştirmiştir.

Peki bu nasıl başarıldı? G20 ülkeleri birlikte küresel ekonomik çıktının yaklaşık yüzde 80’ini, küresel ihracatın yaklaşık yüzde 75’ini ve dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ını oluşturmaktadır. Bu rakamlar nispeten sabit kalırken, gelişmiş demokrasilerden oluşan daha küçük bir grup olan Yedili Grubun (G7) ülkelerine karşılık gelen oranlar, dünya ekonomisinden nispeten daha büyük bir pay almaya devam etmektedir.

G20, genel merkezi, ofisleri ya da personeli olan daimî bir kurum değildir. Bunun yerine, liderliği üyeleri arasında yıllık bazda dönüşümlü olarak değişir, kararları uzlaşmayla alınır ve gündeminin uygulanması tek tek devletlerin siyasi iradesine bağlıdır. G20 üyelerinin liderleri her yıl ağırlıklı olarak ekonomik ve mali konuları görüşmek ve ortak ilgi alanlarına giren diğer bazı konularda politikaları koordine etmek üzere bir araya geliyor. G20’nin 2009 zirvesinde İran’ın gizli nükleer tesisinin nasıl ele alınacağını tartışması ve forumun 2017 zirvesinde Suriye’de kısmi ateşkesin nasıl yönetileceğini tartışması buna örnektir.

O zamandan bu yana pek çok gözlemci G20’nin para ve maliye politikalarını koordine etme, daha yüksek büyüme sağlama, yolsuzluk ve vergi kaçakçılığının kökünü kazıma hedeflerinde benzer bir başarı elde etmekte zorlandığını söylüyor. Jeopolitik analistler Ian Bremmer ve Nouriel Roubini, G20’nin faydasına karşı çıkarak, bunun yerine ülkelerin tek başlarına hareket ettikleri ya da çıkarlarını takip etmek için geçici koalisyonlar kurdukları bir “G-Sıfır” dünyasının ortaya çıktığını iddia ediyorlar.

2021’de dönemin CFR Başkanı Haass ve kıdemli araştırmacı Charles A. Kupchan yeni bir güçler birliği çağrısında bulunarak, “uçarak girip uçarak çıkılan” G20 zirvelerinin “ayrıntılı ama çoğu zaman tekdüze tebliğler üzerinde pazarlık yapmakla” sık sık tıkandığını iddia ettiler. Bence de öyle. Zaten böyle olmasaydı BRICS ile G7’nin öz evladı G20’yi bir arada tartışıyor olmazdık. BRICS neresi boşsa orayı doldurmaya karar vermişlerin birliğidir. Bu boşluğu yaratan da G7 ve öz evladı G20’Dir.

Ancak okuduğum bazı uzmanlar G20’nin üyeliğinin, G7 gibi daha önce kurulan ülke bloklarına kıyasla mevcut uluslararası güç dengesini daha iyi temsil ettiğine dikkat çekiyor. Brezilya, Hindistan ve Endonezya gibi yükselen demokrasilerin yanı sıra Çin, Rusya ve Suudi Arabistan gibi diğer etkili otokratik ülkeler de G20 üyesidir. (Rusya’nın G7 üyeliği Ukrayna’nın Kırım bölgesini ilhak etmesinin ardından 2014 yılında süresiz olarak askıya alınmıştır). Bu nedenle Patrick, G20’nin 2008’deki yükselişini küresel yönetişimde bir dönüm noktası olarak nitelendirdi ve grubun COVID-19 salgınının zorluklarının üstesinden gelmek için en uygun forum olduğunu savundu. Tabi yersen…

BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?
BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?

G20 Gündemine Genel Bakış

G20 başlangıçta büyük ölçüde geniş makroekonomik politikalara odaklanmıştı, ancak kapsamını genişletti.  Çin’in Hangzhou kentinde 2016 yılında düzenlenen zirvede ABD Başkanı Barack Obama ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, ülkelerinin iklim konusunda Paris Anlaşması’na katıldığını resmen açıklayarak bir ilke imza attılar.

Ekonomik ve mali koordinasyon her zirvenin gündeminin merkezinde yer almaya devam ediyor, ancak işin geleceği, iklim değişikliği ve küresel sağlık gibi konular da yinelenen odak noktaları. Daha geniş gündemler, G20’nin dikkatini akut ekonomik kriz yönetiminin ötesine çevirebildiği küresel mali krizi takip eden on yılda daha yaygın hale geldi. Ancak bana sorarsanız özellikle son zirvelerde ülkeler (yüksek ve düşük gelirli ekonomilerin çıkarları farklılaşmaya devam ettikçe), konferansın önceki tekrarlarının ayırt edici özelliği olan ortak bir fikir birliğine varmakta zorlandılar.

COVID-19 salgını, Patrick’in büyük ölçüde “koordine edilmemiş ulusal politikaların” ötesine geçememekle eleştirdiği grup için önemli bir sınav teşkil etti. Ancak G20 ülkeleri, dünyanın en yoksul ülkelerinden bazılarının kendilerine olan borç ödemelerini askıya almayı kabul ederek milyarlarca dolarlık bir rahatlama sağladı. Bu kabul zorunlu bir kabuldü çünkü pandeminin biteceği tarih biliniyordu ve “G” grubu o tarihten sonra yoğun bir sorgulama geçirebilir ve BRICS’in işini kolaylaştırabilirlerdi. Biraz para kaybetmek, güven kaybetmekten her zaman daha iyidir.

Demek ki bu tip örgütlerden kalıcı çözüm beklemeyi ummamak gerekir. Sloganlar ötesindeki dünya/sınıf/din kardeşliği gereğinden fazla önem atfedilerek ele alınan analiz birimleridir. Bunu COVID-19 esnasında hep beraber gördük. Böyle olmadı diyen varsa yorumunu merak ediyorum.

Mesela iklim değişikliği son zirvelerin odak noktası olmasına rağmen, toplantılarda bu konuda çok az somut taahhütte bulunuldu. 2021 Roma zirvesinde ülkeler metan emisyonlarını azaltma ve yurtdışındaki çoğu yeni kömürlü termik santral için kamu finansmanını sona erdirme konusunda anlaştılar (ki duyduğum anda çok sevinmiştim), ancak yurtiçinde kömür kullanımını sınırlama konusunda hiçbir şey söylemediler. (Dünyanın en büyük salınımcısı olan Çin, 2022’de 2015’ten bu yana herhangi bir yıldan daha fazla yerli kömürlü termik santrale izin verdi).

