​Gündem ​Kişisel Gelişim
Photo of author

Sicim, M ve Birleşik Alan Kuramı: 10+1 Boyutlu Evren Ne Anlama Geliyor?

Sicim…Bu hayatta sorulması gereken ilk soru “neden ya da nasıl yaratıldık?” sorusundan önce “nerede yaşıyoruz?” sorusudur.

Giriş

Kapak fotoğrafının neden Picasso’nun bir resmi olması gerektiğini bu yazı bittiğinde daha iyi anlayacaksınız. Ama konuya girmeden önce ben de bir açıklama yapmak isterim.

Picasso’nun sanatının zenginliği ve özgünlüğü, bu yazının karmaşıklığını ve çok boyutlu doğasını yansıtmak için bana mükemmel bir seçim olabilir hissi doğurdu.

Sanatçının eserleri, geleneksel kalıpları kırma ve yeni bakış açıları sunma konusundaki cesareti ile tanınır. Bu noktada, 10+1 boyutlu evrenin karmaşıklığını ve sıradan algılarımızın ötesindeki derinlikleri düşünün. Sizce de öyle değil mi?

Picasso’nun resimleri, evrenin teorik çerçevelerindeki soyut kavramları ve yüksek boyutlardaki katmanları temsil edebiliyor. Sanatçının eserleri, her bir açıdan farklı bir perspektif sunma eğiliminde; bu da evrenin çok yönlülüğünü ve keşif yapmaya açık zihniyeti çağrıştırıyor. Tam da ihtiyacımız olan şey.

Ayrıca, Picasso’nun sanatının disiplinler arası doğası, bu yazının çeşitli konseptleri birleştiren, fizik, matematik ve felsefe gibi farklı alanlardan beslenen yapısını vurgumak için oldukça anlamlı. Fotoğrafın kapakta kullanılması, sadece görsel bir çekicilik sağlamakla kalsın diye değil, aynı zamanda okuyuculara konunun farklı yönlerini düşünme ve keşfetme çağrısında bulunmak için yaptığım bir seçim.

(Bence) Picasso çağının içerisine sorulan sorulardan farklı sorular sordu ve ressam olarak anılırken bile “düşünür” olma ünvanını kazandı. Ben de çağımızda yanlış soruları sürekli sorarak eskimiş paradigmalar içerisinde dolandığımızı düşünüyorum. Mesela (bence) sorulması gereken ilk soru “neden ya da nasıl yaratıldık?” sorusundan önce “nerede yaşıyoruz?” sorusudur. Çünkü nerede, “ne” olduğunu bilmeyen bir uygarlığın sıfırdan doğru neden-sonuç ilişkisi üretmesi (kastım öncelikle devletler) ya da doğru neden-sonuç ilişkilerini üretse bile bu üretimleri zamanla gerçeğe uygun şekilde güncelleyebilmesi mümkün değil.

Yani boyutsal sistemleri doğru anlamadan analiz yapmak hatalı. Hep hatalıydı ama bu düzeltilebilir.Mesela bu tip bilgileri yerli şekilde üretmeye çalışmayan uygarlıklar, bu konuları çalışıp ticari metalara dönüştürme hedefindeki uygarlıkların (eninde sonunda) kölesi olacak. İşte boyutları algılamak bu yüzden çok önemli ve bu yüzyıl içerisinde çok daha önemli olacak.Yani boyutsal kapılar; ticari kullanıma açılacak olası sonuçlarıyla tüm tarihi hızla değiştirecek.

Yazının yazılma sebebini açıkladıktan sonra ana konuya dönebiliriz. Haydi başlayalım.

Boyut kavramına girerken, öncelikle terimin geleneksel anlamını daha ince ve spekülatif çağrışımlarından ayırmak gerekir.

En basit haliyle boyut, başka dünyalara açılan büyülü bir kapı ya da dünya dışı temaslar için kozmik bir köprü değildir. Bunun yerine, ölçüm dokusuna dayann temelde basit bir kavramdır.

Ekstra uzaysal boyutların alanlarını araştıran Kaluza-Klein Teorisi, altmış yıl boyunca matematiksel bir mucize olarak kaldı. Ancak 1980’ler bu teorik çerçeve için bir dönüm noktası oldu. Doğanın temel yapı taşlarının nokta benzeri değil sicim benzeri olduğunu öne süren sicim teorisi 1960’ların sonlarından beri çalışılmaktadır. (Sicim teorisi hakkında daha fazla bilgi için “Sicim Teorisi: Newton’dan Einstein’a ve Ötesine.”)

1980’lerde bilim insanları sicim teorisinin daha önce ulaşılamayan bir şeyi başarma potansiyeline sahip olduğunu fark ettiler: genellikle kuantum yerçekimi olarak adlandırılan hem en küçük hem de en büyük ölçeklerin fiziğini içeren birleşik bir teori..

Bir sicim evreni kavramı şekillenmeye başladı ve fizik dünyasında benzersiz bir sonuç vaat etti. Sicim teorisi, bu teorik çerçevenin bilinen bir özelliği olan uzay zamandaki boyut sayısını tahmin etme alanına girdi. Sicim teorisi matematiğine göre, tutarlı konfigürasyon uzay zamanın tam olarak 10 boyuta sahip olmasını gerektiriyor. (Tabi yazının sonunda M kuramından da bahsedeceğim).

