Strateji & Yönetim
Photo of author

Hanlon’un Usturası (Zihinsel Model Serisi 9)

Gene mi?

Evet.

Çünkü çok önemli.

Bu yazıyı okumadığınızda aptallıkla açıklanabilen bir duyguyu ya da davranışı kötülüğe atfedebilirsiniz ki bu konu hakkında yapacağınız analizin doğasını tümden değiştirebilir.

Robert A. Heinlein’ın kitaplarında karakterleri tarafından etkili bir şekilde ifade edilen bu ilke, sosyal dokumuzun özünde yankılanamamakta. Hiç düşünüyor musunuz hayal kırıklığı ya da şaşkınlık anlarımızda başkalarının eylemlerine ne sıklıkla ya da aceleyle kötü niyet atfediyoruz? Ne sıklıkla bir kaş çatmayı kişisel bir hakaret ya da sert bir tepkiyi kasıtlı bir küçümseme olarak yorumluyoruz? Çok sık şekilde yaptığımızı hepimiz biliyoruz. Lütfen yapmıyoruz diyerek kendinizi kandırmayın.

Gerçek şu ki, çoğu zaman algıladığımız hakaretler kalbimize yöneltilmiş oklar değil, iletişim hataları ya da cehaletten kaynaklanan yanlış anlamalardır. Bu, dünyanın bize karşı komplo kurduğu anlamına gelmez; sadece bazen insanlar dikkatsiz, meşgul ya da sadece kötü bir gün geçiriyor olabilirler. Evet bu onların duygusal zekalarının genel anlamda düşük ya da zarar görmüş olabileceğini de gösterebilir ama “her zaman bu böyledir” yorumunu otomatikleştirmek de hatalar içerebilir.

Şunu hayal edin: En sevdiğiniz kahve dükkanında sırada bekliyorsunuz, hevesle sabah kafein dozunuzu almayı bekliyorsunuz. Önünüzdeki kişi, sizin varlığınızdan habersiz bir şekilde sırayı aniden kesiyor. İlk tepkiniz öfke olabilir- sıradaki haklı yerinize saygısızlık etmeye nasıl cüret eder! Ancak bir an durun ve Hanlon’un Usturası’nı düşünün: belki de düşüncelere dalmış, kendi endişeleriyle dikkati dağılmış ya da arkasında oluşan sırayı fark etmemiş olabilir. Bu kişisel bir hakaret değildir; sadece insani bir yanılgıdır.

Aynı şeyi spor salonlarında alet sırası beklerken de sıklıkla yaşıyoruz. Özellikle testosteronu yüksek vücut geliştiricilerde bu yersiz ego bulunabiliyor.  Bunun bir diğer sonucu da “False Bravado”’ya gider ama biz onları nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan özgüvenleri ile sevmeyi öğrendik. Hemen sonuca varmak ve karşınızdaki kişinin niyetinin kötü olduğunu düşünmek yerine, bir adım geri atın ve davranışlarının kötü niyetten değil, yanlış anlama veya cehaletten kaynaklanabileceği ihtimalini göz önünde bulundurun.

Hanlon’un Usturası’nı benimsemek, safça herkesin bir aziz olduğunu varsaymak veya gerçek kötü niyetli eylemleri mazur görmek anlamına gelmez. Aksine, algılarımızın genellikle kendi önyargılarımız ve güvensizliklerimiz tarafından renklendirildiğini kabul ederek, kişiler arası etkileşimlere alçakgönüllülük ve empati ile yaklaşmamızı teşvik eder.

Hanlon’un Usturası, herkesin bize karşı komplo kurmadığına dair dokunaklı bir hatırlatma işlevi görerek, bizi rahatsız edebilecek veya sıkıntıya sokabilecek kişilere karşı şüpheden faydalanmamızı sağlar. Özünde bu ilke, ihmal, cehalet veya beceriksizlikle yeterince açıklanabilecek eylemlere kötü niyet atfetmekten kaçınmamızı tavsiye eder. Bu kavramın birçok yorumu “aptallığı” vurgulasa da daha geniş bir bakış açısını benimsemek, insan etkileşiminin karmaşıklıklarında gezinirken daha verimli olduğunu kanıtlıyor.

Hanlon’un Usturası, Occam’ın Usturası’nın sosyal ilişkilere uygulanmış haline benzetilebilir ve algılanan hakaretlere tepki olarak öfkeyi kesmek için nesnel ve rasyonel bir çerçeve sunar. Bu ilkeyi benimseyerek, açıklık ve merak zihniyetini geliştirir, daha iyi ilişkileri teşvik eder ve yargılayıcı tepkileri yumuşatırız. İnsanlara şüpheden uzak durarak daha şefkatli bir tutum benimser, herkesin kendi zorlukları ve kusurları olduğunu kabul ederiz.