2022 toplantısında Endonezya, ABD de dahil olmak üzere yüksek gelirli ülkelerden 20 milyar dolar finansman karşılığında kömürlü termik santralleri kapatmayı kabul etti. Ancak 2023 itibariyle hala kömürlü termik santraller inşa etmeye devam ediyor. Dolayısıyla bazı şeyler garip bir şekilde para ile bile çözülemiyor. Sanki bir el o anlarda sürekli aktif ama adlarını kimse söylemiyor. İlginç…

2023 ev sahibi olarak Hindistan, gündemi Küresel Güney olarak adlandırılan düşük gelirli ülkelerin karşılaştığı sorunlar etrafında şekillendirdi. Bunlar arasında artan borç seviyeleri, sürekli yüksek enflasyon, değer kaybeden yerel para birimleri, gıda güvensizliği ve iklim değişikliğine bağlı olarak artan şiddetli hava olayları yer alıyor. Ancak analistler, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali konusundaki bölünmelerin grubu bölmeye devam etmesini bekliyor. G20 liderler zirvesi öncesinde yapılan bakanlar toplantılarının hiçbirinden ortak bir bildiri çıkmadı ki savaştan önce bu tür toplantıların olmazsa olmazı buydu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Endonezya’daki 2022 zirvesine katılmaması üzerine liderler “Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’ya yönelik saldırganlığını” kınayan ortak bir bildiri yayınladı.

BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?
BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?

Ana Anlaşmazlık Noktaları

Hepimiz görüyoruz, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle tırmanan ama aynı zamanda Çin ve ABD arasındaki stratejik rekabetin de teşvik ettiği jeopolitik gerilimler iş birliğini giderek daha fazla tehdit eder hale geldi. Amerika Birleşik Devletleri’nde iki partili yasama çabaları Rusya’nın Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve diğer uluslararası kurumlarda yer almasını engellemeyi amaçlamıştır. Rusya’nın G20’ye katılımı tartışmalı hale geldi; bazı Batılı ülkeler Moskova’yı dışlamak isterken Çin ve Brezilya gibi üyeler bu fikre karşı çıktı (Bu durumda şunu soralım, G20 nerede başlar ve BRICS nerede biter?)

G20 üyeleri, gelişmekte olan ekonomileri orantısız bir şekilde etkileyen ekonomik şokların nasıl ele alınacağı konusunda da bölünmeler yaşayabilir görünüyor. Ukrayna’daki savaştan kaynaklanan enerji krizi; gıda kıtlığına ve enerji fiyatlarının yükselmesine yol açarken, enflasyonist baskılar da gelişmekte olan ekonomilerin para birimlerinin değer kaybetmesi pahasına ABD dolarının güçlenmesine neden oldu.

Sonuç olarak, daha fazla ülke kurtarma için uluslararası kredi kuruluşlarına başvuruyor; pandeminin başlangıcından bu yana yüzden fazla ülke Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) acil yardım talep etti. IMF’nin sıkıntılı ekonomilere verdiği krediler 2022 yılında 140 milyar dolar gibi rekor bir seviyeye yükseldi. G20, 2020 zirvesinden önce borç tedavisi için ortak bir çerçeve sundu, ancak sadece dört ülke -Çad, Etiyopya, Gana ve Zambiya- bu çerçeve kapsamında borç hafifletme talebinde bulundu.

Uzmanlar borç veren ülkeler arasındaki bölünmeleri suçluyor (ki haklılar). CFR kıdemli üyesi Brad W. Setser Mart 2023’te “Resmi alacaklıların birlikte çalışmak için yeterince ortak noktası yoksa, resmi alacaklılar arasında koordinasyon için hiçbir çerçeve işe yaramaz” diye yazdı. “Ortak Çerçeve’ sadece ismen var.” Uluslararası kreditörler şimdi bu çerçevede reform yapmanın yollarını arıyor. Aslında net bir analiz. Bu grupların ceplerindeki parayı aynı yere vermesi aynı başlık ya da çıkar için çalıştıkları anlamına gelmiyor. Bazen bir ülke desteklediği yatırımların başarısız olmasını isteyebilir. Bu daha önce de olmadı mı? Nerede diyeceksiniz biliyorum. Bu durum 1939’dan bu yana Türkiye’de hep böyle oldu.

Ya da başka bir örnek vereyim; grubun DTÖ’nün tarifeleri ve diğer ticari engelleri azaltma ilkelerine dayanan uluslararası düzene uzun süredir devam eden bağlılığı, son yıllarda büyük güçler arasında artan ekonomik rekabetle çarpıştı. Başkan Trump, birçok G20 üyesini kapsayan çok cepheli bir ticaret savaşı başlattı ve Çin’e Biden yönetiminin büyük ölçüde yerinde bıraktığı bir dizi gümrük vergisi uyguladı.

Biden ayrıca ABD ekonomisini Çin’den “riskten arındırmak” için başka önlemler de aldı. Ağustos 2022’de, ileri teknoloji üretiminin ABD’ye geri dönmesini teşvik eden CHIPS ve Bilim Yasasını imzaladı. Bu önlemi, Çin’in ABD girdileriyle dünyanın herhangi bir yerinde üretilen belirli çipleri satın alma kabiliyetini kısıtlayan sıkı ihracat kontrolleri ve Çin’in hassas teknoloji sektörlerindeki bazı ABD yatırımlarını yasaklayan “tarama” rejimi izledi.

Ama aynı anda Tesla Çin fabrikasında 2 milyonuncu aracını da üretti. Bu da işin diğer boyutu. Türkiye’ye yapılan bazı yatırımlar başarısız olsun diye uğraşılırken bir de bakıyorsunuz ki ABD ve Çin; beraberce Çin’de en ileri teknoloji şirketlerinden biri haline gelen “Born in the USA” Tesla’yı ticareten serbest bırakarak liderlerin siyaseten yaptığı her söylemi boşa çıkartıyor. Elon Musk’ın sırrı ne?  Çok ilginç…

İklim değişikliği konusunda da grup içinde sürtüşmeler devam ediyor. Çin, Hindistan, Rusya ve Suudi Arabistan’ın Temmuz 2021’deki çevre bakanları toplantısında kömür kullanımı ve fosil yakıt sübvansiyonlarının aşamalı olarak kaldırılmasına ilişkin bir anlaşmayı engelledi. Ukrayna’nın işgalinin ardından Almanya ve diğer G20 ülkeleri, denizaşırı fosil yakıt projelerini finanse etmeyi durduracaklarına dair daha önce verdikleri sözleri tutmadılar. Al birini vur ötekine.

BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?
BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?

Zirveler dışında neler oluyor?

Bazı uzmanlar G20’nin diğer çok taraflı kurumlara kıyasla esnekliğini vurgulayarak, bazen katı olan jeopolitik düzenin sarsılmasına yardımcı olabileceğini belirtiyor. Bu esneklik, devlet ve hükümet başkanları arasındaki ikili toplantıların genellikle resmi gündemin dışındaki konulara odaklandığı zirvelerin kendisine de uzanıyor. Bu önerme yüzde yüz katıldığım önermelerden bir tanesi. Sanırım böyle toplantılardaki tatile geldik havası liderleri de olumlu etkiliyor.

İster planlı ister doğaçlama olsun, bu baş başa görüşmeler diplomatik ağırlıkları nedeniyle genellikle manşetlerde yer alır. Trump 2017 yılında Almanya’nın Hamburg kentinde Putin ile ilk kez bir araya gelmiş, her biri birkaç saat süren çok sayıda görüşme gerçekleştirmiş ve G20 içindeki ABD müttefikleri arasında endişelere yol açmıştı. Ertesi yıl, bu kez Trump ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping arasında gerçekleşen ikili bir görüşme yine G20 zirvesini gölgede bıraktı. İki lider gümrük vergisi artışlarını erteleme konusunda anlaştı. Yani dostlar misafirlikte görsün..

