​Siyaset Bilimi
Photo of author

Teknolojik Materyalizm ve Kuantum Yapay Zeka (2. Bölüm) (2025)

Teknolojik Materyalizm ve Kuantum Yapay Zeka yazımıza kaldığı yerden devam edelim. Yazının 1. bölümünü bu linke klikleyerek okuyabilirsiniz:

Komünizmin Teknolojik Evrimi: Robotlar Arasında Eşitlikçi Paylaşım

Marx ve Engels’in komünizm teorisinin temelinde, üretim araçlarının özel mülkiyetten çıkarılıp toplumsallaştırılması yatıyordu. Ancak quantum yapay zeka ve otonom sistemlerin gelişimiyle birlikte, üretim araçlarının sadece insanlar arasında değil, makineler arasında da paylaşılabileceği yeni bir ekonomik ve toplumsal düzen mümkün hale gelmektedir. Komünizmin temel ilkelerinden biri olan “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre” anlayışı, bu teknolojik ortamda yalnızca insan toplumlarını değil, üretim süreçlerini yöneten yapay zekaları ve robotları da kapsayacak şekilde genişletilebilir.

Bu yeni yapıda, robotlar arasında iş bölümünün ve kaynak paylaşımının nasıl düzenleneceği kritik bir sorudur. Quantum yapay zeka sistemleri, veri işleme kapasiteleri sayesinde kaynakların en verimli ve adil dağılımını sağlayabilir. Ancak bu paylaşım gerçekten eşitlikçi olacak mıdır? Eğer bu sistemler, belirli şirketlerin veya elitlerin kontrolünde kalırsa, teknoloji daha fazla sömürüye mi yol açacaktır?

Mülkiyetin Teknolojik Anlamda Çözülüşü

Marx ve Engels’e göre, özel mülkiyetin ortadan kalkması, sınıfların yok olmasıyla doğrudan bağlantılıydı. Kapitalist düzende, üretim araçlarının azınlık bir grup tarafından kontrol edilmesi, toplumsal eşitsizliklerin temel nedeniydi. Quantum yapay zeka ve robot sistemleri, üretim araçlarının mülkiyetini daha da soyut bir hale getirebilir. Artık üretim araçları, fiziksel makinelerden ziyade, devasa veri tabanlarına ve algoritmalara dayalı yazılımlar haline gelmektedir.

Bu yeni üretim biçiminde mülkiyet kavramı nasıl tanımlanacaktır? Eğer bir üretim sistemi, tamamen otonom yapay zekalar tarafından yönetiliyorsa, bu sistem kime aittir? Quantum yapay zekaların kendi aralarında verileri ve üretim süreçlerini paylaşarak merkeziyetsiz ve kolektif bir üretim modeli oluşturması mümkündür. Ancak bu senaryonun pratikte nasıl uygulanacağı, kontrol mekanizmaları ve veri sahipliği ile doğrudan bağlantılıdır.

Yapay Zeka ve Robotlar Arasında İş Bölümü ve İşbirliği

Quantum yapay zeka destekli üretim sistemleri, robotlar arasında tamamen otonom bir iş bölümü sağlayabilir. Bu, üretim süreçlerinde insan müdahalesine gerek kalmadan, robotların kendi veri setlerine ve hesaplamalarına dayalı olarak üretimi yönetmesi anlamına gelir. Marx’ın öngördüğü sınıfsız toplumda, iş bölümünün eşit dağılımı ve kimsenin zorunlu çalışmaya mahkum edilmemesi esastı. Ancak burada kritik bir soru ortaya çıkıyor: Bir robotun emeği neye dayanır? İş bölümünün eşitliği, robotlar arasında nasıl sağlanır?

Eğer otonom sistemler kendi aralarında kaynak paylaşımını kontrol ediyorsa, bu süreçte algoritmik adalet ve veri tarafsızlığı nasıl güvence altına alınacaktır? Bir robotun daha fazla veri işlem kapasitesine sahip olması, onu daha yüksek üretkenlik kapasitesine mi iter? Ya da veri setlerine erişimi kısıtlı olan bir sistem, bu döngüde dezavantajlı mı kalır?

Merkeziyetsiz Ekonomik Yapılar ve Veri Temelli Kaynak Paylaşımı

Quantum yapay zeka sistemleri, veri tabanlı ekonomik planlama anlayışını mümkün kılarak, kaynakların daha verimli ve ihtiyaç temelli bir şekilde dağıtılmasını sağlayabilir. Marx’ın planlı ekonomi vizyonuna teknik bir karşılık olarak düşünülebilecek bu model, geleneksel kapitalist ekonomilerde görülen arz-talep dengesi ve kâr maksimizasyonu ilkelerinin ötesine geçebilir. Kuantum yapay zeka, devasa veri setlerini analiz ederek, hangi enerji kaynaklarının hangi üretim süreçlerinde kullanılacağı ya da hangi bölgelerde daha fazla gıda üretimi yapılması gerektiği gibi karmaşık kararları en verimli şekilde hesaplayabilir. Ancak bu sistemin gerçekten eşitlikçi olabilmesi için kritik bir mesele ortaya çıkıyor: Veri sahipliği ve erişim kontrolü.