Bu öngörü ilk çıktığında çok fazla sayıda bilim adamının kaşlarını kaldırdığını tahmin ediyorum. Eğer sicim teorisi on boyut öneriyorsa ama gözlemsel gerçekliğimiz sadece dört boyuta sahipse (üç uzaysal boyut ve bir zaman boyutu), doğal bir soru ortaya çıkar: “Diğer altı boyut nerede?” İlginçtir ki Kaluza ve Klein bu bariz çelişkiyi altmış yıl önce ele almışlardı. Buldukları akıllıca çözüm, fazladan boyutları katlayarak, onları gözlemlenebilir uzay-zamanımızın dokusu içinde etkili bir şekilde saklamayı içermektedir.

Boyutlar, günlük yaşamda fiziksel konumları veya varlıkları tanımlayan ve karakterize eden nicel faktörlerdir. Bu, basitçe belirli bir alanın uzamsal kapsamını ifade eden “Bu odanın boyutları 14 metreye 12 metredir demek kadar basit olabilir. Boyutlar, bu bağlamda bir nesnenin, yerin veya kişinin farklı unsurlarını içeren somut ölçütlerdir ve çevremizi somut bir düzeyde ölçmemize, gözlemlememize ve etkileşime girmemize olanak tanır.

Ancak popüler kültürde boyutlarla ilişkilendirilen ilgi ve mistisizm, bu faydacı kavramın ötesine geçer. Farklı boyutlar, paralel evrenler ya da zamanda yolculuk gibi cazip fikirleri duyduğumuzda, teorik fizik ve bilim kurgu dünyasına girmiş oluruz. Boyutlar bu alanlarda basit ölçümler olmaktan çıkar ve yerel algısal gerçekliğimizin sınırlarının ötesindeki alemlere erişim sağlayan keşif “portallarına” dönüşür.

Daha yüksek boyutlar- alışılagelmiş üç boyut olan uzunluk, genişlik ve yüksekliğin ötesindeki boyutlar- bilimsel spekülasyonların yaratıcı hikâye anlatımıyla birleşmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Örneğin sicim teorisi, mevcut anlayışımızın ötesinde sıkıca katlanmış veya sıkıştırılmış ek uzamsal boyutlar olasılığını önermektedir. Bu teorik boyutlar, evrenin dokusunu doğrudan algılanamayacak şekillerde şekillendirmede çok önemlidir.

Dahası, boyut kavramı zamanın karmaşık dokusunda da kendini gösterir. Zaman bazen teorik fizikte dördüncü boyut olarak görülür ve uzay-zaman sürekliliğini oluşturmak üzere uzayla iç içe geçer. Bu anlayış sadece boyutlar hakkındaki bilgimizi değiştirmekle kalmaz, aynı zamanda varoluşun ve gerçekliğin doğasını kozmik bir ölçekte düşünmemizi sağlar. Bazen de sağlamaz. Özellikle sabit fikirleyseniz. Bu tip sabit fikirler de sıklıkla nerelerde ya da hangi kişilik tiplerinde bulunur (eski yazımı okuyanlar için) tahmin etmek zor olmasa gerek.

Neyse..

10 boyutlu bir evreni keşfetmek bizi teorik fiziğe götürür; burada varoluşun dokusu algısal kavrayışımızın ötesindeki boyutlarda ortaya çıkar. CERN deneylerinde 20.000 küsur fizikçi şu ana kadar harcanan 50+ milyar dolarlık bir yatırım sayesinde bugün bilinenleri ortaya çıkartmaktadır. Yani az önce neyse derken bir sebebi vardı. Bu bakış açılarına karşı çıkmak için yürünmesi gereken yolun uzunluğu bu düzeyde. Tabi ki en sonunda ne düşüneceğinize siz karar verebilirsiniz.

Sicim, M ve Birleşik Alan Kuramı: 10+1 Boyutlu Evren Ne Anlama Geliyor?
Sicim, M ve Birleşik Alan Kuramı: 10+1 Boyutlu Evren Ne Anlama Geliyor?

Görünüşte basit bir uzunluk alanı olan birinci boyutun temel aleminden başlayarak her bir boyutun karmaşıklığını inceleyelim.

Birinci Boyut: Uzunluk- Tek Yönlü Sınırların Keşfi

Hareket, keşfedilmemiş bu boyutta bu sınırsız çizgi boyunca durmaksızın ilerleme olarak gerçekleşir. Bu, mekânsal yönelimin tek bir ilerleme yolu haline geldiği, dönüş veya sapmanın karmaşıklıklarından arınmış bir yolculuktur. Bu tek yönlü yolun dayattığı sınırlar, önyargılı mekânsal özgürlük kavramlarımızı test eder ve bizi bekleyen çok boyutlu maceraya temel bir önsöz işlevi görür. Doğrusallığı ve tekilliği ile birinci boyut bizi mekânsal varoluşun özünü keşfetmeye davet eder ve henüz gelmemiş olan kozmik vahiylerin tonunu belirler.