Hanlon’un Usturası’nın değeri, kişisel ilişkilerden profesyonel çabalara kadar hayatın çeşitli alanlarına yayılır. Murphy Yasası’nın işlerin sık sık ters gitmesini emrettiği karmaşık ve birbirine bağlı dünyamızda, aksiliklerle karşılaşıldığında başkalarını günah keçisi ilan etmek çok kolay. İster şirketleri ister politikacıları, iş arkadaşlarını ve hatta aile üyelerini suçlamak olsun, kötü niyet atfetmek için verilen ani tepki gerilimleri artırabilir ve ilerlemeyi engelleyebilir.

Ancak, bu tür durumlarda kötü niyet varsaymak sadece yanlış anlamaların devam etmesine ve çatışmaların şiddetlenmesine hizmet eder. Başkalarını yanlış adımlarından dolayı suçlamak yerine, kendi hatalarımız üzerinde düşünmek ve çevremizdekilere lütufta bulunmak bize yakışır. Ne de olsa aramızdaki en bilge kişiler bile hata yapar ve çoğu zaman bu hataların temelinde kötü niyet değil ihmal veya beceriksizlik yatar.

Hayal kırıklığı veya kızgınlıkla karşılaştığımızda, durup duygularımızın haklı olup olmadığını düşünmek çok önemlidir. Küçümseyerek tepki vermek yerine, daha yapıcı bir yaklaşımla başkalarını eğitmeye ve onlarla iletişim kurmaya çalışarak anlayışı teşvik etmek ve gelecekte benzer yanlış anlaşılmaların ortaya çıkmasını önlemek gerekir. Hanlon’un Usturası’nın ilkelerine bağlı kalarak, yalnızca daha sağlıklı ilişkiler geliştirmekle kalmaz, aynı zamanda daha uyumlu ve şefkatli bir topluma katkıda bulunuruz.

Hanlon'un Usturası (Zihinsel Model Serisi 9)
Hanlon’un Usturası (Zihinsel Model Serisi 9)

Hanlon’un Usturasının Bilgi Ağındaki Yeri

Bilişsel çerçevemizin karmaşık örgüsünde Hanlon’un Usturası, başkalarının eylemlerini ve niyetlerini yorumlama konusunda paha biçilmez içgörüler sunan çok önemli bir konuma sahiptir. Bununla birlikte, Hanlon’un Usturası’nın etkinliği, ulaşılabilirlik kestirme gibi diğer zihinsel modellerle iç içe geçtiğinde ve yan yana geldiğinde gerçekten artar.

Hanlon’un Usturası ve Ulaşılabilirlik Kestirmesi

Bilişsel psikolojinin temel taşlarından biri olan “Ulaşılabilirlik Kestirmesi”, insanların hafızadan kolayca hatırlanan olayların sıklığını, özellikle de bu olaylar canlı ve akılda kalıcı ise, abartma eğiliminde olduğunu öne sürer. Bu bilişsel önyargı, özellikle geçmiş deneyimler şimdiki olaylara ilişkin yorumlarımızı renklendirdiğinde algılarımızı çarpıtabilir.

Başkalarının eylemlerini değerlendirme bağlamında Hanlon’un Usturası ile ulaşılabilirlik kestirmesi arasındaki dinamik etkileşimi düşünün. Örneğin, bir taksi şoförünün yolculuk sırasında yanlış bir dönüş yaptığını ve bunun da yolcu için daha yüksek bir ücretle sonuçlandığını varsayalım. Bu olay, yakın zamanda meydana gelmesi ve potansiyel finansal etkisi nedeniyle yolcunun hafızasında kalıcı bir iz bırakır. Şimdi, bir ay sonrasına gidelim ve farklı bir taksi şoförü başka bir yolculuk sırasında benzer bir hata yapsın. Ulaşılabilirlik kestirmesi etkilenen yolcu, önceki olayı hemen hatırlayabilir ve her iki olayı da genel olarak taksi şoförlerinin kötü niyetli olduğunun kanıtı olarak algılayabilir.

Bu senaryoda, ulaşılabilirlik kestirmesi bireyin algısını çarpıtarak Hanlon’un Usturası’nın uygulanmasını gölgede bırakır. Birey, hataları sadece ihmal veya beceriksizliğe bağlamak yerine, bunları istismar veya rahatsızlık verme amaçlı kasıtlı eylemler olarak yorumlama eğilimindedir. Hafızanın canlılığı, Hanlon’un Usturası tarafından savunulan rasyonel değerlendirmeyi geçersiz kılmakta ve hatalı bir sonuca yol açmaktadır.