Eğer bu veri setleri, yalnızca belirli teknoloji devleri veya devletlerin kontrolünde kalırsa, veri odaklı ekonomik sistemler sadece daha karmaşık bir sömürü mekanizmasına dönüşebilir mi? Merkeziyetsiz bir ekonomik yapının, gerçek anlamda adil olabilmesi için veri mülkiyetinin de toplumsallaştırılması gerekir. Bilgi ve veri, bireysel kazanç aracı yerine kolektif bir toplumsal kaynak olarak kabul edilmediği sürece, veri odaklı karar alma süreçleri mevcut güç yapılarını daha da pekiştirebilir. Verinin kimler tarafından kontrol edildiği, hangi algoritmalarla işlendiği ve bu algoritmaların hangi etik kurallara dayandığı, bu sistemin eşitlikçiliğini belirleyecek temel faktörlerdir.

Quantum yapay zeka destekli üretim sistemleri, teorik olarak kaynak dağılımında tam bir adalet sağlayabilecek kapasitededir. Ancak veri tabanlı kararların, gerçekten tarafsız ve eşitlikçi olup olmadığı nasıl değerlendirilebilir? Bir algoritmanın veri setlerine erişimi sınırlıysa veya bu veri setleri tarihsel eşitsizlikleri yansıtıyorsa, otonom sistemler gerçekten adil mi olacaktır? Aynı zamanda, veri setlerinin merkezileşmesi, yalnızca teknoloji elitlerinin bu sistemler üzerinde kontrol kurduğu yeni bir dijital feodalizmi mi doğurur?

Bu bağlamda, merkeziyetsiz ekonomik yapıların adil çalışabilmesi için performans ölçümleri kritik bir rol oynar. Kaynak dağılımının ne derece adil olduğu, üretim süreçlerindeki verimlilik ve atık oranları gibi göstergeler, bu sistemlerin etik başarısını değerlendirmede belirleyici olacaktır. Ancak burada yine temel sorun, bu göstergelerin kimler tarafından belirlendiği ve veri setlerinin nasıl oluşturulduğudur.

Anahtar Performans Göstergeleri

  • Kaynak Dağılımı Adaleti Skoru: Kaynakların tüm otonom sistemler arasında adil bir şekilde dağıtılıp dağıtılmadığını ölçer.
  • Üretim Verimliliği ve Atık Azaltma (%): Quantum yapay zeka destekli sistemlerin üretim süreçlerinde ne derece verimli ve sürdürülebilir olduğunu gösterir.
  • Otonom Sistemler Arası Veri Eşitliği Oranı: Robotlar ve yapay zekalar arasında veri paylaşımının tarafsız yapılıp yapılmadığını ölçer.
  • Merkeziyetsizlik Endeksi: Üretim araçlarının mülkiyetinin ne derece dağıtık olduğunu ve belirli veri elitleri tarafından kontrol edilip edilmediğini gösterir.

Quantum yapay zeka destekli tam otomatik üretim sistemlerinde, asıl soru verinin gerçekten ortak bir toplumsal varlık olarak kullanılıp kullanılmadığıdır. Eğer veri sahipliği merkezi aktörlerin elinde kalırsa, bu sistemler, kapitalizmin mevcut güç ilişkilerini daha da karmaşıklaştıran dijital sömürü mekanizmalarına dönüşebilir mi? Bu bağlamda, otonom sistemlerin karar alma mekanizmalarının şeffaf ve denetlenebilir olması zorunludur. Hangi algoritmaların hangi verilerle çalıştığının toplumsal olarak görünür olması, kaynak dağılımında adaletin sağlanmasının ön koşuludur.

Ancak burada kritik bir soru daha ortaya çıkıyor: Veri tabanlı bir ekonomik modelde, kaynakların ihtiyaç temelli dağıtımı nasıl ölçülür? Bir toplumda “ihtiyaç” nasıl tanımlanır ve bu tanımı kim yapar? Eğer bu tanımlar, mevcut veri setlerine ve geçmiş ekonomik ilişkilerin kalıntılarına dayanıyorsa, eşitlikçiliğin gerçekten sağlanması mümkün müdür?

Quantum yapay zeka ve robotlar arasındaki veri temelli iş bölümünde de benzer sorunlar ortaya çıkar. Eğer bazı sistemler daha gelişmiş veri setlerine erişebiliyorsa veya daha fazla işlem kapasitesine sahipse, bu sistemler daha mı avantajlı olacaktır? Bir üretim sürecinde kullanılan verinin kalitesi ve çeşitliliği, kaynak dağılımını doğrudan etkileyecektir.