On boyutlu dünyanın temel dokusunun derinliklerine indikçe, uzunluk ile tanımlanan ilk boyut, sonraki boyutların üzerinde geliştiği temel olarak ortaya çıkar. Uzunluk, en saf haliyle, tek bir yönü temsil eder- ortaya çıkan kozmik hikâyeye zemin hazırlayan tek yönlü bir ölçüm. Tek boyutlu bir yaratık hayal etmek sizi algılanamaz olanın dünyasına götürür- sonsuza kadar uzanan, anlaşılması zor bir çizgi. Bu çizgi, yarı saydam olmasına rağmen, görsel farkındalığın sınırlarının ötesinde, insan gözünden kaçar.


İkinci Boyut: Genişlik- Kozmik Düzlemde Genişleyen Ufuklar

On boyutlu dünyanın çeşitli katmanlarında ilerledikçe, genişlikle tanımlanan ikinci boyut dönüştürücü bir eşik olarak ortaya çıkıyor. Bu boyutu bir insan olarak düşünürsek, ikinci boyut; birinci boyutun doğrusallığını aşıp iki boyutlu bir varoluşu kucaklamasıyla ilginç bir hal alır. İnsan bu boyutsal evrimin sonucunda muazzam bir özgürleşme hissiyle baş başa kalır; tek yönlü yolların kısıtlamalarını aşan yepyeni bir hareket ve görüş özgürlüğü.

İnsanın (mesela bu insan bir video oyunundaki ana karakteriniz olabilir) sadece sonsuz bir çizgi boyunca değil, sonsuz bir düzlem boyunca tüm ana yönlerde hareket ettiğini hayal edin. Bu devasa düzlem, kozmik enginliğin kendisi kadar geniş uzamsal olasılıklara sahip bir tuval sunan, sonsuza kadar açılan bir kâğıt yaprağını andırır (yani oyunu oynadığınız tv ya da telefon ekranı). İnsanın ikinci boyuttaki yolculuğu, uzunluk ve genişlik arasında dinamik bir etkileşim yaratarak uzamsal engelleri zarafetle aşmasını sağlar. Bir zamanlar muazzam olan engeller yönetilebilir engeller haline gelir ve kurgusal insanın iki boyutu ustalıkla kullanması çok boyutlu bir doğuşun başlangıcına işaret eder.

Kozmik sahne ikinci boyutta genişler, uzamsal özgürlüğün doğası ve sonsuz bir düzlemde seyahat ederken ortaya çıkan karmaşıklıklar üzerine düşünmeye teşvik eder. Ama bu boyut hala gerçek yaşam belirtisi göstermek için yeterli değildir. Bunun için 3. Boyuta göz atmamız gerekir.


Üçüncü Boyut: Derinlik – Uzamsal Boyutların Açığa Çıkarılması

Derinlikle karakterize edilen üçüncü boyutun ortaya çıkışı, 10 boyutlu dünyanın evriminde bir dönüm noktasına işaret eder. Bu alandaki varlıklar sadece geleneksel uzunluk ve genişlik eksenleri boyunca hareket etmekle kalmaz, aynı zamanda yükselme ve alçalma yeteneğine de sahiptir. Bu üç boyutlu özgürlük, uzamsal yönelime dikey bir bileşen ekleyerek, düz düzlemlerle sınırlı olan önceki algılarımızla çelişir.

Mekânsal engeller üçüncü boyutta ek özellikler kazanır. Dikey hareketin eklenmesiyle, varlıklar engellerin etrafında, üzerinde veya altında manevra yapabilir. Derinlik, uzamsal dinamikleri kavrayışımızı iki boyutlu düzlemlerin sınırlarının ötesine taşıyarak fiziksel dünyanın daha zengin ve karmaşık bir resmini verir.

Bu boyuta örnek vermek basittir. Mesela İnsan. 3 boyutludur.

Sicim, M ve Birleşik Alan Kuramı: 10+1 Boyutlu Evren Ne Anlama Geliyor?
Sicim, M ve Birleşik Alan Kuramı: 10+1 Boyutlu Evren Ne Anlama Geliyor?

Dördüncü Boyut: Zaman- Zamansal Süreklilikte Gezinme

Zamanın gizemli alanı, 10 boyutlu evrenin karmaşık yapısında dördüncü boyut olarak ortaya çıkar (Ruh ile eşlendiğinde çıkmak zorundadır ama bu da başka bir konu). Bu paradigma içinde zamanın teorik yapısı, geçmiş, şimdi ve geleceğe dair tipik doğrusal görüşümüzden uzaklaşarak uzamsal boyutlarla daha yakından uyum sağlar. Zamansal süreklilik boyunca her an aynı anda var olur ve zamanın geleneksel geçişine meydan okur.

Zamanı, tek yönlü bir akıştan ziyade, zamansal manzaradaki her noktanın sürekli olarak gerçekleştiği karmaşık bir çizgi olarak düşünün. Zamanı ilk üç boyutuyla görebilseydik, her bir insan ve eşya karmaşık bir varlık olarak görünürdü; uzun, girdaplı ve pütürlü bir şekli andıran kıvrımlı bir yapı. Bu soyut resim, doğumda ince bir başlangıçla başlayıp yaşla birlikte kalınlaşan ve ölüm anında incelen bir dağılımla sonuçlanan kişinin varoluşunun tamamını kapsar. Felsefenin başladığı boyut 4. boyuttur.