2022 Bali zirvesi, Biden’ın 2020’de seçilmesinden bu yana Biden ve Xi arasındaki ilk yüz yüze görüşmeye ev sahipliği yaptı. İki lider herhangi bir somut önlem üzerinde mutabık kalmasa da diplomatik iletişim hatlarını açık tutmayı taahhüt ettiler. O tarihlerdeki stres göz önüne alındığında mantıklı bir adım.

Zaten, liderler arasındaki kişisel ilişkilerin dış politikanın oluşturulması üzerindeki önemli etkilerini çok az vurguluyoruz. Bu son zamanlarda otokritik liderlerin bollaşması ile biraz daha analizlere giren bir konuya dönüştü. Bu kadar çok lideri bir araya getiren G20 zirveleri, bu tür ilişkilerin geliştirilmesi ve ikili ilişkilerin yeniden şekillendirilmesi için nadir fırsatlar sunuyor. Bu görüşmeler aynen devam etmeli.

Neyse biz devam edelim.

BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?
BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?

Hindistan’da Düzenlenen 2023 Zirvesi

Bence bugüne kadar yapılan en önemli zirveydi. Bu önemi belirtmek için size 4 ana başlıkta konuyu hızla özetlemek istiyorum.

Ukrayna Savaşı Konusunda Daha Yumuşak Bı̇r Dı̇l

G20 ülkeleri devletlerin zorla toprak alamayacağı konusunda mutabık kaldı ve Ukrayna halkının çektiği acıların altını çizdi ancak savaş nedeniyle Rusya’yı doğrudan eleştirmekten kaçındı. Bildiri, G20’nin geçen yıl Rusya’yı savaş nedeniyle kınadığı ve Ukrayna’dan çekilmesini talep ettiği tutumundan belirgin bir yumuşama olarak görüldü.

Diplomatlar Rusya’nın açık bir kınamayı asla kabul etmeyeceğini ve Rusya dahil herkesin güç kullanarak toprak ele geçirmeme taahhüdünde bulunması nedeniyle yine de başarılı bir sonuç olduğunu söyledi.

Yetkililer, ev sahibi Hindistan’ın Brezilya, Endonezya ve Güney Afrika ile birlikte Ukrayna sorunu nedeniyle G20’nin bölünmesini önlemede kilit bir rol oynadığını ve bunun da Küresel Güney’in gelişmekte olan ülkelerinin grup içindeki artan gücünü yansıttığını söyledi. Aslında olan şu: Çin ve Rusya Ukrayna işgali konusunda bölünmek istemiyor. Bir diğer dev Hindistan ise Birleşik Krallığın diğer masadaki oyuncusu olarak rolünü iyi oynuyor, “mış” gibi yapıyor.

Afrı̇ka Bı̇rlı̇ğı̇ Kulübün İçı̇nde

İşte en önemlisi de bu.

55 üyeli Afrika Birliği, grubu daha temsili hale getirmek amacıyla Avrupa Birliği ile eşit düzeyde G20’nin resmi daimî üyesi oluyor. Şimdiye kadar sadece Güney Afrika G20 üyesiydi. Afrika Birliği’nin katılımı, G7 ülkelerinin uzun süredir baskın bir rol oynadığı G20 içinde Küresel Güney’e daha fazla söz hakkı sağlayacak.

Bu hamle aynı zamanda Çin ve Rusya’nın başını çektiği bir diğer grup olan BRICS’lerin Suudi Arabistan ve İran’ı da kapsayacak şekilde genişletilmesinin ardından geldi ki bu Pekin’in G20’ye olası bir alternatif oluşturma girişimi olarak görüldü.

Görülmeyen şey ise şu; G7, g20 ve BRICS içerisinde kuvvet gösterebilen tek bir ülke ortaya çıktı. Evet Birleşik Krallık.

Kazanan Birleşik Krallık ise kaybeden de Fransa’dır. Süregelen emperyal Fransız faşizminin Afrika’da hareket alanı bu tip katılımlarla daha hızlı törpülenecektir. Bu durum Belçika’nın kara para ticaretini de hızla etkiler. Anglosaksonlar geleni gördü ve eski işgal alanlarını “eşitmişçesine” yanlarına çağırdı. Siyasette de karma olduğuna inananlardanım. Bakalım zaman ne gösterecek.

Abd, Suudı̇ Arabı̇stan ve Hı̇ndı̇stan Ulaşım Korı̇doru İçı̇n El Ele Verdı̇

ABD, Hindistan ve Suudi Arabistan liderleri Orta Doğu ile Güney Asya arasında ve nihayetinde Avrupa’ya demiryolu ve liman bağlantıları kurma planlarını açıkladılar ki ABD Başkanı Joe Biden bunun “gerçekten büyük bir anlaşma” olduğunu söyledi. 80’li yıllardaki bu açıklamada Biden’dan beklenecek bir çeviklik var. Bence Biden ABD için 30 yıl geç kalmış bir başkan. Gençken başkan olsaydı bizim başımızı da daha çok ağrıtırdı. Neyse ki onlarca dosyası koz olarak saklanıyorken başkan yapıldı diyerek konuyu bağlayalım.

Biden yönetimi, G20 grubunda Washington’u gelişmekte olan ülkeler için alternatif bir ortak ve yatırımcı olarak sunarak Çin’in küresel altyapı konusundaki Kuşak ve Yol hamlesine karşı koymaya çalışıyor. Ancak Orta Doğu’da demiryolu hatlarının döşenmesini ve daha sonra bunların liman yoluyla Hindistan’a bağlanmasını içeren projenin finansmanı ya da zaman çerçevesi hakkında herhangi bir ayrıntı verilmedi.

Buranın da gizli kazananı da bir önceki başlıkta ismini verdiğim Birleşik Krallık… Biraz tarihsel öngörü ile bu sonucun bariz olduğu hemen “hissedilebilir”. ilginç değil mi?

İklı̇m Değı̇şı̇klı̇ğı̇ Konusunda Artarak İlerleme

İşte en sevdiğim ama göründüğü kadar masum olmayabilecek o kısma geldik.

G20 liderleri 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kapasitesinin küresel olarak üç katına çıkarılması konusunda mutabık kalmış ve kömürden elde edilen enerjinin aşamalı olarak azaltılması gerektiğini kabul etmiş, ancak büyük iklim hedefleri belirlemekten kaçınmıştır.

Grup, yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılması hedefine ulaşmak için mevcut politika ve hedeflerin değiştirilmesine yönelik herhangi bir plan sunmadı. Ayrıca yeşil enerjiye geçiş için yılda 4 trilyon dolara ihtiyaç duyulacağı belirtilmiş ancak bunun için herhangi bir yol gösterilmemiştir. Biz yakın zamanda TBMM’de görüşülecek iklim temelli konulara özellikle “sıfır karbon oranı” başlıklarına dikkat edelim. Burada samimiyet olsa ne güzel diyeceğim ama altı çok problemli.