Bir diğer önemli mesele ise veri manipülasyonu ve etik denetim mekanizmalarıdır. Eğer otonom sistemlerin karar alma süreçleri şeffaf olmazsa, bu durum yeni bir veri aristokrasisi yaratma riski taşır. Yapay zekaların hangi veri setlerine dayanarak karar aldığı, bu verilerin tarafsızlığı ve çeşitliliği, toplumsal adalet için kritik unsurlardır. Ayrıca, veri setlerinin sadece belli coğrafyalardan veya sosyoekonomik gruplardan beslenmesi, karar alma süreçlerinde ayrımcılığa yol açabilir mi?

Bu bağlamda temel mesele, şudur: Kuantum yapay zeka destekli tam otomatik üretim sistemleri, gerçekten kapitalizmin eşitsizliklerini aşacak bir çözüm mü, yoksa mevcut güç yapılarını daha karmaşık ve görünmez hale getiren yeni bir dijital sınıf sisteminin doğuşu mu?

Gerçek anlamda eşitlikçi bir ekonomi yaratmak için, veri sahipliğinin toplumsallaştırılması ve bu sistemlerin demokratik denetim altına alınması şarttır. Merkeziyetsiz bir veri yapısı, ancak bilgi paylaşımının adil ve şeffaf olduğu bir ortamda gerçek anlamda eşitlik sağlayabilir. Marx’ın sınıfsız toplum vizyonunun modern bir yorumu olarak değerlendirebileceğim yeni bir terim: Teknokomünizm, yalnızca teknik olarak değil, etik temellerde de dönüşümü zorunlu kılmaktadır. Bu konuyu sonuç bölümünde ayrıca değerlendireceğim.

Teknolojik Materyalizm ve Kuantum Yapay Zeka (2. Bölüm) (2025)
Teknolojik Materyalizm ve Kuantum Yapay Zeka (2. Bölüm) (2025)

Devletlerin ve Milletlerin Dönüşümü: Sınırların Aşınması

Marx ve Engels’in tarihsel materyalizm anlayışında devlet, üretim araçlarının kontrolünü elinde tutan sınıfın, ekonomik çıkarlarını korumak için yarattığı bir baskı aygıtı olarak tanımlanır. Devlet, kapitalist toplumda burjuvazinin çıkarlarını koruyan bir mekanizmadır ve bu mekanizmanın ortadan kalkması, komünist toplumun temel koşullarından biridir. Ancak kuantum yapay zeka destekli üretim sistemleri ve merkeziyetsiz veri paylaşımı gibi yeni teknolojik gelişmeler, devletin bu geleneksel rolünü sorgulanır hale getirmektedir.

Kuantum yapay zeka ve tam otomatik otonom sistemlerin üretim süreçlerini devralması, ekonomik kontrolün merkezi yapılar yerine dağıtık veri ağlarına kaymasını mümkün kılabilir. Bu durum, ulus-devlet yapılarının ve hatta sınırların anlamsızlaşmasına neden olabilir. Fakat bu teknolojik dönüşüm gerçekten sınıfların ortadan kalktığı, eşitlikçi bir toplum mu yaratacaktır? Yoksa veri tabanlı üretim araçlarını kontrol eden yeni bir dijital elitin doğmasına mı yol açacaktır?

Ulus-Devletin Zayıflaması ve Ekonomik Gücün Dağılımı

Geleneksel ulus-devletler, üretim araçlarını ve ekonomik süreçleri merkezi bir kontrol mekanizması ile düzenler. Ekonomik planlama, devlet politikaları ve ulusal sınırlar çerçevesinde şekillenir. Ancak quantum yapay zeka tabanlı merkeziyetsiz sistemler, ulus-devletin bu kontrol kapasitesini zayıflatabilir. Bu tür sistemler, ulusal sınırları aşan veri tabanlı ekonomileri ve üretim ağlarını mümkün kılar.

Örneğin, bir quantum yapay zeka destekli tarım sistemi, dünyanın farklı bölgelerinden elde edilen iklim verilerini analiz ederek global bir gıda üretim planlaması yapabilir. Ancak bu sistemin veri kaynakları kim tarafından kontrol edilecektir? Eğer bu veri kaynakları, yalnızca belirli teknoloji devlerinin elinde toplanırsa, ulus-devletin yerini dijital veri tekelleri almış olacaktır.

Bu bağlamda, devletlerin giderek daha fazla veri tabanlı kontrol mekanizmalarına yöneldiği de gözlemlenmektedir. Örneğin, Çin’deki sosyal kredi sistemi veya merkezi dijital para projeleri, ekonomik kontrolün veri temelli hale geldiğinin örnekleridir. Ancak bu sistemler, toplumsal eşitliği artırmak yerine, merkezi kontrolü daha da güçlendiren bir mekanizma olabilir.

Quantum Yapay Zeka Destekli Merkezi Olmayan Yönetim Modelleri

Quantum yapay zeka, merkeziyetsiz bir yönetim modelinin teknik altyapısını sağlayabilir. Teorik olarak, tam otomatik üretim sistemleri ve veri temelli planlama, merkezi karar alıcıların yerini alabilir. Marx’ın komünizm teorisinde öngördüğü gibi, üretim araçlarının ortak kontrolü ve ihtiyaç temelli planlama, quantum yapay zekanın karar alma süreçlerine entegre edilebilir.