Sicim, M ve Birleşik Alan Kuramı: 10+1 Boyutlu Evren Ne Anlama Geliyor?
Sicim, M ve Birleşik Alan Kuramı: 10+1 Boyutlu Evren Ne Anlama Geliyor?

Beşinci Boyut: Olasılık ve Dallanan Evrenler- Çok Yönlü Olasılık Nakışı

İkinci boyutun getirdiği ek özgürlüğü anımsatan beşinci boyut, boyutların karmaşıklığında başkaca bir derin bir karmaşıklığı ortaya çıkarır- bu olasılık boyutudur, şans, seçim ve olayların evrenimizde farklı şekilde ortaya çıkabileceği sayısız yolu açıklayan zamanda yanal hareketler sunar.

Özetlemek gerekirse, 5. Boyut şans unsurunu kozmik hikâyeye dahil eder. Rastlantısallığın etkileşimini ve olayların izleyebileceği çeşitli yolları kabul eder. Bu boyut, her anın kesin bir sonuçtan ziyade bir olasılıklar kavşağı olduğunu kabul ederek zaman algımızı genişletir.

5. Boyut teorik çerçevelerine göre, bir olay çok sayıda sonuç olasılığına sahip olduğunda, neredeyse benzer evrenler orijinalinden dallanır. Bu dallanmış evrenler, olayların farklı şekilde gerçekleştiği geçmişleri yansıtır ve gerçekliğin ortaya çıkabileceği çeşitli yolları kapsar. Şu senaryoyu düşünün: yazı tura atmak. Beşinci Boyut, görünüşte rutin olan bu eylemde en az iki tarihin yaratıldığını gösterir- biri yazı, diğeri tura gelen iki tarih. Bu evren dallanması insan kararlarının ötesine geçerek atomik etkileşimlerin küçük alemine kadar uzanır.

Parçacıkların sonsuz karmaşık şekillerde etkileşime girdiği atomik düzeyde, fiziksel veya kimyasal reaksiyonlardaki küçük değişiklikler bile yeni geçmişler yaratabilir. Bu dallanma olasılıklarının ortaya çıkardığı muazzam sayıdaki paralel dünya, kozmostaki parçacıkların çokluğuyla daha da artmaktadır.

Kişisel düzeye dönecek olursak, 5. Boyut dört boyutlu yılan insanı beş boyutlu, dallarla kaplı bir mürekkep balığına dönüştürür ve yeni bir potansiyel ortaya çıktığında ilave uzuvlar filizlendirir. İlerleme ya da sağa dönme seçeneğine sahip olan insan (biz) çizimi, bu boyutta her iki sonucun da bir arada var olduğunu göstermektedir. (Sizce dualitenin başladığı an olarak bu boyutu anabilir miyiz? Eğer anabiliyorsak bu esnada felsefe +teolojinin başlangıç alanı oalrak bu boyutu görebilir miyiz?)

Tabi siz gene de çok heyecanlanmayın. Ben de bu tip heyecanı durduk yere sizlere aşılamak istemem. Fani varoluşumuzda yalnızca tek bir evreni deneyimleyebiliriz- şu anda deneyimlemekte olduğumuz evreni. Öte yandan 5. Boyut bir sorun yaratır: bu diğer zaman çizgilerine ulaşamayız çünkü bizimkiyle nedensel bir ilişkileri yoktur. Bizim gerçekliğimizi şekillendiren olaylar paralel evrenlerde aynı sırayla meydana gelmemiştir ve bunun tersi de geçerlidir. Sonuç olarak, kendi gerçeklik dalımızdan farklı olan sonuçları tespit edememeye devam ediyoruz.

Belki de bunu sadece “twin flames” aşabilir ama kim bilir?


Altıncı Boyut: Olasılık ve Dallanan Evrenler – Çok Yönlü Bir Uzantı Olasılığı

On boyutlu dünyanın varsayımsal derinliklerini keşfettikçe, altıncı boyut ortaya çıkıyor ve 3. Boyutun biz insanların hareket kabiliyetlerini artırmasına benzer ilgi çekici bir “uzantı” sağlıyor. Beşinci Boyutun temelleri üzerine inşa edilen Altıncı Boyut, tıpkı Üçüncü Boyutta insanın zıplamasına ve mesafeleri aşmasına izin vermesi gibi, olasılıkları daha da genişletiyor. Eğer dördüncü boyut bir çizgi ve beşinci boyut bir düzlem ise, altıncı boyut biz insanların bulunduğu konumdan başka bir zaman çizgisindeki bir yere “atlama” kapasitesine sahip olduğu “3 boyutlu” bir uzay olarak düşünülebilir.

Bu sıçrama, insanların beklenmedik bir şekilde evrenimizden kaybolması ve başka bir evrende yeniden ortaya çıkması şeklinde tezahür ederek bu spekülatif alemin dinamik karakterini ortaya koyacaktır. 6. Boyut, 5. Boyut’un yanal zamansal hareketleri üzerine inşa edilir ve dallanan geçmişler arasında daha karmaşık bir hareket alanına izin verir.