Onaylama (Teyit) önyargısı

Yaygın bir bilişsel eğilim olan teyit önyargısı, çelişkili kanıtları göz ardı ederken önceden var olan inançlarımızla uyumlu bilgileri arama eğilimimizin altını çizer. Çelişkili inançlardan kaynaklanan rahatsızlık olan bilişsel uyumsuzlukla karşı karşıya kaldığımızda, genellikle mevcut kanaatlerimizi güçlendiren bilgilere seçici bir şekilde dikkat ederek dünya görüşlerimizi uzlaştırmaya çalışırız. Bunun en önemli örneklerini yoğun dini inanışa sahip insanlarda ve aşırı inançsız insanlarda takip edebilirsiniz. Bir de bunun siyasetteki sonuçlarını ele alabiliriz ama onun için ayrı bir makale ya da kitap yazmak gerekir.

Doğrulama önyargısının üstesinden gelmek, duygular yerine mantık tarafından yönlendirilen mantıklı kararlar almaya yönelik önemli bir adımı temsil eder. Bu çabada Hanlon’un Usturası, refleks olarak kötü niyet atfedilmesine karşı uyarıda bulunarak, bizi durumlara şüphecilik ve tarafsızlıkla yaklaşmaya teşvik eder.

Biz gene de siyasi söylem alanında Hanlon’un Usturası ile doğrulama önyargısı arasındaki etkileşimi düşünelim. Bir bireyin, belirli bir politikacının doğası gereği yozlaşmış olduğuna dair köklü bir inanca sahip olduğunu varsayalım. Teyit önyargısı ile beslenen bu kişi, bu önyargıyı doğrulayan bilgileri seçici bir şekilde arar ve yorumlarken, aksi yöndeki kanıtları göz ardı eder. Bu önyargılı doğrulama arayışında, politikacının eylemlerinin kötü niyetten ziyade beceriksizlikten veya tesadüften kaynaklanabileceği ihtimaline karşı körleşirler. O politikacının %1 bile olsa namuslu olma ihtimalini cepte tutmak lazım. Ama şunu da demiyorum: O politikacı beceriksizken siyaset yapamya devam etsin.. Aynı sonuç farklı sebeplerden ötürü gelişebilir. Burada önemli olan sizin doğru analizi yapabiliyor olmanız.

Sevmemekten/nefret etmekten kaynaklanan önyargı

Benzer şekilde Hanlon’un Usturası da kişisel düşmanlık veya antipatiden kaynaklanan önyargılara rahatlıkla ışık tutabilir. Birine veya bir şeye karşı güçlü bir hoşnutsuzluk veya nefret beslediğimizde, eylemlerini kötü niyetli olarak nitelendirme eğilimimiz artar. Bu gibi durumlarda, empati ve anlayışla tepki vermek çoğu zaman duygusal tepkiselliğin gerisinde kalır. Ancak olgunluk, kötüleme dürtüsüne direnmemizi ve bunun yerine daha anlayışlı bir yaklaşım benimsememizi gerektirir. Hanlon’un Usturası’na başvurarak, hataların veya yanlış adımların kötü niyetten ziyade ihmal veya beceriksizlikten kaynaklanabileceği ihtimalini göz önünde bulundurmamız gerektiğini kendimize hatırlatırız.

Ayrıca Hanlon’un Usturası bizi, kendi kusurlarımızı ve başarısızlıklarımızı başkalarına atfettiğimiz psikolojik savunma mekanizması olan yansıtma ile yüzleşmeye sevk eder. Bu eğilim, suçu dışarıdaki varlıklara atarak olumlu bir benlik imajını korumamızı sağlar. Bununla birlikte, algılarımızı gerçeklik kontrolüne tabi tutarak, yansıtmanın zararlı etkilerini azaltabilir ve daha fazla hesap verebilirliği teşvik edebiliriz.

Şimdi olaya biraz daha sistemsel alanda bakabiliriz.

Hanlon'un Usturası (Zihinsel Model Serisi 9)
Hanlon’un Usturası (Zihinsel Model Serisi 9)

Hanlon’un Usturasının Kullanım Alanları

Hanlon’un Usturası ve Medya

Hanlon’un Usturası’nın kullanımı, bireysel senaryoların ötesine geçerek, özellikle medya ve iletişim alanındaki daha geniş toplumsal olguları kapsar. Sansasyonelliğin sıklıkla hüküm sürdüğü günümüzün dijital ortamında, Hanlon’un Usturası’nın ilkeleri çeşitli medya platformları tarafından yayılan anlatılara eleştirel bir bakış açısı sunmaktadır.

Frankfurt Okulu’nun içgörülerinden yararlanarak, kitle iletişim araçlarının kutuplaşma ve sansasyonalizmden beslenen anlatıları nasıl sürdürdüğünü ve güçlendirdiğini anlayabiliriz. Frankfurt Okulu’nun eleştirel teorisi, kitle iletişim araçlarının egemen ideolojilerin şekillendirilmesi ve sürdürülmesindeki rolünün altını çizer; bu rol genellikle eleştirel sorgulama ve nüans pahasına gerçekleşir.