Hı̇ndı̇stan İçin Dip Not

Hindistan Başbakanı Narendra Modi için G20 liderliği, Hindistan’ı etkili bir diplomatik ve ekonomik güç olarak sergilemek ve dünyanın en kalabalık ülkesine yatırım ve ticaret akışını sağlamak için bir yıl süren bir fırsat oldu.

Aynı zamanda önümüzdeki birkaç ay içinde yapılacak seçimlerde üçüncü kez göreve gelmeyi hedefleyen Modi’ye kendi ülkesindeki konumunu güçlendirmek için de bir platform sağladı. Modi’nin imajı başkentteki G20 reklam panolarında ve geniş ve gösterişli yeni konferans mekânında yer aldı. Destekçilerine göre zirvenin başarılı bir şekilde sonuçlanması Hindistan’ın büyük anının geldiğini gösteriyordu.

Modi küresel sistemin önemli bir yapıtaşı. Hatta uzun zamandır hazırlanan bir yapıtaşı. Mesela ülkemizde bu şekilde hazırlanan milli bir yapıtaşı yok. Varsa da ben duymadım. Bizdeki modeller belediye başkanlığı hizmetlerini yeterli gören bir vizyon görgüsü üzerinden ilerliyor ya da ilerlettiriliyor. Yazık.

BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?
BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?

Türkiye ve BRICS

BRICS’in bazı ülkeler için cazip olmasının birkaç nedeni var. Birincisi, mevcut üyeler, gelecekteki üyeler ve diğer adaylar Batı bloğuna üye değildir ve genel olarak ABD ve AB karşısında birçok açıdan dezavantajlıdır. Bu tür ülkeler arasında, Batı’nın dünyanın geri kalanı karşısında ekonomik ve siyasi gücünü ve çıkarlarını maksimize etmeye çalıştığına dair genel bir anlayış vardır. Dahası, Batı’nın maksimizasyon politikaları adaletsiz ve çoğu zaman ahlaki açıdan sorgulanabilir eylemler olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle BRICS benzeri gruplar, belki de en iyi “United we stand” cümlesiyle özetlenebilir. BRICS, Batı ekonomilerinin yıkıcı hâkimiyetine direnmenin bir yolu olarak görülüyor.

Batılı ekonomik iş birliği ve örgütler BRICS ekonomilerine zarar veriyor olabilir ama aynı zamanda onlara karşı koymaları için ilham da veriyor. Gerçekten de transatlantik ittifakın ortaya koyduğu ekonomik iş birliği modeli, yani AB, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iyi işledi ve Avrupalıları zenginleştirdi. Dolayısıyla BRICS üyeleri ekonomilerini güçlendirmek için Avrupa’nın yolunu izliyor; BRICS hem Batılı kurumları taklit eden hem de onlara karşı çıkan bir örgüt.

Yeni üyelerin herhangi bir bloğa bağlı olmaması BRICS’i yaklaşabilecekleri tek ekonomik yapı haline getiriyor. Etiyopya, Arjantin ya da herhangi bir Orta Doğu ülkesinin bir gün AB üyesi olması pek olası değildir (tanıdık geldi mi?); ekonomik iş birliği için en iyi seçenekleri BRICS üyesi olmaktır.

Özellikle Orta Doğu ülkeleri ABD’nin çıkarlarına uyum sağlamak için ellerinden geleni yapmış ancak Washington’un kendilerine yönelik politikaları karşısında hayal kırıklığına uğramışlardır. Hiçbir Orta Doğu ülkesi, örneğin İran ve İsrail’e karşı ABD ile ittifak yapmaktan memnun olmak istemiyor. Buradaki örnek siyasidir, ancak siyaset ekonomik ilişkileri ve ittifakları etkiler. Dahası, yeni üyeler ve BRICS meraklıları ideolojik olarak BRICS üyelerine Batı’dan daha yakındır.

TC;  BRICS grubuna olan ilgisini Temmuz 2018’de dile getirmiş ve o dönemde Johannesburg’da düzenlenen BRICS zirvesine katılarak Türkiye’nin Batılı müttefiklerini şaşırtmıştı. O tarihten bu yana BRICS etkinliklerinde başka Türk yetkililer görülmediği için ortam sessizleşti. Ancak bu durum gerçek niyeti maskeliyor olabilir: COVID salgını küresel toplantıları sekteye uğratırken, TC’nin kendi ülkesinde uğraşması gereken ciddi ekonomik sorunlar vardı ve hala da var. Ayrıca Ukrayna sorunu da vardı ve Recep Tayyip Erdoğan geçen yıl zorlu bir Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası yürütmek zorunda kaldı; nihayet Mayıs 2023’te yeniden seçildi.

Bununla birlikte, BRICS’te bir Türk unsuru potansiyel olarak kartlarda görünüyor. Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’nin 2024’ün başlarında üyeliğe kabul edilmesiyle BRICS içinde güçlü bir İslami blok oluşmaya başlıyor. T.C.; Türkiye’nin bu etkili grubun dışında kalmasını istemeyecektir. Bu arada T.C.; Türkiye ekonomisinin ihracat desteği ve yatırıma ihtiyaç duyması nedeniyle, mart ayında Suudi Arabistan ile Türkiye Merkez Bankası’na 5 milyar ABD doları yatırılması konusunda anlaştı ve temmuz ayında çeşitli projeler için sermaye finansmanı aramak üzere mini bir Orta Doğu fon toplama turuna çıktı. Bu tur işe yaradı- BAE ile 50 milyar ABD dolarının üzerinde anlaşma ve Katar ile 9,9 milyar ABD doları değerinde yatırım imzaladı.

Dikkat ediniz, yardım anlaşmaları hala ABD doları üzerinden veriliyor.

Doğal olarak küresel denklem, bu kredilerin onayını hızla verdi.

Dolayısıyla T.C.’nin finansman arayışında ve BRICS Yeni Kalkınma Bankası’na erişim de gündemde olabilir. Türkiye ayrıca ihracatını arttırmak istediğini açıkça ortaya koydu- bu yılın başlarında Türk ihracatçıları için önemli ihracat promosyon teşvikleri getirdi. Yeni BRICS’in kendi bölgesel serbest ticaret anlaşmaları üzerinde önemli bir etkiye sahip olmasıyla birlikte, Türkiye potansiyel yeni gelişme pazarları olarak bu ülkelere gözünü dikecektir.

Mesela burada basit bir kehanette bulunayım. 5 yıl sonra yollarda gördüğünüz her 3 araçtan bir tanesi bugün esamesi okunmayan Çin’li araç üreticilerinin üretimi olabilir. 2 araçtan biri diyecektim ama abartmayalım.

Neyse, isterseniz Türkiye’nin on bir BRICS ülkesinin her biriyle olan ticaretine hızlıca göz atalım ki sizlerde gözünüzde netleştirebilin.

Türkiye – Arjantin

2022 yılında ikili ticaret 1,18 milyar ABD doları ile rekor seviyeye ulaşmıştır. Bu, 2021’e kıyasla ticaretin iki katına çıkması anlamına geliyor.

Türkiye- Brezilya

2021 yılında 4,6 milyar ABD doları olan ikili ticaret 2022 yılında 6 milyar ABD doları ile rekor seviyeye ulaştı.