Bu boyut, şu anda anladığımız şekliyle fizik kuralları tarafından belirlenen aynı başlangıç koşullarına sahip tek bir başlangıç noktası -Büyük Patlama- varsayımıyla tüm olası sonuçları kapsar. Genellikle “çoklu evren teorisi” veya “çoklu dünyalar teorisi” olarak bilinen 6. Boyut, akla gelebilecek her olasılık sonucundan filizlenen evrenleri öngörür ve sonsuz sayıda dallanan gerçeklikle sonuçlanır.

Evrenlerin olasılık sonuçlarına göre ayrıldığı “Büyük Patlama” noktasından itibaren ortaya çıkan kozmik dokuyu düşünün. 6. Boyut, her biri aynı kozmik oluşumdan doğan farklı bir anlatıyı simgeleyen, çeşitli yönlerde dallanan ayrıntılı bir gerçeklikler ağı yaratmıştır.

İnsan bu bakış açısından çeşitli dallanan evrenlerde gezinme kapasitesine sahip olur. Aşırı zeki “varlıklar” tarafından yönetilen diyarlara gidebilir ve kendisini bu bilgili “tanrıcıkların” gözünde meraklı bir ilkel maymun olarak tasvir edebilir. Çoklu evren teorisi, her biri evren anlayışımızı yöneten fiziksel ilkelere bağlı olan sonsuz sayıda maceraya kapı açıyor.


Yedinci Boyut: Evrensel Varyasyonların Spektrumu

Yedinci boyut, çoklu evrenimizin sayısız spektrumda var olduğu bir dünya olarak ortaya çıkar ve her biri 10 boyutlu evrene doğru kozmik yolculuğa çıkarken fiziğin temel ilkelerindeki varyasyonları ifade eder. Çoklu evrenimizin bir kâğıt üzerinde bir nokta olduğunu ve akla gelebilecek evrensel koşulların spektrumunu temsil etmek üzere 7. Boyut boyunca düz bir çizgi çizdiğimizi varsayalım.

Bu boyutta, değişen derecelerde yerçekimine sahip evrenleri keşfetmek için çizgiyi geçebiliriz. Bu çizgideki her adım bizi bu spektrumdaki sonsuz küçüklükteki farklı evrenlerin her birini kat etmeye zorlar. Çizgi üzerindeki her noktanın farklı fiziksel özelliklere sahip farklı bir evreni temsil ettiği bir süreklilik düşünün.

Bununla birlikte, 7-boyutlu hareketin doğasını anlamak çok önemlidir; bu, her seferinde bir evrensel yasayı ayarlamayı içerir. Aynı anda iki değişkeni değiştirmeye çalışmak 7. Boyutun kapasitesinin ötesindedir. Örneğin, yalnızca 7. Boyut ile yerçekiminin yarı yarıya güçlü ve ışık hızının iki kat daha hızlı olduğu bir evrene yolculuk yapamazsınız. Bu incelikli araştırma, yedinci boyutun ötesinde bekleyen karmaşıklığa işaret eden ekstra bir boyut gerektirir.


Sekizinci Boyut: Kozmik Etkileşimin Karması

Kozmik yolculuğumuz teorik fiziğin spekülatif alemlerine doğru ilerledikçe, sekizinci boyut büyüleyici bir bağlantı noktası olarak ortaya çıkmaktadır- her biri kendi başlangıç koşullarına sahip çoklu evrenlerin kozmik etkileşim kurgusunda birleştiği ve etkileşime girdiği kozmik bir kavşak.

Bu varsayılan boyut ayrı zaman çizgilerini kapsamakta ve her bir dünyanın temel sabitlerinin ve parametrelerinin farklı olabileceği çok boyutlu bir bağlantıya işaret etmektedir. Farklı fiziksel kurallara sahip evrenlerin bir arada var olduğu ve birbirini etkilediği kozmik bir kurgu düşünün.

Sekizinci boyut, çeşitli gerçekliklerin “karşılıklı bağımlılığı” üzerine düşünmeyi teşvik eder. Bu boyut her bir evrenin farklı hikayelerinin birleştiği ve etkileşime girdiği, belirli zaman çizelgesi sınırlarını aşan dinamik bir etkileşimle sonuçlanan kozmik bir sahne öngörür. Bu spekülatif boyut, evreni tek ve yalıtılmış bir varlık olarak algılayışımızı sorgulayarak, bizi çeşitli gerçekliklerin iplikleriyle dokunmuş kozmik bir şablon olarak hayal etmeye zorlayacaktır.

Deneyimlediğimiz çoklu evrenler, sekizinci boyutun geniş alanındaki kesişen düzlemlerde bulunur. Her bir düzlem, iki değişkenin göreceli ilişkisini tasvir ederek, her bir değişkenin atanabileceği sonsuz değer aralığının görsel bir temsilini sağlar. Çok sayıda düzlemin kesiştiği ve çok sayıda evrensel özelliğin aynı anda keşfedilmesine olanak tanıyan çok boyutlu bir alan oluşturan kozmik bir sahne düşünün. İlginç değil mi?