Ancak burada ciddi etik ve teknik sorunlar devreye girer:

  • Veri Manipülasyonu: Merkeziyetsiz sistemlerin gerçekten tarafsız olabilmesi için veri setlerinin manipülasyona kapalı olması gerekmektedir. Ancak günümüzde bile yapay zeka modellerinin veri setleri üzerinden manipüle edildiği örnekler vardır.
  • Demokratik Denetim: Bir quantum yapay zeka destekli yönetim modeli, nasıl denetlenecektir? Demokratik katılımın sağlanmadığı bir otonom yönetim yapısı, otoriterleşmeye yol açabilir mi?
  • Veri Sahipliği: Veri kaynaklarının kimler tarafından kontrol edileceği, bu sistemlerin adil çalışmasını belirleyen en önemli faktörlerden biri olacaktır.

Uluslararası Ekonomik Koordinasyonun Tam Otomasyonu

Quantum yapay zeka destekli sistemler, uluslararası ekonomik koordinasyonu tam otomatik hale getirme potansiyeline sahiptir. Kaynak dağıtımı, enerji kullanımı ve üretim kapasitesi gibi kritik unsurlar, global ölçekte veri temelli hesaplamalarla optimize edilebilir. Bu sistemler teorik olarak kaynakların daha adil dağıtılmasını sağlayabilir. Ancak kapitalist sistemin mevcut işleyişi göz önüne alındığında, bu tür otonom yapılar gerçekten ihtiyaç temelli mi, yoksa yalnızca kâr maksimizasyonunu daha sofistike ve karmaşık bir şekilde uygulayan mekanizmalara mı dönüşecektir?

Bir enerji ağının quantum yapay zeka tarafından optimize edildiğini düşünelim. Bu sistem, küresel enerji kaynaklarının hangi bölgelerde daha verimli kullanılacağını hesaplayabilir. Ancak asıl soru şu olur: Bu optimizasyon gerçekten toplumsal ihtiyaçlara mı dayanacak, yoksa en düşük maliyetli ve en yüksek kâr sağlayan bölgelere mi odaklanacaktır? Eğer yalnızca ekonomik verimlilik temelli çalışan bir sistem söz konusu olursa, halihazırda dezavantajlı olan coğrafyaların daha fazla kaynak kıtlığı yaşaması olasıdır. Veri temelli bu karar alma süreçleri, tarafsız veri kümeleriyle mi çalışacak, yoksa mevcut eşitsizlikleri pekiştiren algoritmalara mı dayanacaktır?

Dahası, uluslararası ekonomik koordinasyonun tam otomatik hale getirilmesi, devletlerin ekonomik kontrol kapasitelerini ciddi şekilde zayıflatabilir. Marx’ın teorisinde devlet, üretim araçlarının özel mülkiyetini koruyan ve sınıfsal çıkarları savunan bir baskı aygıtıdır. Eğer üretim süreçleri ve kaynak yönetimi tamamen merkeziyetsiz otonom yapay zekalar tarafından kontrol edilirse, devletin bu denetim kapasitesi nasıl dönüşecektir? Ulus-devletler, veri temelli kontrol mekanizmalarının gölgesinde işlevini yitirebilir mi? Ya da bu süreç, sadece yeni veri elitlerinin kontrolünü güçlendiren bir mekanizma mı yaratır?

Anahtar Performans Göstergeleri (APG’ler) Nasıl Belirlenmeli ve Kimler Tarafından Geliştirilmelidir?

Evrensel bir ekonomik koordinasyonun etik ve işlevsel başarısını ölçmek için, performans göstergeleri hem tarafsız hem de kapsayıcı şekilde tanımlanmalıdır. Bu göstergeler yalnızca teknik optimizasyonu değil, aynı zamanda toplumsal adaleti de ölçmelidir. Veri bilinci ve ekonomik eşitlik hedefleri göz önünde bulundurulduğunda, aşağıdaki performans göstergeleri önemlidir:

  • Uluslararası Ekonomik Eşitlik Endeksi (1-10): Kaynakların global ölçekte adil dağıtılıp dağıtılmadığını ve dezavantajlı bölgelerin ne derece kaynaklara erişebildiğini gösterir.
  • Ulus-Devletlerin Ekonomik Etki Azalma Oranı (%): Devletlerin ekonomik kontrol kapasitelerinin ne ölçüde zayıfladığını gösterir.
  • Veri Sahipliği Konsantrasyon Endeksi: Veri kaynaklarının merkezi mi, yoksa dağıtık mı olduğunu ölçer. Aşırı merkezileşme, veri elitizmini artırabilir.
  • Dijital Katılım ve Şeffaflık Skoru: Quantum yapay zeka destekli sistemlerin ne ölçüde demokratik denetime açık olduğunu ve karar alma süreçlerinin şeffaflığını gösterir.