Örneğin, teknolojik aksaklıkların veya algoritma hatalarının sistemik önyargı veya ayrımcılığın kanıtı olarak gösterilmesini düşünün. Popüler bir sosyal medya platformu belirli içerikleri yanlışlıkla filtreleyen teknik bir aksaklık yaşadığında, bazı medya kuruluşları bunu aceleyle platformun mimarisinde altta yatan önyargı veya kötü niyetin göstergesi olarak yorumlayabilir. Ancak daha yakından incelendiğinde, bu tür olayların kasıtlı bir önyargıdan ziyade teknik sınırlamalar veya istenmeyen sonuçlardan kaynaklandığı ortaya çıkmaktadır. Tabi o esnada ülkenin bütün gündemi değişmiş de olabilir. Yani sonuçlar herkesi etkileyebilir. Bu düzeyde hata mutlaktır ve reddedilemez. Hatta reddedilmemelidir. Redddiliyorsa o ülkede demokratik formlar oligarşinin eline geçmiştir.

Benzer şekilde, yeni teknolojilerin veya özelliklerin kullanıma sunulmasıyla ilgili tartışmalar da alternatif açıklamaları göz ardı eden sansasyonel anlatılara konu olabilir. Örneğin, büyük bir teknoloji şirketi, belirli komutları veya sorguları yanlışlıkla yanlış yorumlayan yeni bir ses tanıma özelliğini tanıttığında, bazı medya kuruluşları bu hataları şirketin geliştirme ekibindeki kötü niyetlere veya altta yatan önyargılara bağlamak için acele edebilir. Oysa daha mantıklı bir analiz, bu tür hataların ürün dağıtımının ilk aşamalarında olağan olduğunu ve genellikle sonraki güncellemeler ve iyileştirmelerle düzeltildiğini ortaya koyabilir. Firma ismi vermiyorum ama konuyu bilenler hangi firmayı kastettiğimi anlamıştır diye tahmin ediyorum.

Frankfurt Okulu perspektifinden bakıldığında, medyanın sansasyonelleştirme ve kutuplaştırma eğilimi, öfkenin metalaştırılması ve egemen ideolojilerin güçlendirilmesi ile karakterize edilen daha geniş toplumsal eğilimleri yansıtmaktadır. Bu bağlamda Hanlon’un Usturası, medya anlatılarının yapı söküme uğratılması ve sorgulanması için değerli bir araç olarak hizmet etmekte, sansasyonellik ve önyargı karşısında şüpheciliği ve eleştirel sorgulamayı teşvik etmektedir.

Hanlon’un Usturası ve İletişim & İlişkiler

Kişiler arası dinamiklerin karmaşıklığında, görünüşte incitici veya can sıkıcı davranışların arkasında kötü niyetli güdüler olduğunu varsayma tuzağına düşmek çok kolaydır. Ancak, bu tür olaylar çoğu zaman kasıtlı bir kötü niyetten ziyade beceriksizlik, yanlış anlama veya kasıtsız hatalardan kaynaklanır.

Bu kavramı genişleten Douglas Hubbard, “Risk Yönetiminin Başarısızlığı: Neden Bozuldu ve Nasıl Düzeltilir?” adlı kitabında, karmaşık etkileşim sistemleri içindeki insan davranışlarına dair incelikli bir bakış açısı sunmaktadır. Olumsuz sonuçları yalnızca kötü niyet veya aptallığa bağlamanın, karmaşık sistemler içindeki teşviklere yanıt veren rasyonel bireylerin etkisini göz ardı ettiğini öne sürmektedir. Gerçekten de bağımsız hareket eden bireyler, gözlemcilere haince veya cahilce görünen sonuçlara istemeden katkıda bulunabilirler.

Hanlon’un Usturası’nın iş başındaki bir örneği romantik ilişkiler alanında bulunabilir. Partnerlerden birinin önemli bir yıldönümünü unuttuğu ya da içten bir mesaja zamanında yanıt vermeyi ihmal ettiği bir senaryo düşünün. Hanlon’un Usturası’nı uygulamak bizi, partnerimizin ilgisizliği ya da bağlılığı konusunda hemen bir sonuca varmak yerine, alternatif açıklamaları düşünmeye sevk eder. Belki de unutkanlık, diğer kişiyi incitmek için kasıtlı bir girişimden ziyade yoğun bir programdan veya gerçek bir dikkatsizlikten kaynaklanmaktadır.