Türkiye- Çin

2021 yılında 31,6 milyar ABD doları olan ikili ticaret 2022 yılında 38,55 ABD dolarına ulaşmıştır. Bu ticaretin %85’ini Çin’in ihracatı oluşturmaktadır. Çin, Türkiye’nin ithalatını artırma ve Çin’den yapılan ithalat ödemelerinin Türk lirası olarak yapılmasına izin verme taahhüdünde bulunmuştur.

Türkiye- Mısır

İkili ticaret 2022 yılında bir önceki yıla göre %14 artışla 7,7 milyar ABD dolarına ulaştı.

Türkiye- Etiyopya 

Ticaret son üç yılda yaklaşık 400 milyon ABD$ seviyesinde kalmıştır. Bunun 2/3’ü Türk ihracatıdır. Etiyopya son yıllarda askeri çatışmalara sahne olmaktadır.

Türkiye- Hindistan

Türkiye- Hindistan ikili ticareti 2021’deki 7,08 milyar ABD dolarından 2022’de 10,71 milyar ABD dolarına yükseldi.

Türkiye- İran

Türkiye’nin İran ile ikili ticareti 2022 yılında %19 artarak 12,7 milyar ABD dolarına ulaştı.

Türkiye- Rusya

2022 yılında Türkiye ile Rusya arasındaki ticaret, 2021 yılındaki 33 milyar ABD$ seviyesinden 62 milyar ABD$ seviyesine ulaşmıştır.

Türkiye- Suudi Arabistan

Türkiye ve Suudi Arabistan arasındaki ikili ticaret 2021 yılında 3,76 milyar ABD dolarına ulaşmıştır. İki ülkenin karşılıklı olarak yüz milyonlarca dolarlık yatırım ve ticaret anlaşmaları imzalaması nedeniyle 2023 sonrasında da bu rakamın önemli ölçüde artması bekleniyor. 

Türkiye- Güney Afrika

Türkiye’nin Güney Afrika ile ikili ticareti 2021’de 1,404 milyar ABD Doları iken 2022’de 1,837 milyar ABD Dolarına ulaşmıştır. Türkiye’nin Afrika kıtası ile toplam ticareti 2020’de 25 milyar ABD dolarından 2021’de 34 milyar ABD dolarına yükselmiştir.

Türkiye- Birleşik Arap Emirlikleri

2022 yılında Türkiye, BAE’nin ticaret ortakları arasında en hızlı büyüyen ülke oldu ve petrol dışı ticaret %40 artışla 18,9 milyar ABD dolarına ulaştı. Karşılıklı CEPA ticaret anlaşmasının uygulanmasıyla, ikili ticaretin 2027 yılına kadar 40 milyar ABD dolarına ulaşması beklenmektedir.

Görüldüğü üzere, Türkiye’nin BRICS ülkelerinin her biriyle (sadece Etiyopya hariç) ticaret dinamikleri son derece olumludur. Bunu resmi bir BRICS üye ülkesi olarak pekiştirmek sağduyulu bir ticaret ve yatırım hamlesi olarak görünmektedir (bu durumu önümüzdeki yıl Kazan’da yapılacak BRICS zirvesinde duyurulabilecek bir şey olarak kendi notlarıma bunu eklemiş durumdayım). Bu, daha önce de belirtildiği gibi, BRICS Yeni Kalkınma Bankası aracılığıyla Türkiye’ye yatırım sermayesi girişini de serbest bırakacaktır ki bu da Türkiye’nin ekonomik ve yabancı yatırım ihtiyaçları için çok ihtiyaç duyulan bir başka destektir.

Önümüzde başka ince işaretler de var. 2024 BRICS zirvesinin Rusya’ya bağlı Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’da yapılacak olmasının altında yatan sonuçlar var. Kazan nüfusunun yaklaşık %50’si etnik olarak Türk ve Tataristan, Rusya’ya yapılan tüm Türk yatırımlarının yaklaşık %25’ini çekiyor. Putin bu etkinlikte ayrıca saatte 400 km hızla giden ve iki şehir arasındaki seyahat süresini 12 saatten 3,5 saate indiren yeni yüksek hızlı Moskova-Kazan demiryolunun da açılışını yapacak. Bu demiryolu Çin yatırımları ve teknolojileriyle birlikte inşa edildi. Şimdiden hayırlı olsun.

Bu noktada konuyu biraz daha açalım. BRICS, Küresel Güney’in büyük güçleri tarafından oluşturulan gayri resmi bir birlik olduğundan, Türkiye’nin üyeliği diğer üyelere kıyasla en büyük sonuçları doğuracaktır.

Öncelikle, Türkiye kendisini bir Avrupa ülkesi olarak görmektedir. Topraklarının küçük bir kısmı Avrupa kıtasında olsa da Avrupa ile tarihi ve siyasi bağları vardır ve yüzünü her zaman Batı’ya dönmüştür. Ülkeyi 1923 yılında kuran Türk buduncuları; 1938 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının ardından İsmet İnönü’nün Türkiye’nin Batı bloğunda yer alması gerektiğini savunmasıyla, kendisini Doğu’dan (ve Güney’den) uzaklaştırmasına seyirci kalmıştır.

Tabi bu çok ama çok uzun bir konu…

Öte yandan, şu anda ülkeyi yöneten muhafazakâr demokrat kesim ne tam olarak Batı’yla uyumludur ne de Batı karşıtıdır. Hatta AB üyeliğini diğer tüm ekonomik gruplardan daha fazla memnuniyetle karşılayacaktır. Halihazırda Ankara’nın Batı’ya tam bağlılığı kalmamış ve ABD ve AB ile ilişkiler istenilen düzeyde olmasa da mevcut hükümet her ikisiyle de güçlü bağlar kurmak istemektedir.

Ankara şu anda Batılı güçlerle yollarını ayırmamayı tercih ediyor ve aynı zamanda dünyanın geri kalanıyla ilişkilerini geliştiriyor. NATO üyeliği ve AB adaylığı nedeniyle dünya siyasetinde tarafsız kalmaya çalışsa da eksenini tamamen değiştirmek istemiyor. Türkiye’nin denge politikası, daha iddialı ve ülkenin kendi çıkarlarına öncelik veren bağımsız bir dış politikaya atıfta bulunan “Türkiye Yüzyılı” sloganıyla ilişkilendirilebilir.

Türkiye’nin yeni dış politikasının yanı sıra, Batılı müttefikleri tarafından dışlanmış olması da Türkiye’yi yeni iş birliği fırsatları aramaya zorlamaktadır. BRICS siyasi bir blok değildir ve BRICS üyesi olmak bir eksen değişikliği anlamına gelmemektedir. Ancak BRICS üyesi olmanın siyasi sonuçları vardır.

BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?
BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?

Türkiye ve G20

Türkiye, diğer G20 üyeleriyle karşılaştırılan bir “orta güç” olarak kabul edilebilir. Avustralya, Meksika, Endonezya ve Güney Kore gibi. Cooper’a göre bir orta güç şudur: “liderlerinin tek başına etkin bir şekilde hareket edemeyeceğini düşündüğü, ancak küçük bir grupta veya uluslararası bir kuruluş aracılığıyla sistemik bir etki yaratabilir örgütlü yapı.” Aslında bu devletler “açıkça büyük güç olmayan ancak küçük güç de denemez devletlerdir”.