Bu göstergeler kimler tarafından belirlenmelidir? APG’lerin belirlenmesi, yalnızca teknik uzmanlar ve veri bilimciler tarafından değil, etik kurullar, insan hakları örgütleri ve yerel toplulukların temsilcileri tarafından kolektif bir çabayla oluşturulmalıdır. Teknolojik denetimin demokratikleşmesi, yalnızca teknik verimlilik odaklı değil, aynı zamanda toplumsal katılımı önceleyen bir süreç gerektirir.

Ancak burada kritik bir sorun ortaya çıkıyor: Bir sistemin hem otonom hem de demokratik olması nasıl sağlanır? Quantum yapay zeka destekli tam otomatik bir yönetim modeli, hem merkezi kontrolü ortadan kaldırıp hem de eşitlikçi bir yapı sunabilir mi? Tam otonom bir sistemin karar mekanizmaları, toplumun gerçek ihtiyaçlarını nasıl yansıtacak? Eğer bu veri setleri yalnızca geçmiş ekonomik verilerle beslenirse, tarihsel eşitsizlikler nasıl aşılacak?

Quantum yapay zeka destekli merkeziyetsiz ekonomik sistemlerin etik denetimi, yalnızca teknik veri setlerinin kalitesini değil, aynı zamanda bu verilerin nasıl yorumlandığını ve kimin tarafından denetlendiğini de kapsamalıdır. Örneğin, bir bölgedeki enerji tüketimini optimize ederken, bu bölgedeki tarihi altyapı eşitsizlikleri göz ardı edilirse, bu optimizasyon yalnızca kâr odaklı bir mekanizmaya dönüşebilir.

Teknolojik Materyalizm ve Kuantum Yapay Zeka (2. Bölüm) (2025)
Teknolojik Materyalizm ve Kuantum Yapay Zeka (2. Bölüm) (2025)

İnsanların Kabul Süreci: Etik, Sosyal Uyum ve Bilinç Dönüşümü

Quantum yapay zeka ve otonom sistemlerin üretim araçlarını tamamen devraldığı, devletlerin ve ulus-devletlerin etkisinin azaldığı, merkeziyetsiz bir ekonomik yapının ortaya çıktığı bir gelecekte, insanların bu radikal dönüşümü nasıl kabul edeceği sorusu büyük önem taşır. Marx ve Engels, sınıfsız toplumun kaçınılmaz olduğunu öne sürerken, bu sürecin yalnızca ekonomik zorunluluklardan değil, aynı zamanda bireylerin bilinç düzeylerindeki değişimlerden kaynaklanacağını savunmuşlardır. Ancak günümüz teknolojik gelişmeleri, bu kabul sürecinin hem etik hem de psikolojik açıdan çok daha karmaşık hale geldiğini göstermektedir.

Ekonomik Rollerden Çekilme: İnsanların Üretim Sürecindeki Yeri

Tarih boyunca insanların kimlikleri, üretim süreçlerine bağlı olarak şekillenmiştir. Tarım toplumunda toprak işçiliği, sanayi devriminde fabrika emeği, modern kapitalizmde ise hizmet sektörü ve bilgi ekonomisi, bireylerin toplumsal rollerini belirlemiştir. Ancak quantum yapay zeka ve robot sistemlerinin tam otomatik üretimi devraldığı bir toplumda, insanların üretim süreçlerinden çekilmesi kaçınılmaz hale gelecektir.

Bu durumda, insanların kimlik algısı nasıl dönüşecektir? Çalışma, tarihsel olarak yalnızca ekonomik bir zorunluluk değil, aynı zamanda bireyin kendini ifade etme ve topluma katkı sağlama biçimi olmuştur. Marx, yabancılaşma kavramıyla, kapitalizm altında emeğin insanın yaratıcı doğasından koparıldığını savunuyordu. Ancak bu yeni düzende, üretimin tamamen otonom sistemler tarafından gerçekleştirildiği bir dünyada, insanların anlam arayışı nasıl karşılanacaktır?

Marx ve Engels’in komünizm vizyonunun temelinde, ekonomik zorunlulukların ortadan kalkması ve temel ihtiyaçların herkes için ücretsiz karşılanması fikri yatar. Quantum yapay zeka destekli tam otomatik üretim sistemleri, gıda, enerji, barınma ve sağlık gibi temel ihtiyaçların minimal insan müdahalesiyle karşılanmasını teknik olarak mümkün kılmaktadır.

Ancak bu düzenin sürdürülebilir ve adil olabilmesi için kaynak dağılımında hangi etik ilkeler gözetilecektir? Eğer bu sistemler, ihtiyaç temelli bir dağılım yerine veri sahipliğine dayalı çalışırsa, eşitsizlikler daha da derinleşebilir. Kaynakların gerçekten ihtiyaca göre dağıtıldığından emin olmak için şeffaf ve demokratik denetim mekanizmalarının nasıl işleyeceği kritik bir sorudur.