Bu boyut sadece bir spektrumu değil, tüm bir olasılıklar düzlemini keşfetmemizi sağlar. İki temel sabit veya parametre arasındaki ilişkilerin değiştiği evrenleri araştırabilir, bu kozmik faktörlerin farklı etkileşimlerini görebiliriz. Sekizinci boyut, her biri evrensel kural ve koşulların benzersiz bir düzenlemesini temsil eden, birbiriyle örtüşen düzlemlerden oluşan zengin bir ağa giriş kapısıdır.

Kuantum Fiziği ve Frekanslar: Reddedilen Gerçeklik
Kuantum Fiziği ve Frekanslar: Reddedilen Gerçeklik (Bir önceki makale)

Dokuzuncu Boyut: Çoklu Evrenler Arasında Dikey Aşkınlık

Dokuzuncu boyut, boyutlar arasındaki kozmik yolculuğumuza çıkarken kozmik sorgulamamıza ek bir özgürlük derecesinin verildiği bir dünya olarak ortaya çıkar. Dokuzuncu boyut, üçüncü ve altıncı boyutlarda tanıtılan “sıçrama” kavramının üzerine inşa edilen derin bir “dikey” özgürlük ekler.

Bu boyutta tek bir evrenin kısıtlamalarını aşarak, bitişik olmayan çoklu evrenler arasında dikey olarak geçiş yapma gücünü elde ederiz. Bu yeni keşfedilen esneklik, bir evrenden yok olmamıza ve her biri kendi fiziksel yasaları ve başlangıç koşulları olan başka bir evrende yeniden ortaya çıkmamıza izin verir. (Sanırım bu nokta da size tanıdık gelmiştir. Herkese başka başlıklarda tanıdık gelebilir. Siz benimkine ben de sizinkine karışamam).

Gerçekliğin dokusunun yukarıya doğru aşkınlık için bir tuvale dönüştüğü kozmik bir yüksek atlamacıyı düşünün. “Zıplama” özelliğiyle dokuzuncu boyut, her biri kendi kozmik kuralları ve başlangıç koşulları olan çeşitli çoklu evrenlerle dokunmuş kozmik bir örgüyü keşfetmemizi sağlar. Bu boyut, gerçekliğe dair önyargılı görüşlerimizi sorgulayarak bizden çeşitli kozmik hikâyeler arasında akıcı bir şekilde geçiş yapabileceğimiz kozmik bir dans hayal etmemizi ister.

Bu boyutun filmleri ve çizgi dizileri olduğunu sanırım tahmin edersiniz…


Onuncu Boyut: Olasılıkların Sonsuz Yakınsaması

Kozmik boyutlarda ilerledikçe, 10. Boyut kendini sınırsız yakınsamanın zirvesi olarak ortaya koyar – akla gelebilecek her türlü başlangıç koşuluna ve sayısız varyasyona sahip akla gelebilecek her oluşumun tek ve konsantre bir varoluş noktasında birleştiği bir nokta.

Boyutlar arasındaki yolculuk mantıksal bir sıra izler. Birinci, dördüncü ve yedinci boyutlar bir çizgiyi andırır ve doğrusal bir ilerlemeyi akla getirir. Çizgi ikinci, beşinci ve sekizinci Boyutlarda bir düzleme dönüşür. Bunu takiben, 3., 6. ve 9. Boyutlar bu süreci “3 boyutlu” bir şekil veya “katı” ile karşılaştırılabilecek daha sofistike bir yapıya yükseltir. Bu kozmik dansın zirvesi olan 10. Boyut, standart boyutların sınırlarını aşar.

Herhangi bir dünyada hayal edilebilecek tüm seçenekleri içeren 9. Boyutun tamamı, 10. Boyuta ulaştığımızda tek bir noktada birleşir. Sonsuzun özü, şimdiye kadar meydana gelmiş, gelebilecek ya da akla gelebilecek her koşulda meydana gelebilecek her olayı, senaryoyu ve varyasyonu sembolize eden bu nokta tarafından temsil edilir.

Bununla birlikte, kozmik zirvede durduğumuzda, şaşırtıcı bir “vahiy” üzerimize doğar: Bu her şeyi kapsayan noktaya bağlanacak ne kaldı?

Aslında sizlerin cevaplarını da merak etmiyor değilim ama bu yazıyı yazarken ben kendi cevabımı sizlerle paylaşayım.

10. Boyut tüm olasılıkların sonunu temsil eder, artık bağlanacak nokta, ölçülecek çizgi ve kavrayışının ötesinde sadece hiçlik yoktur. Dünyevi kavrayışımızın ötesine geçen hikayeleri düşünün- fizik kanunlarının büküldüğü, uygarlıkların beklenmedik şekillerde büyüyüp çöktüğü ve varoluşun özünün en çılgın düşüncelerimizin ötesinde şekiller aldığı alemlere yapılan yolculuklar. Bu kozmik mozaikteki örnekler kozmosun kendisi kadar çeşitlidir.

Sicim, M ve Birleşik Alan Kuramı: 10+1 Boyutlu Evren Ne Anlama Geliyor?
Sicim, M ve Birleşik Alan Kuramı: 10+1 Boyutlu Evren Ne Anlama Geliyor?

Peki ya M ve Sicim teorileri?