Çoğu durumda, orta güçler çok taraflı kurumlara değer vermektedir ve kurallara dayalı bir uluslararası sistem; yoğunlaşmak için belirli “nişler” seçmek, çoklu kutuplara uyan dış politikalar üzerinde durmak; çatışan taraflar arasında arabuluculuk yapmak ve bölgesel ve/veya küresel kamu mallarına katkıda bulunmak için heveslidirler. Bunu yaparlar çünkü büyük güçlerin tek taraflılığını ve kulüp davranışlarını dizginlemek konusunda açık bir sergilemezlerse yutulurlar.

Türkiye’nin mevcut diplomasisi benim için “hiperaktif” olarak adlandırılabilir, çünkü yoğun bir şekilde aynı anda çeşitli cephelerde çalışıyor. Son olarak, Cooper’ın tipolojisi içinde kalmak gerekirse, Türkiye hem “uyumlu” ve hala Batı’nın egemen olduğu yerleşik dünya düzenine karşı “mücadelecidir”. Bu sadık bir NATO ve OECD üyesi ve AB adayı olmaya devam etmektedir.

Siyaset bilimi okumalarında sık karşılaştığım ve örgüt kuramcısı olmamı sağlayan problem burada da kendini göstermekte. Yazdığım bilgilerin sahibi olan iddiacılar ne yazık ki Türkiye’nin Batı’ya sırtını dönmesini ampirik olarak temellendirememiş durumda. Siyaset bilimi; sezgisellik ve örtük gücü analiz edemediğinden, bu problemi benim de bu makalede aşma imkanım olmayacak.

Peki bu konuda bir örgüt kuramcısı neler söyleyebilir?

Türkiye için en önemli öncelik (kastım G20 ve BRICS tartışmasından önce) Bretton Woods kurumlarında reform yapılmasıdır. IMF ile ilgili olarak Ankara’nın en çok ilgilendiği konu kota reformu ve IMF’nin toplam kotasının iki katına çıkarılması. Türkiye, Pittsburgh Anlaşması’nı hızla uyguladı. Seul zirvesine kadar bir anlaşmaya varılmalıdır. Peki ya reform Avrupa’nın aşırı temsil edildiği söylenen G7+G20 yönetim kurullarının önceliği midir? Tabi ki değil. Bazılarının işine gelmez, diğerleri ise cüret edemiyor.

G20 henüz Türkiye’de çok tartışılan bir konu değil. Hala ağırlıklı olarak teknokrat bir forum olarak değerlendirilmekte. Bununla birlikte, hükümet Türkiye’nin güçlendirilmiş G20 üyeliği ile G20’nin küresel yönetişimde daha belirgin bir rol oynamasını hedefliyor.  Türkiye bu şekilde kendi prestijini ve nüfuzunu da artırıyor; bu açıdan G20 ve Türkiye’nin çıkarları iç içe geçmiştir.

Böyle mi olmalıydı? Bence hayır. Mustafa Kemal Atatürk çok erken vefat etti. Eğer 1950’li yılların ortalarına kadar yaşasaydı şu anda başka bir Türkiye’den ve başka bir küresel sistemden bahsediyor olurduk. Türk “hekimleri”, kendilerine emanet edilen 1000 yılın liderine doğru teşhisi koyamadı ve ardından da “iyileştiremedi”.

Neyse.

G20 ve AB bağı hakkındaki şahsi fikrim ise şudur. Şu anda Türkiye söz konusu olduğunda pek çok Avrupalının farkında olmadığı şey büyük bir fırsatı kaçırma riskini alan T.C. değil, AB’dir çünkü T.C. tek başına Avrupa’nın BRICS’idir. Bu hikâye, eski dünya düzeninin nasıl işlediğinin bir başka örneğidir. Yeni sesler, ilhamlar ve yeteneklerle meydan okunuyor ve gezegenimizin nasıl daha demokratik bir yere dönüştürülebilir diye düşünenlerin yeterli gücü yok. Biz de bu esnada bu düşül algı frekansında bazen haklı sebeplerden bazen de haksız sebeplerden harcanıyoruz.

Peki ya G20’nin (G7’nin gölgesinde) Türkiye ile yaşadığı sorunlar? Gelin birde bunları çok kısaca çünkü konu bunlar değil:

  • Türkiye Rus sı̇lahları satın aldı.
  • Türkiye Kıbrıs yakınlarında petrol ve doğalgaz arıyor.
  • Türkı̇ye’nı̇n G7 dışında kaynaklardan paraya ı̇htı̇yacı var.
  • TC’nin bu sosyal ve siyasi şablonda daha az otokratı̇k olması pek mümkün değı̇l.

Yani rota hep BRICS’i gösteriyor. G7 ve G20 ise bu sorunlara cevap vermekten çok uzak.

BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?
BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?

Sonuç Yerine

Küresel Batı ve onun ana akım medyası, Brics’in eksikliklerine ve iç gerilimlerine odaklanarak bu oluşumu küçümsedi. En iyi ihtimalle koordinasyonsuz, zayıf ve kırılgan bir ekonomik kulüp olarak değerlendirdiler. En kötüsü de beceriksiz bir alternatif küresel yönetişim sistemi başlatmaya kararlı, gerçekçi olmayan ve heterojen bir grup ülke olarak gördüler. Başka bir deyişle, ABD liderliğindeki kurallara dayalı dünya düzeninden tanımsız ve öngörülemez çok taraflı bir düzene geçmeye yönelik beceriksiz ve naif bir girişim olarak gördüler. 

Bu tür yargılar bir dereceye kadar haklı. Bence BRICS; G20, G11- G7, NATO, AB ve diğer forumlar aracılığıyla uzun zamandır Küresel Batı’nın ayrıcalığı olan sağlam etkileşim, istişare ve eylem mekanizmalarına sahip değil.

Ne de olsa Brics, ABD tarafından tasarlanıp yönetilen ve onlarca yıldır Batı’nın ayrıcalığı olan “küresel yönetişim işine” geç girdi. Ancak bu tür özet yargılar, Küresel Batı’nın üyelerinin gerçeklikten ne kadar tehlikeli bir şekilde kopuk olmaya devam ettiklerini daha da doğrulamaktadır. BRICS/G11 bloğunun mevcut ve gelecekteki potansiyel üyeleri, ABD dolarının hakimiyetini bozma ortak hedefinde birleşecektir.