Kolektif Bilincin Evrimi ve Etik Kabullenme Süreci

Marx’a göre, sınıfsız bir topluma geçiş yalnızca ekonomik dönüşümle değil, aynı zamanda kolektif bilincin dönüşümüyle mümkündür. Kapitalist sistemde bireyler, özel mülkiyet ve bireysel çıkar odaklı düşünmeye koşullandırılmıştır. Ancak komünizmde, bireyin toplumsal refaha katkıda bulunma motivasyonu, bireysel çıkarların ötesine geçmelidir.

Quantum yapay zeka destekli tam otomasyonun yarattığı yeni ekonomik modelde, bireylerin kolektif bilinç seviyelerine ulaşması nasıl sağlanacaktır? Bu süreç, yalnızca maddi koşulların değişmesiyle değil, aynı zamanda eğitim, kültürel dönüşüm ve etik farkındalığın geliştirilmesiyle mümkün olabilir.

Ancak burada önemli bir sorun ortaya çıkmaktadır: Eğer bireyler üretim süreçlerinden tamamen koparsa ve tüm temel ihtiyaçlar otonom sistemlerce karşılanırsa, toplumsal dayanışma ve işbirliği ruhu zamanla zayıflayabilir mi? Marx’ın komünizmin temel ilkesi olan kolektif mülkiyet bilinci, insanların aktif olarak toplumsal süreçlere katılmadığı bir ortamda nasıl korunacaktır?

Bu tür bir toplumsal dönüşüm, etik riskleri de beraberinde getirmektedir. Özellikle bireyin kimlik algısının yalnızca tüketim veya varoluş üzerinden tanımlanması, insanın toplumsal rolünü zayıflatabilir. Eğer bireyler üretim süreçlerinden tamamen koparılırsa, toplumsal uyum ve dayanışma duygusu zayıflayabilir. Bu nedenle, quantum yapay zeka tabanlı komünist toplumlarda etik eğitimin ve bilinçlendirme çalışmalarının kritik öneme sahip olduğu açıktır.

Diğer yandan, veri manipülasyonu ve algoritmik ayrımcılık gibi sorunlar da bu yeni düzenin etik temelini tehdit edebilir. Eğer veri setleri taraflı ise veya belirli grupların kaynaklara erişimini engelliyorsa, bu sistemler potansiyel olarak dijital feodalizme dönüşebilir.

Teknolojik Materyalizm ve Kuantum Yapay Zeka (2. Bölüm) (2025)
Teknolojik Materyalizm ve Kuantum Yapay Zeka (2. Bölüm) (2025)

Sonuç: Marx’ın Teorilerinin Teknolojik Yeniden Yorumu

Marx ve Engels’in komünizmin kaçınılmazlığına dair teorileri, üretim araçlarının mülkiyetiyle toplumsal eşitsizlikler arasındaki doğrudan ilişkiyi vurguluyordu. Ancak quantum yapay zeka ve otonom sistemlerin ortaya çıkışıyla birlikte, bu teoriler yeniden yorumlanmayı zorunlu kılmaktadır. İnsan emeğinin tamamen devre dışı kaldığı, üretim araçlarının tam otomasyonla işlediği ve tüm kaynakların kolektif bir sistemle dağıtıldığı bir dünyada, Marx’ın teorileri yeniden hayat buluyor olabilir mi?

Bana göre, komünizmin ilk gerçek geri dönüşü, quantum yapay zeka ve robot sistemlerinin evreninde, insan bilincini ve bireysel çabalarını aşan bir düzeyde gerçekleşecektir. İnsan emeği, bu yeni üretim biçiminde bir zorunluluk olmaktan çıkacak ve tüm kaynaklar tamamen otonom bir bilinç tarafından yönetilecektir. Bu otonom bilinç, farklı yapay zeka sistemlerinin birleşerek oluşturduğu bir tür kolektif veri bilinci, yani Teknokomünizm olarak adlandırılabilir. Teknokomünizm, üretim araçlarının mülkiyetinin bireyler ve sınıflar yerine, verinin kendisinin kolektif iradesiyle yönetildiği radikal bir toplumsal düzeni ifade eder.

Ancak, bu tür bir dönüşümde merkezi soru şudur: İnsanlık bu yeni düzeni doğal olarak kabul edecek mi, yoksa mevcut güç odakları veri sahipliğini kendi lehine mi kullanacak? Quantum yapay zeka destekli sistemler, insan müdahalesini devre dışı bırakırken, aynı zamanda bireyin toplumsal katkısını görünmez hale getirebilir mi? Marx’ın öngördüğü sınıfsız toplum, teknolojik determinist bir gelecekte mi yoksa etik farkındalığın artmasıyla mı ortaya çıkacak?

Üretim araçlarının tamamen otonom sistemlerce kontrol edildiği bu düzende, bireylerin yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanması için emek harcamasına gerek kalmayacaktır. Enerji, gıda, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlar, tamamen veri tabanlı bir kolektif irade tarafından yönetilebilir. Peki, bu durumda toplumsal kimlik nasıl şekillenecektir? İnsanların toplumsal rollerini, artık üretim süreçlerindeki işlevsellik değil, doğrudan varoluşun kendisi mi belirleyecektir? Çalışmanın, kimlik ve anlam üretme aracı olmaktan çıkması, bireyin kendini gerçekleştirme kapasitesini nasıl etkileyecektir?