Benzer şekilde, profesyonel ortamlarda da yanlış anlamalar ortaya çıkabilir; bireyler kullandıkları dilin karmaşıklığına veya basitliğine bağlı olarak meslektaşlarının niyetlerini yanlış yorumlayabilir. Örneğin, bir yönetici astının kısa ve özlü e-postasını küçümseyici veya saygısız olarak algılayabilir ve olmadığı halde kötü niyet atfedebilir. Ancak Hanlon’un Usturası’nı uygulamak, iletişim tarzlarının farklılık gösterdiğini ve yanlış anlamaların genellikle kasıtsız olduğunu kabul ederek daha empatik ve anlayışlı bir yaklaşımı teşvik eder.

Hanlon'un Usturası (Zihinsel Model Serisi 9)
Hanlon’un Usturası (Zihinsel Model Serisi 9)

Uygulanabilir Çıkarımlar

Hanlon’un Usturası’nın ilkelerini günlük hayatımıza dahil etmek, ilişkilerimizi geliştirebilecek, empatiyi güçlendirebilecek ve eleştirel düşünmeyi teşvik edebilecek uygulanabilir çıkarımlar sunar. İşte size uygulamak için üç temel strateji; bu kısmı sakın es geçmeyin çünkü ülkemiz insanı felsefeyi değil pragmatik çözüm alanlarını sever.

Bakış açısını değiştirmek

Hanlon’un Usturası’nı günlük hayatımızda etkili bir şekilde uygulamanın temel taşıdır. Başkalarının davranışlarını yalnızca bize yönelik olarak algılamaya yönelik içgüdüsel eğilime bilinçli olarak meydan okumayı ve insan etkileşimlerinin çok yönlü doğasını tanımayı içerir.

Özünde bakış açısını değiştirmek, kendi öznel deneyimlerimizin dışına çıkmamızı ve daha geniş bir dünya görüşünü benimsememizi gerektirir. Her bireyin, kişisel olarak bizimle çok az ilgisi olabilecek kendi benzersiz koşulları, motivasyonları ve mücadeleleri içinde faaliyet gösterdiğini kabul etmeyi içerir. Bakış açımızı bu şekilde yeniden çerçeveleyerek, insan davranışının karmaşıklığı konusunda daha derin bir empati ve anlayış duygusu geliştiririz.

Pratik olarak, bakış açısını değiştirmek birkaç temel adım gerektirir:

  • Öz farkındalık: Kendi düşünce kalıplarınız ve başkalarının eylemlerini kişiselleştirme eğilimleriniz hakkında yüksek bir farkındalık geliştirerek işe başlayın. Kendinizi başkalarına olumsuz güdüler atfederken bulduğunuzda fark edin ve bu yorumların altında yatan nedenler üzerinde düşünün.
  • Empati: Aktif olarak başkalarının bakış açılarını ve deneyimlerini anlamaya çalışarak empati geliştirin. Kendinizi onların yerine koyun ve stres, geçmiş deneyimler veya kültürel geçmiş gibi davranışlarını etkilemiş olabilecek faktörleri göz önünde bulundurun.
  • Uzaklaşma: Kendinizi duygusal olarak durumdan uzaklaştırarak ve daha objektif bir duruş benimseyerek tarafsız olma pratiği yapın. Başkalarının davranışlarını kişisel olarak ele almak yerine, onlara merak ve açıklıkla yaklaşın ve farkında olmadığınız faktörler olabileceğini kabul edin.
  • Perspektif alma: Farklı bakış açılarına ilişkin anlayışınızı genişletmek için perspektif alma egzersizlerine katılın. Bu, bir durumun diğer kişinin bakış açısından nasıl görünebileceğini hayal etmeyi veya edebiyat, film veya sohbet yoluyla farklı bakış açılarını araştırmayı içerebilir.
  • İletişim: Kendi ihtiyaçlarınızı ve endişelerinizi ifade ederken aynı zamanda onların bakış açılarına da açık olarak başkalarıyla açık ve dürüst iletişimi teşvik edin. Karşılıklı anlayış ve saygı kültürünü teşvik ederek empatinin gelişmesi için alan yaratmış olursunuz.

İyi Niyetli Olduğunuzu Varsayın

İyi niyet varsaymak, başkalarını algılama ve onlarla etkileşim kurma şeklimizi dönüştürebilecek güçlü bir uygulamadır. Eylemlerinin belirsiz veya sinir bozucu göründüğü durumlarda bile, bilinçli olarak insanlara şüpheden yarar sağlamayı seçmeyi içerir. Bu zihniyeti benimseyerek, daha sorunsuz iletişim ve daha sağlıklı ilişkiler için temel oluşturan bir güven ve iş birliği duygusu geliştiririz.