Hem M-teorisi hem de sicim teorisi, kuantum fiziğinde evrenin temel kuvvetleri ve parçacıklarının birleşik bir açıklamasını sağlamayı amaçlayan iddialı teorik çerçevelerdir. Özellikle ekstra boyutları ele alışlarında bazı paralellikler olsa da önemli farklılıklar da vardır.

Sicim Teorisi:

Sicim teorisi, evrenin temel yapı taşlarının noktasal parçacıklar yerine küçük, titreşen sicimler olduğunu öne sürer. Bu iplikler çeşitli frekanslarda titreşerek çeşitli parçacıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. Sicim teorisi ilk olarak dokuz uzamsal ve bir zamansal boyut olmak üzere 10 boyutlu bir uzay-zaman bağlamında ortaya çıkmıştır.

Yaygın üç boyutun ötesindeki ekstra uzaysal boyutlar sıklıkla sıkıştırılır ya da küçük, neredeyse algılanamaz geometrik desenlere sarılır. Sıkıştırma kavramı sicim teorisinde kritik bir öneme sahiptir çünkü teorinin gözlemlediğimiz 3+1 boyutlu gerçeklikle tutarlı olmasını sağlar. Bu ekstra boyutların geometrisi, algıladığımız parçacıkların ve kuvvetlerin özellikleri üzerinde etkili olabilir.

M-Teorisi:

M-teorisi kavramı, sicim teorisinin beş farklı versiyonunun birleştirilmesi etrafında dönmektedir. Başlangıçta kapsamlı bir “her şeyin teorisi” olarak tasarlanan sicim teorisi, tekil, her şeyi kapsayan bir çerçeve kavramıyla çelişen çoklu versiyonlarıyla bir engelle karşılaştı. M-kuramı, bu farklı versiyonları uyumlu hale getirmeyi amaçlayarak bu zorluğa potansiyel bir çözüm olarak ortaya çıkmaktadır.

M-kuramının kapsamlı bir formülasyonu henüz elde edilmemiş olsa da, nihai hedefi genel göreliliği parçacık fiziğinin standart modeliyle bütünleştiren teorik bir temel oluşturmaktır. Öngörülen bu çerçevede, temel parçacıklar, her biri farklı desenler sergileyen titreşen sicimlerden kaynaklanıyor olarak düşünülür.

Ancak, M-kuramının talep ettiği 11 boyutun aksine, deneyimsel evrenimizin zaman içindeki üç boyutlu doğasını düşündüğümüzde kayda değer bir uyumsuzluk ortaya çıkmaktadır. Bu uyumsuzluğu uzlaştırmak için teori, bu ek boyutların “kıvrılıp” küçücük varlıklar haline geldiğini ve duyularımız tarafından algılanamaz hale geldiğini öne sürer. Bu kavram, gözlemlediğimiz somut üç boyutlu gerçeklikten ayrılan matematiksel bir soyutlama olan spiral bir yol boyunca görünürde bir hareket olmaksızın büyük bir mesafeyi kat etme kavramına benzetilmektedir.

Buradaki zorluk, M-kuramına göre küçük spirallere benzeyen bu kompakt boyutların varlığını kavramakta yatmaktadır. Sicimler, algılanabilir gerçekliğimizde tezahür etmeden bu boyutları önemli mesafeler boyunca kat edebilir. Bu karmaşıklık genellikle matematiksel bir manevra, günlük olarak gezindiğimiz ve etkileşimde bulunduğumuz somut, üç boyutlu dünyadan ayrılmış bir yapı olarak nitelendirilir.

Karşıt bakış açıları, sicim teorisi tarafından önerilen ekstra boyutların evrenin doğasında var olan özellikler değil, bildiğimiz üç boyutlu sürekli enerji alışverişi ve yaratım alemindeki potansiyeller ve fırsatlar olduğunu öne süren alternatif bir yorum ortaya koymaktadır. Bu alternatif çerçevede, sözde “kıvrılmış” boyutlar, doğada her yerde gözlemlenebilen Fibonacci Spirali şeklini alarak somut bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Sicim, M ve Birleşik Alan Kuramı: 10+1 Boyutlu Evren Ne Anlama Geliyor?

Önemli ayrımlar:

-Boyutlar: Sicim teorisi normalde 10 boyuta sahiptir (9 uzamsal + 1 zaman), ancak M-teorisi 11 boyutlu bir uzay-zamana sahiptir.

-Ekstra Boyutlar: Ekstra boyutlar sicim teorisinde sıklıkla sıkıştırılır ve küçük, kıvrılmış uzaylar olarak düşünülür. M-kuramı ise daha yüksek boyutlu dallarla daha sofistike bir yapı ortaya koyar.

-M-teorisi çok sayıda sicim teorisini kapsayan daha geniş bir çerçeve olarak görülmektedir. Çeşitli sicim teorilerini tek bir çatı altında birleştiren daha eksiksiz bir teori olduğu düşünülmektedir. Âmâ bu henüz düşüncedir. Şahsen ben sizim kuramını daha olgun bir bakış olarak görüyorum. Ama M kuramı da var ve haberiniz olsun istedim.