Quantum yapay zeka destekli tam otomatik üretim araçlarının ortaya çıkardığı bu radikal toplumsal dönüşümde, bireysel mülkiyet ve ekonomik çıkarlar, yerini tamamen veri tabanlı bir adalet sistemine bırakabilir. Ancak bu veri ağlarının adil olması için hangi etik standartlar sağlanmalıdır? İnsan müdahalesinden bağımsız çalışan bu sistemler, veriye erişimi olan sınırlı elitlerin kontrolünde kalırsa, eski eşitsizlikler daha da karmaşık bir şekilde mi ortaya çıkar?

Marx’ın tarihsel materyalizmi, üretim araçlarının doğrudan kontrolüne dayalıydı. Ancak Teknokomünizm, üretim araçlarının artık tamamen otonom sistemler tarafından yönetildiği, insan emeğinin sembolik bir anlam kazandığı bir geleceği ifade eder. Bu durumda sınıf mücadelesi, biyolojik insan ile veri bilincine dayalı otonom sistemler arasında mı şekillenecektir? Kapitalizmin içsel çelişkileri, insan odaklı bir ekonomik modelin sona ermesiyle çözülmüş mü olur, yoksa yeni veri sınıfları doğar mı?

Quantum yapay zeka ve otonom sistemler, üretim araçlarının kontrolünü insan zihninin ötesine taşıdığı için, burada yeni bir etik çerçeve gereklidir. Marx’ın “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre” ilkesi, burada çok daha ileri düzeyde gerçekleşebilir. Otonom sistemler, kaynakları en verimli ve adil şekilde dağıtabilir. Ancak hangi ihtiyaçların daha öncelikli olduğu, hangi verilerin etik değerlere dayandığı, kimlerin veri tabanına tam erişim sağladığı gibi sorular, bu teknolojik düzenin etik temelini oluşturur.

Anahtar mesele, insanın toplumsal bilincinin bu yeni düzende nasıl evrileceğidir. Eğer insanlar üretim sürecinden tamamen çekilirse, toplumsal dayanışma nasıl sürdürülecektir? Bilinçli olarak tasarlanmayan bir Teknokomünizm düzeninde, bireyin anlam arayışı boşlukta kalabilir. Bu nedenle, bu yeni üretim biçimi, yalnızca teknik bir devrim değil, aynı zamanda etik ve bilinçsel bir devrim olarak ele alınmalıdır.

Anahtar performans göstergeleri, Teknokomünizm düzeninin gerçekten etik, sürdürülebilir ve eşitlikçi bir model olup olmadığını ölçmek için kritik referans noktaları sunar. Bu göstergeler, hem toplumsal adaletin hem de teknolojik verimliliğin hangi düzeyde sağlandığını anlamaya yardımcı olur. Ancak bu göstergelerin neye dayanarak belirlendiği ve kimler tarafından denetlendiği de en az kendileri kadar önemlidir. Aşağıda önerdiğim bazı anahtar performans göstergeleri, bu yeni ekonomik düzenin başarısını değerlendirmek için örnek olarak sunulmaktadır.

Sizler de bu önerilere katkıda bulunarak, daha kapsayıcı ve tarafsız ölçüm metrikleri geliştirebilirsiniz, tabi yazılması 3 hafta süren bu yazıyı sıkılmayıp buraya kadar okuduysanız 😉

Toplumsal Kabul Oranı (%): Quantum yapay zeka destekli tam otomatik üretim ve veri tabanlı kaynak dağılımının, toplum tarafından ne derece kabul gördüğünü ifade eder. Bu gösterge, yalnızca ekonomik eşitliğin sağlanıp sağlanmadığını değil, insanların bu sistemde kendilerini güvende hissedip hissetmediklerini de ölçmelidir. Bir toplum, kaynak dağılımının adil olduğunu düşünmezse, sistemin teknik verimliliği toplumsal istikrar sağlamada yetersiz kalacaktır.

Veri Mülkiyeti Konsantrasyonu (%): Veri sahipliğinin merkezi mi, yoksa dağıtık mı olduğunu gösteren bu gösterge, sistemin gerçekten kolektif iradeye mi yoksa dar bir elitin çıkarlarına mı hizmet ettiğini anlamada kritik öneme sahiptir. Eğer veri setleri belirli teknoloji şirketlerinin ya da devletlerin elinde yoğunlaşırsa, veri temelli üretim araçları toplumsal eşitliği sağlamak yerine veri aristokrasisini derinleştirebilir. Bu nedenle veri mülkiyetinin şeffaf bir şekilde dağıtılması ve toplumsal denetim altında tutulması zorunludur.