Özünde iyi niyetli olduğunu varsaymak, zorlu etkileşimlerle karşılaştığımızda hemen sonuca varma veya paranoyaya yenik düşme dürtüsüne direnmemizi gerektirir. Birinin güdüleri hakkında otomatik olarak en kötüsünü varsaymak yerine, davranışları için alternatif açıklamaları düşünmeyi aktif olarak seçeriz. Bu, yorgunluk, dikkat dağınıklığı veya farklı yorumlar gibi faktörlerin eylemlerini kasıtlı bir kötülüğe atfetmek yerine etkiliyor olabileceğini kabul etmeyi içerebilir.

Pratikte, iyi niyet varsaymak birkaç temel uygulamayı içerir:

  • Duraklayın ve Düşünün: Hayal kırıklığı veya kafa karışıklığını tetikleyen bir durumla karşılaştığınızda, tepki vermeden önce durup düşünmek için bir an ayırın. Diğer kişinin davranışı için alternatif açıklamalar olup olmadığını ve hemen sonuca varmanın adil veya üretken olup olmayacağını düşünün.
  • Empati kurun: Kendinizi karşınızdaki kişinin yerine koyun ve roller tersine dönseydi size nasıl davranılmasını isteyeceğinizi düşünün. Herkesin kendi mücadeleleri ve zorlukları olduğunu ve davranışlarının kendi kontrolleri dışındaki faktörlerden etkilenebileceğini kabul edin.
  • Açıkça İletişim Kurun: Karşınızdaki kişiyle açık ve dürüst iletişimi teşvik edin, kendi endişelerinizi ve bakış açınızı ifade ederken onlarınkine de açık olun. Diyalog için güvenli bir alan yaratarak, birbirinizin niyetlerini ve motivasyonlarını daha iyi anlayabilir, karşılıklı güven ve saygının yolunu açabilirsiniz.
  • Şüpheden Yararlanın: Şüpheye düştüğünüzde, iyi niyetli olduğunuzu varsayarak hareket edin. Kötü niyet veya art niyet varsaymak yerine, diğer kişiye şüpheden faydalanmayı ve duruma iyi niyet ve cömertlikle yaklaşmayı seçin.
  • Bağışlama Pratiği Yapın: Herkesin hata yaptığını ve yanlış anlaşılmaların insan etkileşiminin doğal bir parçası olduğunu kabul edin. Affetme pratiği yapın ve kini bırakın, bunun yerine olumlu ve yapıcı ilişkiler kurmaya odaklanın.

Sansasyonel Medyayı Filtreleyin

Sansasyonel medyayı filtrelemek, sansasyonelliğin ve tıklama tuzaklarının haber ortamına hakim olduğu ve genellikle öfke ve komplo teorilerinin yayılmasına yol açtığı bir çağda çok önemli.  Sansasyonel medyayı filtrelemenin ilk adımı, haberlere sağlıklı bir dozda şüphecilik ve eleştirel düşünceyle yaklaşmaktır. Sansasyonel anlatıları olduğu gibi kabul etmek yerine, Hanlon’un Usturası’nı uygulayarak beceriksizlik veya cehalet gibi alternatif açıklamaların rapor edilen olayları daha iyi açıklayıp açıklayamayacağını değerlendirin. Anlatıyı Hanlon’un Usturası merceğinden geçirerek, sansasyonel haberciliğin doğasında var olan varsayımlara ve önyargılara meydan okuyabilir ve altta yatan meselelere dair daha incelikli bir anlayışı ortaya çıkarabiliriz(Bu noktada başkaca usturalar kullanmanız gerekir ki zaten onlardan da birazdan bahsedeceğim).

Sansasyonel medyayı filtrelemenin bir diğer önemli yönü de farklı bilgi kaynaklarını araştırmak ve haberin doğruluğunu teyit etmek için birden fazla kaynağa çapraz referans vermektir. Yanlış bilgi ve yalan haberlerin çoğaldığı bir çağda, bir kaynak tarafından sunulan bilginin inandırıcılığını ve güvenilirliğini sağlamak için diğer kaynaklarla teyit etmek çok önemlidir.

Dahası, medya okuryazarlığı becerilerini geliştirmek, modern gazeteciliğin karmaşık ortamında gezinmek için gereklidir. Sansasyon, tıklama tuzağı ve yanlış bilgileri tespit etmek için eleştirel bir göz geliştirerek, haberlerin daha anlayışlı tüketicileri olabilir ve gerçeği kurgudan ayırmak için daha donanımlı hale gelebiliriz.

Nihayetinde, medyada yer alan haberlere şüphecilik, eleştirel düşünme ve gerçeği arama taahhüdüyle yaklaşarak, daha bilinçli kararlar vermek ve sansasyonel gündemlerin manipülasyonuna direnmek için kendimizi güçlendiririz. Hanlon’un Usturası’nı sansasyonel medyayı filtrelemek için bir araç olarak uygulayarak, dijital çağın karmaşıklıklarında daha fazla netlik, dürüstlük ve anlayışla yol alabiliriz.