Eğer Washington ve başlıca müttefikleri Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla elde edilen olağanüstü zaferi heba etmemiş ve konumlarını kötüye kullanmamış olsalardı, BRICS muhtemelen hiç doğmamış olacaktı. Ne de olsa Küresel Batı, son otuz yılda insanlığa uluslararası hukuka aykırı uzun savaşlar, tek taraflı yaptırımlar, silah haline getirilmiş bir para birimi, ikiyüzlü makroekonomik uyum planları ve göz kamaştırıcı bir çifte standartla uygulanan aşırı hevesli “yeşil dönüşüm” kuralları yaşattı (bunun son örneği, G7 ortaklarının sağır edici sessizliğine rağmen Fukushima nükleer santralinden Pasifik Okyanusu’na 1.3 milyon metrik ton radyoaktif su dökmeye başlayan Japonya’dır; Bu yapılana Şintoistlerin onay verdiğini düşünmüyorum. Peki kim onay verdi? Bir kez daha neyse…)

Brics’in yükselişi, Küresel Batı’nın son birkaç on yıldır izlediği politikalara karşı küresel geri kalanın büyük bölümünde artan bir rahatsızlığı yansıtmaktadır. Genişlemesi, bu tepkinin kritik bir kütleye ulaştığının kanıtıdır. Bence şaşırtıcı olan küresel geri kalanın bu tepkiyi veriyor olması değil, bu tepkinin ortaya çıkmasının bu kadar uzun sürmüş olmasıdır.

Bu eğilimi benim sözlerim üzerinden, geçmişteki sömürgeci politikalar ya da Washington’un tek kutuplu dönemindeki tek taraflı hamleler nedeniyle duyulan eski şikayetlerden beslenen kör bir batı karşıtlığı olarak yorumlamak hata olur. Küresel Batı, “ya bizdensin ya da bize karşı” mantığına dayanarak, dünya sisteminin demokrasiler ve otokrasiler arasındaki bir çatışmayla karakterize edilen epik bir dönüm noktasına ulaştığı fikrini yanlış bir şekilde desteklemekte. Bugün Küresel Batı’nın liderleri, küresel siyaseti ikili soğuk savaş zihniyetinin ötesinde bir çerçevede düşünmekten aciz görünüyorlar.

Çin ve Rusya BRICS içindeki en önemli iki oyuncu olmaya devam ederken, Hindistan’ın rolü artmaktadır. Ancak ne Pekin ne de Moskova, grup içinde ABD’nin Küresel Batı’nın ana eklemlenmelerindeki rolüne benzer bir hegemonik konuma sahip. Brics ve şimdi de G11, kendi olumsuz etkileri olan uzlaşı yoluyla hareket etmeyi tercih ediyor.

G7 ve G20’nin askeri boyutu en hafif tabirle embriyoniktir. Ancak bu, üyelerinin artan koordinasyonunun bir tehdit oluşturmadığı anlamına gelmemelidir. Bazı merkezler Doların serbest bırakılmasını hayal ediyor, diğerleri New York ve Londra takas odaları ile ABD Hazine kurallarının dışında bir mali sistemin hayata geçirilmesi konusunda kararlı görünüyor. Zamanı geldiğinde bu durum, ABD dolarının küresel rezerv para birimi olarak yaygın bir şekilde kök saldığı Amerikan küresel gücünü zayıflatabilir. Peki ya ABD o gün bu durumu askerleri vasıtası ile çözmek isterse ne olur? Mesela Çin – Rus – Hint sınır anlaşmazlıkları, Kore sınırı, Tayvan-Çin anlaşmazlığı hızlanabilir mi?

Rusya halihazırda Batı finans devrelerinin dışında. Çin de onu takip etmek için elinden geleni yapıyor. Bir G7 para biriminden bahsetmek için henüz erken, ancak bazı kurucuların para birimleri üyeler arasındaki ikili ticarette artan bir rol oynayabilir. G7 söz konusuyken Anglosakson kuzenler ortak para biriminde anlaşabilir mi? Hiç sanmıyorum. Dijital para birimlerini kimin ortaya attığı bile hala muamma…

Suudi Arabistan, BAE ve Çin, ABD Hazine tahvillerini satarak ABD borçlarından giderek daha fazla el çekmektedir. Küresel enerji ticaretinin ve ABD’nin mali gücünün temel taşlarından biri olan petro dolar çatırdıyor. Rusya petrolü için altına sabitlenmiş ruble isterken, Çin Körfez’den gelen enerji tedarikini Renminbi ile ödemeye çalışıyor.

Suudi Arabistan ve Rusya’nın küresel petrol üretim kotalarını ve dolayısıyla fiyatını belirlediği Opec+ içinde petro dolar yerine alternatif para birimlerine geçiş devam ederse, bunun doların statüsü üzerindeki etkileri çok büyük olabilir. Potansiyel bir “bandwagon” etkisi riski vardır. Bu eğilim yeşil enerjiyi de kapsayabilir, zira ilgili hammaddeler ve üretim kabiliyetleri de aynı şekilde önemli ölçüde G20-7 üyeleri arasında yer almaktadır.

Brics ve yeni üyeleri, enerji ticareti ve ödeme sistemlerinde hassas bir kavşağa ulaşmış durumdalar; bu da zamanı geldiğinde Bretton Woods III’ü başlatarak küresel enerji ve finans politikalarını yeniden şekillendirebilir. BRICS/G bloğunun mevcut ve gelecekteki potansiyel üyelerinin hepsi, ABD dolarının hakimiyetini bozma ortak hedefinde birleşebilir. Özellikle yerel para birimleriyle ticarete yönelik geçici düzenlemelerin belirli bölgesel ticaret bloklarının oluşmasına yol açması halinde bunun etkileri çok büyük olabilir.

Elbette ABD doları bir gecede statüsünü kaybetmeyecektir ancak Washington bu gelişmelere dikkat edecektir. Ve ileriye dönük olarak, on yıllardır zorlayıcı bir şekilde yaptığı gibi, para birimini silah olarak kullanma konusunda daha temkinli olmalıdır.

Batı bankalarında tutulan Rus (ve Venezüella) döviz rezervlerinin kısa süre önce dondurulması 21. yüzyılın en büyük hatalarından biri olabilir. Global Rest açısından bakıldığında, bu tür hamlelerin verdiği açık mesaj, yerel banka şubesine giden sıradan bir vatandaşın tasarruflarını çekme talebinin reddedilmesiyle aldığı mesaja benzemektedir. Yani dışarıda yeni bir dünya var. Yeşil banknot çekiciliğini büyük ölçüde yitiriyor. Aynı zamanda efendisi de “bazıları” için artık korku ya da saygı uyandırmıyor.

Bu açıdan bakıldığında ise analiz bambaşka bir yere doğru gidebilir.

BRICS, G20’nin uluslararası para ve ticaret sistemlerinin reformunun ilerletilmesi, korumacılığın engellenmesi ve ticaret ve yatırım için uluslararası ortamın iyileştirilmesindeki merkezi rolünü desteklemeye devam etmelidir. BRICS ayrıca G20 içinde ve ötesinde koordinasyonu güçlendirmelidir. Aksi takdirde uluslararası toplum, 1970’lerin sonunda gelişmekte olan ülkelerden oluşan G7 tarafından başlatılan ve daha sonra G7 tarafından engellenen uluslararası ekonomik sistemin yeniden yapılandırılmasına yönelik küresel müzakerelerin başarısızlığını tekrarlamakla karşı karşıya kalacaktır.

BRICS, kapsayıcı küresel yönetişimin inşasına yeni bir ivme kazandırmak için, özellikle uluslararası ilişkilerde artan çok kutupluluk ile küresel yönetişimde süregelen tek taraflılık arasındaki uçurumun genişlediği alanlarda, uluslararası örgütler üzerindeki katalizör etkisini birleştirme ve kendi kurumlarını kurma stratejisini pekiştirmelidir.