Sonuç olarak hem sicim teorisi hem de M-teorisi ekstra boyutlar konusunu araştırmaktadır, ancak M-teorisi farklı sicim teorilerini birleştirerek ve branes kavramı aracılığıyla yeni bir şekilde ek bir boyut getirerek daha kapsamlı bir yaklaşım benimsemektedir. Bu kuramlar hala çok teoriktir ve gerçek doğaları henüz deneysel olarak kanıtlanmamıştır. Bunu da en sona yazdım çünkü sadık sorgulayıcılardan gelecek eleştirileri biliyorum. Fakat iddia kaybetmekten yorulmayanlar (ve kaybettiği iddiaların borçlarını ödeyenler) için istedikleri yerde istedikleri iddiaları olgunlaştırabiliriz. 😉

Sicim, M ve Birleşik Alan Kuramı: 10+1 Boyutlu Evren Ne Anlama Geliyor?
Sicim, M ve Birleşik Alan Kuramı: 10+1 Boyutlu Evren Ne Anlama Geliyor?

Peki Ya Birleşik alan Kuramı Bu Anlatımda Nereye Oturur?

Bazen “her şeyin teorisi” olarak da bilinen birleşik alan teorisi, tüm temel kuvvetleri ve parçacıkları tek, her şeyi kapsayan bir denklem veya denklemler kümesinde temsil etmeye çalışan bir fizik teorik çerçevesidir. Birleşik alan teorisinin ana hedefi, yerçekimini düzenleyen genel görelilik yasaları ile atom altı düzeyde parçacık davranışını tanımlayan kuantum mekaniği yasalarını bütünleştirmektir. Birleşik alan teorisi arayışı, doğanın temel güçlerinin daha tam ve tutarlı bir şekilde anlaşılması arzusuyla motive edilen teorik fizikte uzun zamandır öne çıkan bir hedef olmuştur.

Ünlü bir fizikçi olan Albert Einstein, birleşik bir alan teorisi oluşturma girişiminde bulunmuştur. Çalışmaları yerçekimi ve elektromanyetiği birleştirmeye odaklandı, ancak yaşamı boyunca tam bir teori oluşturamadı. Diğer fizikçilerin sonraki girişimleri birçok yaklaşım ve modelle sonuçlandı.

Öncelikle kuantum mekaniği değerli bir çerçeve olmakla birlikte, gerçek fiziksel sistemleri tam olarak temsil etmemesi nedeniyle fizik için kapsamlı bir teorik temel sağlamakta (şimdilik) yetersiz kalmaktadır. Sonuç olarak, kuantum mekaniğinin genel görelilik kuramının temel ilkeleriyle bütünleştirilmesine ihtiyaç vardır.

Ardından birleşik bir alan teorisi arayışına geldiğimizde, hem yerçekimini hem de elektromanyetizmayı tek bir tutarlı çerçeveye dahil etmeyi amaçlamaktadır. Bununla birlikte, boş uzayı yöneten sıradan Maxwell denklemlerinin doğrusal doğası ile genel göreliliğin doğrusal olmayan vakum alanı denklemlerini uzlaştırmada önemli bir zorluk ortaya çıkmaktadır. Bence bu çözülebilir çünkü analizler bir süredir henüz piyasaya çıkmamış yapay zeka modelleri ile çalışılıyor. Burada önemli bir gelişim ihtimali olduğunu umuyorum. Mesela bu alandaki bir buluş kuantum bilgisayarlarının teorik sınırlarını lubitsel tabanda binlerce kat artırabilir.

Diğer bir zorluk da birleşik bir alan teorisi arayışında, alandaki tekilliklerin dışlanması zorunlu hale geliyor. Einstein, nihai birleşik alan teorisinde tekilliklerin tamamen ortadan kaldırılmasını kararlılıkla savunmuştur. Alan denklemlerinin tutmadığı noktaların ve dünya çizgilerinin teoriye dahil edilmesinin mantıksız olduğunu düşünmüştür.

Peki birleşik alan kuramı olur da tamamen limitsizce çalıştırılabilecek ticari metaların üretiminde kullanılırsa ne olabilir? derseniz, mesela bunu başaran bir devlet sadece tek bir ultra kuvvetli kuantum bilgisayarı ile dünyadaki bütün şifreleri bir kaç saniyede çözebilecek kuvvete erişmiş olur. Sanırım anlatabiliyorum.


Sonuç Yerine

T.C’nin karar verici mekanizması içerisinde görev alsaydım, yapacağım ilk 3 işten bir tanesi bu konuda Türk (astro) fizikçilerinin önünü her türlü maddi şartı zorlayarak açmak olurdu.

Tabi bu cümleyi okuyan çoğu insanın “buna gelene kadar neler var” dediğini de duyabiliyorum. İsteyen kendi başlayacağı yeri belirlesin. Bu da benimki ve sebebi çok açık.

Bir Türk’ün 2023 içerisinde adaletli (eşit) şekilde elde edebileceği tek şey adaletsizlikken, bu adaletsizliğe kökten çözüm üretmenin teknik tarafı bu makalede oldukça kısaca anlattığım şeyleri tam olarak anlamaktan geçmekte. Zaman;yeniden, gelecek 1000 yılı hayal etmekle başlamalı. Gerisi hikaye.

Yorum yapın

Emeğe Saygı :)