Siyaset, İstihbarat ve Hayatın diğer Noktalarında Kullanılan Diğer Usturalar

Bu usturalar hakkında tek tek makale yazmayı düşündüm fakat seçim süreci ile ilgili yazdığım yazı serisinde olduğu gibi konu ile doğrudan ilgisi olmayan insanların sürekli aynı döngüde yazı görmekten sıkılacağını tahmin ediyorum. Dolayısıyla varlıklarından bahsedip, ilgilenenlerin ilgilerini çeken başlıklar hakkında özel araştırma yapmasının daha anlamlı olduğuna inanıyorum. Öte yandan siyaset yapmak isteyen, CEO olmak isteyen, STK yetkilisi olmak isteyen ya da kişisel gelişiminde aile, aşk, sosyal ilişki ilerlemesi yaşamak isteyen herkesin aşağıdaki başlıklar hakkında bilgi sahibi ve pratik yapması ge-re-kir.

Bunlardan haberiniz varken üzerlerinde araştırma ve uygulama yapmazsanız hayatın adaletsizliğinden şikâyet etmenin hakkınız olmadığını bilmenizi isterim. Kendi düşen ağlayacaksa da gitsin kimsenin ağladığını görmeyeceği yerde ağlasın. 

Haydi başlayalım.

Grice’ın Usturası: Siyaset ve istihbaratta Grice’ın Usturası, iletişimdeki basitlik ve doğrudanlık ilkelerini vurgular. Bilgi aktarımında karmaşıklıktan kaçınmak, anlamı net bir şekilde iletmek ve karşı tarafın niyetini daha iyi anlamak için önemlidir. Bu ilke, siyasi stratejilerin ve istihbarat operasyonlarının planlanmasında etkili bir araç olarak kullanılabilir. Basit ve anlaşılır iletişim, doğru kararlar alınmasına ve etkili eylemlerin gerçekleştirilmesine yardımcı olabilir.

Hume’un Usturası: Nedensellik ilkesinin önemini siyaset ve istihbaratta en iyi vurgulayan usturadır. Bir olayın ardında yatan nedenlerin gerçekten etkiye yol açma yeteneğine sahip olması gerektiğini belirtir. Bu ilke, siyasi iddiaların ve istihbarat raporlarının değerlendirilmesinde kullanılabilir. İddiaların doğruluğunu değerlendirirken, kanıtların sağlam olması ve nedensel ilişkilerin mantıksal bir temele dayanması önemlidir.

Hitchens’ın Usturası: Aslında her alanda şüphecilik ilkesini öne çıkarır. Kanıt olmadan yapılan iddiaların reddedilmesini teşvik eder. Bu ilke, siyasi manipülasyonları ve istihbarat operasyonlarını değerlendirirken de doğal olarak kullanılmalıdır. Şüpheli iddiaların sorgulanması ve sağlam kanıtların aranması, bilgiyi doğrulamanın ve güvenilir sonuçlara ulaşmanın önemli bir yoludur.

Alder’in Usturası (Newton’un Alevli Lazer Kılıcı): Gene her konuda tartışmaya değer olmayan konuların önemsiz olduğunu vurgular. Zaman ve kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasını sağlar. Bu ilke, siyasi stratejilerin ve istihbarat operasyonlarının planlanmasında, önemli ve gerçekçi hedeflerin belirlenmesine yardımcı olabilir. Bir önceki yazımızda bu nokta ile ilgili bazı önermeler geliştirmiştim. İşte o tip anlarda Ader’in Usturası çok değerlidir.

Popper’ın Yanlışlanabilirlik İlkesi: Yazılarımı okuyanlar bilir. Popper’ın fikirlerine karşı özel bir ilgim var. Siyaset ve istihbaratta Popper’ın Yanlışlanabilirlik İlkesi, bilimsel düşünceyi teşvik eder. İddiaların test edilebilir olması ve sağlam kanıtlara dayanması gerektiğini vurgular. Bu ilke, siyasi argümanların ve istihbarat raporlarının değerlendirilmesinde bilimsel yöntemlerin kullanılmasını teşvik eder. Kanıtlara dayalı sonuçlar, doğru kararların alınmasına ve etkili stratejilerin belirlenmesine yardımcı olabilir. Siyasette istatistik ve algoritmaların görselleştirilmesi  Poppercı yanlışlamacılığın temelini kurguladığı için en önemli noktadır.