Mali kurumların reformuna yönelik çabalar, Yeni Kalkınma Bankası’nın kaynak ve yetkinliklerinin arttırılmasıyla desteklenmelidir. Şarta Bağlı Rezervler Düzenlemesi, kaynakları arttırılmış, IMF programından ayrıştırılmış krediler, gözetim kapasiteleri ve BRICS merkez bankaları arasında daha yakın iş birliği ile bir BRICS para fonuna dönüştürülmelidir. Çok taraflı ticaret sisteminin güçlendirilmesine yönelik çabalar, diğer ülkelere de açık bir BRICS ticaret ve yatırım anlaşması müzakereleri ile desteklenmelidir.

Yeni kurumlar kolektif olarak sahiplenilmeli ve geleceğin toplumu için küresel kamu malları yaratmayı hedefleyen pozitif bir uluslararası gündemle diğer katılımcılara açık olmalıdır.

Bu süreçler stratejik, uzun vadeli ve karmaşıktır. Ancak küresel yönetişimin geliştirilmesine katkıda bulunacak ve gerçek çok taraflılık gerektiren ticaret ve yatırım, altyapı gelişimi, dijital dönüşüm ve sürdürülebilir, dengeli ve kapsayıcı büyüme gibi konularda iş birliği için ilave alanlar sağlayacaktır.

BRICS girişimleri, G20 ve yerleşik uluslararası örgütlerle artan iş birliği ile birleştiğinde, Japonya’nın G20 dönem başkanlığının desteklemeye çalıştığı iddialı hedeflere ulaşılmasını ilerletecektir: dijital dönüşümün herkes için işler hale getirilmesi ve Toplum 5.0 ile Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin gerçekleştirilmesi hedefi daha belirgin hale gelebilir.

Bakalım neler olacak.

BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?
BRICS VE G20: Türkiye Nerede Duruyor?

Ek Notlar: G20 ve BRICS ve Türkiye için Gelecek Düşleri

Finans, ticaret, yoksulluk azaltma, altyapı inşası ve sürdürülebilir kalkınma alanlarında BRICS ülkelerinin küresel olarak daha önemli bir rol oynamasıyla birlikte uluslararası yönetmelik ve yapı oluşturma alanındaki hakimiyet yarışının gelecekte daha da yoğunlaşması beklenmelidir.

BRICS grubu, ekonomilerindeki yapısal sorunlar, gelir uçurumları, finansal şeffaflık eksikliği ve altyapı yetersizlikleri gibi önemli iş birliği engelleriyle karşı karşıya. Bunu çözmek için orta model geliştirmek çok zor. Aslında bunu yapabilecek bir tane ülke çıksa (Mesela TC) ve kendi sistemini diğer ülkelere pazarlasa yüzyılın en büyük kazancını elde edebilir. O proje ne olmalıdır derseniz buraya yazmayı planlamıyorum. Bu tip projeleri özel sohbetlerde tanıtmak daha mantıklı olacaktır.

BRICS grubunun ekonomik iş birliğini derinleştirme yeteneği, jeopolitik çatışmalar ve rekabetler, yabancı politika duruşları ve küresel politikalarındaki farklılıklar gibi etkenlerden etkilenecektir.Mesela Göç konusu her ülkeyi ama en çok bizi etkileyecek. Biz bu şok dalgasının 2., 3., 4. ve devamındaki dalgalarına hazırlıklı mıyız? Ya da hazırlanmak istiyor muyuz?

BRICS grubunun küresel yönetimde etkili bir grup olarak yükselişi, 1990’lardan bu yana dramatik büyüme oranlarıyla ilişkilidir. Bu büyüme yeni küresel şoklarla baskılanabilir ve baskılanacaktır. T.C. bunlara hazır mıdır?

G20’nin kurumsal çerçevesi BRICS’e göre daha iyi kurulmuş olsa da BRICS kendi kurumsal çerçevesini oluşturma sürecindedir. Bu süreçte küresel olguların ortak noktalarının envanterini kendileri çıkartmak zorundadırlar. Batılı kaynakları referans alan BRICS felsefesini bir daha yolda düzeltemez. Mesela inanç konusu ya da arkeoloji temelli gerçek tarih olgusunun oluşturulması konusu. Ne alakası var demeyin, var.

Mesela Türkiye iki gün önce bulunan uzaylı fosillerinin kendisini nasıl etkileyeceğini hiç düşünmüş müdür? Meksika hükümetinin elinde bulunan yüzlerce uzaylı beden parçalarının zamanla kamuoyuna açıklanacağı iddia ediliyor. Ne alakası mı var? bir düşünün bakalım.

TC tarafından baktığımda da bizim BRICS’i kayıtdışı gelirlere ve özellikle rantın her türün onay verebilecek bir yapı olduğu için sempati duymamamız gerektiğine inanıyorum. Eğer Bu şekilde bir felsefe canlı tutulursa, Türkiye’nin BRICS yerine G grubunun içerisindeki ileri demokratik (emik) değerleri ( tüm dezavantajlarına rağmen) önceliğine alması daha doğru olur.

Ayrıca TC hangi grubun içerisinde aktif olursa olsun mutlaka ama mutlaka üretim + ar-ge yatırımlarını, devlet kaynaklı kaçakların her türünü kurutarak ve diğer kaynaklarının getirilerini her fırsatta dişinden tırnağından artırarak en büyük öncelik haline getirmelidir. Yoksa nerede durursan dur adamla top gibi oynarlar. Seçim vaatleri dünya jeopolitiğinde sahne aldığında hiçbir işe ya-ra-maz.

Bu iki grubun aynı zamanda Nato ötesi “olası” güvenlik birlikleri oluşturmak gibi görevleri de üzeri örtülü şekilde kurguladığını unutmayalım. Tek bir hatalı hareket ülke huzurunu kurtuluş savaşı sürecine geri döndürebilir. Mesela Rusya şu anda Kuzey Kore ve Çin ile lojistik üçgen kuracağını açıkladı. Saf olmayalım. İdeolojilerin ötesinde ekonominin yeni çağda savaş formlarını engelleyebileceğini ya da oluşturabileceğini bilelim.

Bu yüzden de mesela “Türkiye Kart” tarzındaki projeleri de dikkatle izleyelim. Çin bile kendi uyguladığı sistemin kurucusu değil, sadece uygulayıcısı. Türkiye’nin bir ucu dijital paraya endeksli sosyal vatandaşlık sistemine geçmesine daha çok var. Bir bakarsınız tek bir kart sizin paktınızı belirler ve dönüşü olmaz.

Lafı çok uzattım gibi düşünürken aslında birçok konuyu hızla geçtiğimi fark ettim fakat yazılarımın uzun olduğu konusunda eleştiriler alıyorum. Dolayısıyla anlatıların geri kalan kısmını bol çayın ve kahvenin olduğu sohbetlere bıraktım.

Hoşçakalın.


https://psytify.com

Yorum yapın

Emeğe Saygı :)