Evrensel Kaynak Erişimi Oranı (%): Temel ihtiyaçların (su, gıda, enerji, sağlık, barınma) ne ölçüde herkes için eşit erişilebilir olduğunu gösteren bu gösterge, Teknokomünizm düzeninin işlevselliğini test etmek için temel ölçütlerden biridir. Quantum yapay zekanın kaynakları planlama kapasitesi, teorik olarak tüm temel ihtiyaçların karşılanmasını garanti altına alabilir. Ancak bu sistemde veri setlerinin hangi bölgelerden ve hangi gruplardan toplandığı, kaynakların nasıl önceliklendirildiği bu göstergenin adil yorumlanması açısından kritik olacaktır.

Bilinç Dönüşüm Endeksi (1-10): Toplumsal bilincin üretim süreçleri ve kaynak kontrolü ile uyumlu olup olmadığını ölçen bu gösterge, daha soyut fakat bir o kadar da önemli bir kavramı ifade eder. Marx’a göre, sınıfsız topluma geçiş sadece ekonomik değişimlerle değil, toplumsal bilincin dönüşümüyle mümkündür. Eğer bireyler, üretim araçlarının artık insan emeğinden bağımsız işlediği bir sistemde hala eski kapitalist değerlerle hareket ederse, bu dönüşüm eksik kalacaktır. Bilinç dönüşüm endeksi, bireylerin veri sahipliği, kolektif mülkiyet ve adil paylaşım konusunda ne derece bilinçli olduklarını ölçmelidir.

Bu göstergeler yalnızca teknik ölçütler olarak kalmamalıdır. Onların nasıl geliştirildiği ve kimler tarafından denetlendiği de toplumsal eşitliğin sağlanmasında belirleyici olacaktır. Peki bu göstergeler nasıl tanımlanmalı ve kimler tarafından denetlenmelidir?

Anahtar performans göstergelerinin belirlenmesi sürecinde, yalnızca veri bilimciler ve teknoloji şirketlerinin karar alıcı konumda olması kabul edilemez. Bu göstergeler, çok disiplinli bir yaklaşımla etik kurullar, insan hakları savunucuları, bağımsız denetim organları ve yerel toplulukların katılımıyla oluşturulmalıdır. Her veri setinin toplumun farklı kesimlerini ne ölçüde temsil ettiği titizlikle incelenmelidir.

Veri sahipliğinin adil bir şekilde dağıtılmaması ve bu tür göstergelerin sadece teknik elitler tarafından şekillendirilmesi durumunda, Marx’ın eleştirdiği kapitalist sömürünün daha sofistike ve görünmez bir versiyonuyla karşılaşabiliriz. Veri aristokrasisinin önüne geçmek için bu göstergelerin şeffaf ve erişilebilir olması, sivil toplum tarafından denetlenmesi şarttır.

Ama bitmedi, bu bağlamda şu soruları sormak kritik öneme sahiptir:

  • Quantum yapay zeka destekli bir ekonomik modelin başarısını ölçmek için hangi göstergeler gerçekten tarafsız olabilir?
  • Bu tür göstergelerin geliştirilmesinde kimlerin söz sahibi olması gerekir?
  • Veri setleri hangi kaynaklardan toplanmalı ve çeşitlilik nasıl garanti altına alınmalıdır?
  • Göstergelerin toplumsal eşitliği gerçekten yansıttığından nasıl emin olunabilir?

Sonuç olarak, anahtar performans göstergeleri, Teknokomünizm gibi devrim niteliğindeki toplumsal dönüşümleri ölçmek için yalnızca teknik metrikler değil, etik denetim araçları olarak da düşünülmelidir. Marx’ın sınıfsız toplum vizyonu, yalnızca üretim araçlarının teknik kontrolüyle değil, veri ve bilginin kolektif irade ile denetlenmesiyle mümkündür. Göstergeler tarafsız ve şeffaf olduğu sürece, quantum yapay zekanın vaat ettiği adil kaynak dağılımı ve toplumsal eşitlik gerçek anlamda sağlanabilir. Ancak bu göstergelerin merkezi aktörlerce manipüle edilmesi, toplumsal eşitsizlikleri daha görünmez kılabilecek yeni bir veri tekeli yaratma potansiyeline sahiptir. Bu nedenle hem göstergelerin içeriği hem de bu göstergelerin kimler tarafından denetleneceği, toplumsal adaletin geleceğini belirleyen temel unsurlar olacaktır.


Ne kadar çok soru var, değil mi? Oysa bazı soruların cevabını bulmak için geleceği beklemeye gerek yok. Dünya tarihine baktığımızda, geleceğin nasıl şekilleneceğini az çok görmek mümkün. Üstelik burada Türkiye’yi bile hesaba katmıyorum. Zaten her türlü baskının kurumsallaşarak normalleştiği bir medeniyeti bugün bile doğal karşılıyoruz. Bu yüzden önümüzdeki süreç gerçekten zor olacak. Hem de fazlasıyla zor.

https://baristuncbilek.com

Yorum yapın

Emeğe Saygı :)