Rand’ın Usturası: Kavramların gereksiz karmaşıklıktan kaçınmasını ve netlikten ödün vermemeyi vurgular. Fikirlerin berrak ve kesin bir şekilde ifade edilmesi, iletişimde anlaşılabilirliği artırır ve karar alma sürecini iyileştirir. Bu ilke, siyasi argümanların ve istihbarat raporlarının hazırlanmasında, netlik ve açıklık prensiplerine uygun bir yaklaşımın benimsenmesine yardımcı olabilir. Tabi ülkemizde kavramlar bilinmediğinden ya da bilindiği düşünülen kavramlar karıştırıldığından Rand’ın Usturası kullanılması harici zorluklar içeren bir kavramdır.

Darwin’in Usturası: Siyaset ve istihbaratta Darwin’in Usturası, doğal seçilimin basit ve etkili açıklamalarını teşvik eder. Karmaşıklıktan kaçınılmalı ve açıklamalar mümkün olduğunca basitleştirilmelidir. Bu ilke, siyasi stratejilerin ve istihbarat operasyonlarının planlanmasında, basit ve uyumlu açıklamaların tercih edilmesine yardımcı olabilir. Tabi Darwin’in Usturası nüfus ekolojisinin çalıştırılmadığı Türkiye’de özellikle siyasette işe yaramamakktadır ama yaramalıdır. Öte yandan istihbaratta sıklıkla kullanılır. Tabi bunu ülkemiz üzerinde yerel güçler kadar yabancı güçler de kullanmaktadır. Tahmin edin kim daha fazla verim alıyor?

Siyaset ve istihbarat dünyası, Grice’ın Usturası’nın “dilin derinliklerindeki bilgelik” ile aydınlanırken, Hume’un Usturası sağlam kanıtlarla çıkarılan politikaların ve istihbaratın temelini oluşturur. Hitchens’ın Usturası, şüpheciliği ve eleştirel düşünmeyi teşvik ederken, Alder’in Usturası (Newton’un Alevli Lazer Kılıcı) ise kaynakların etkili kullanımını vurgular – belki de politikacıların zamanlarını Twitter’da geçirmek yerine raporları okumalarına bir çağrı niteliğindedir. Popper’ın Yanlışlanabilirlik İlkesi, siyasetçileri ve istihbaratçıları bilimsel bir bakış açısıyla donatarak, “yanlışlanabilir” politikalar ve stratejilerin sorgulanmasını sağlar- belki de “alternatif gerçeklikler” yerine gerçek gerçekliklerin peşine düşmelerine ilham verir.

Rand’ın Usturası, siyasi ve istihbarat operasyonlarda netlik ve basitlik prensibini vurgularken, Darwin’in Usturası evrimsel bir bakış açısıyla politik ve istihbarat sistemlerinin gelişimini destekler- belki de politikacıların ve istihbaratçıların doğal seçilimi Instagram’da paylaştıkları kahve fotoğrafları yerine stratejik planlamada kullanmalarına ilham verir. Sonuç olarak, siyaset ve istihbarat dünyası, bu usturaların ışığında daha akıllı, daha etkili ve belki de biraz daha eğlenceli hale gelebilir, gelmelidir de.


Sonuç yerine

Her zihinsel model gibi, Hanlon’un usturasının da sınırları vardır ve geçerliliği sorgulanmalıdır. Bazı eleştirmenler, Hanlon’un usturasının aşırı saf bir fikir olduğunu düşünür ve insanları gerçek kötülüğe karşı körleştirebileceğini iddia eder. Kötü niyetli davranışlar düşündüğümüzden çok daha az yaygındır, ancak yine de hesaba katılması gereken bir şeydir. Bazen, ihmalkarlıkla atfedilebilecek eylemler aslında bilinçli veya bilinçsiz olarak kötü niyetlidir.

Yani Hanlon’un usturasının zırhı altına saklanmak isteyen kurnazlara karşı dikkatli olmak önemlidir. Bazı insanlar, kendi kötü niyetli ve sürekli tekrarlayan davranışlarını gizlemek veya haklı göstermek için bu metodu kullanacaktır. Örneğin, birisi sürekli olarak “x” konusunda ihmalkar davranıyor ve bunu Hanlon’un usturasıyla açıklamaya çalışıyorsa, gerçek kötü niyetlerini gizlemeye çalışıyor olabilir. Bu durumda, Hanlon’un usturasını doğru bir şekilde uygulamak için dikkatli olmalı ve gerçek kötü niyetlerin varlığını göz ardı etmemeliyiz.

Hanlon’un usturasından en iyi şekilde yararlanmak için, onu bağlamında değerlendirmeli, mantık, deneyim ve deneysel kanıtları dikkate almalıyız. Tabii ki, bunu yaparken espri yapmaktan da geri durmamalıyız. Mesela, kötü bir espri yapandan kötü niyetli bir amca olmaz; ancak bir amca, kötü bir espri yapmaktan kaçınmalıdır çünkü bu Hanlon’un usturasını kullanmamak anlamına gelir.

Yorum yapın

Emeğe Saygı :)