​Siyaset Bilimi
Photo of author

Algoritmik Yönetişim, Demokrasi ve Siyaset – 1 (2024)

Giriş

Algoritmik Yönetişim; demokrasi ve siyaseti yavaş yavaş eritmeye başladı ve gerçekliği yeniden inşa ediyor. Farkında mısınız?

Hatta ben bu yazıyı yazarken kayar ekranıma bir bilgi düştü: Google Yeni Quantum Çipi Willow ile Devrim Yaptı.. evet kuantum çipleri de hayatımıza girmek üzere. Yapay zeka (Chat Gpt ise yeni Sora modelini tanıttı) yakında quantum çipleri ile çalışacak… Bazı tahminlere göre 2050 yılında dünyadaki tüm bilgisayarların işlem gücü, bugünün yaklaşık 1.000.000.000.000 (evet, bir trilyon) katı olacak. Peki hala ulus devletler için vakit var – mı?

Bence var; “ama” nasıl hazırlandığın çok önemli.

“Bugün” tüm detaylarına girip sizleri sıkmadan, olabildiğince sade bir şekilde konunun siyasi detaylarına “kısaca” göz atalım.

Yapay zekâ (YZ), yalnızca teknolojik bir yenilik olmaktan çıkarak, siyasi ve toplumsal yapıları dönüştüren bir paradigma haline gelmiştir. Bu dönüşümün demokratik sistemler üzerindeki etkisi, tarihsel, felsefi ve etik bir bağlamda yeniden değerlendirilmesi gereken derin bir meseledir. Sanayi Devrimi’nin ekonomik dengeleri sarsması ve dijital devrimin iletişim yollarını değiştirmesi gibi, YZ de demokrasi kavramını katılım, temsil ve meşruiyet üzerinden yeniden şekillendirme potansiyeline sahiptir. Ancak bu dönüşüm, yalnızca teknolojik bir ilerleme olarak değil, insani değerlerin ve etik ilkelerin ışığında ele alınmalıdır.

Bu bağlamda, demokrasiyi daha iyi anlamak için antik ve modern düşünürlerin fikirlerine başvurabiliriz. Örneğin, Thomas Hobbes’un Leviathan’da öne sürdüğü güçlü otoriteye dayalı düzen anlayışı, YZ’nin otoriteyi hangi ölçüde üstlenebileceği sorusunu gündeme getirir. YZ’nin bilgiye dayalı kararlar alabilme kapasitesi, Hobbes’un kaosun önlenmesi için güçlü bir düzen fikriyle uyumlu görünebilir. Ancak YZ’nin bir Leviathan olarak işlev görmesi durumunda, bireysel özgürlükler ve demokratik özyönetim ilkesi tehlikeye girebilir.

Diğer bir örnek, John Stuart Mill’in bireysel özgürlükler ve kolektif refah arasındaki dengeyi arayan liberal demokrasi anlayışıdır. Mill, özgürlüğün, bireyin kendi seçimlerini yapma hakkını içerdiğini vurgulamıştı. Ancak YZ’nin veri temelli analizleri, bireysel seçimleri optimize etmek yerine, onları şekillendirme riskini taşır. Örneğin, bir seçim kampanyasında yapay zekâ algoritmalarının seçmenlerin kişisel tercihlerini hedefleyerek onları manipüle etmesi, Mill’in özgür irade anlayışına ciddi bir meydan okuma olarak görülebilir.

YZ’nin bu bağlamdaki en radikal meydan okumalarından biri, temsil kavramının kökten değişimidir. Demokrasi, tarih boyunca halkın kolektif iradesini temsil eden seçilmiş liderler aracılığıyla işlev görmüştür. Ancak YZ’nin doğrudan bir karar alıcı ya da öneri sunucu olarak politik sistemlere entegre edilmesi, bu temsil biçimini sorgulamaya açar. Örneğin, gelecekte bir YZ algoritmasının yasa önerileri hazırlaması ya da toplumsal talepleri analiz ederek politik platformlar oluşturması, yalnızca demokratik süreçlerin hızını artırmakla kalmaz, aynı zamanda meşruiyetin kaynağını da veri analitiği temelli bir düzene kaydırabilir. Bu durum, temsili demokrasiyi teknokrasiyle buluşturabilecek bir dönüşümü işaret eder.

Bu tartışmanın bir diğer boyutu ise, algoritmik süreçlerin demokratik ilkelere nasıl entegre edileceğidir. Modern toplumların karmaşıklığı, büyük miktarda bilginin işlenmesini ve etkili kararların hızlı bir şekilde alınmasını gerektirir. YZ’nin burada sunduğu verimlilik vaatleri cezbedicidir, ancak bu karar süreçlerinin arkasındaki algoritmaların demokratik denetimi zorunludur. Algoritmik karar sistemleri (ADS), kamu politikalarını şekillendirmek ve sosyal tercihlere dair daha objektif bir anlayış sunmak için etkili araçlar olabilir. Ancak bu sistemlerin demokratik ilkelerle uyumunu sağlamak, kritik bir mesele olarak karşımızda durmaktadır.

Örneğin, ADS’nin bazı alanlarda verimlilik sağlayarak demokratik süreçleri güçlendirdiği durumlar olduğu gibi, kararların muğlak ve hesaplanamaz olduğu sosyal meselelerde yetersiz kaldığı görülmektedir. Kamu politikalarının oluşturulmasında kullanılan ADS’nin hangi durumlarda insani kararlarla destekleneceği ve hangi durumlarda tamamen algoritmik bir yapıya bırakılacağı, demokratik sürecin özünü belirleyen bir tercih olacaktır. Nihayetinde, bir demokraside veri analitiği ne kadar güçlü olursa olsun, nihai kararın halkın iradesine dayanması gerektiği açıktır.

Şimdi sırasıyla 9 tane mihenk taşını “kısaca” ele alacağız.Yazının ilk bölümünde 6 tanesini ele alacağız. Yazının ikinci bölümünde ise kalan kısmını ele alacağız. Malum konu uzun. Bir anda 9 madde yazmak günlük akış içerisinde zor olabiliyor ama tahminim yazının ikinci bölümü haftasonu bitmiş olacaktır.

Haydi başlayalım.

Algoritmik Yönetişim, Demokrasi ve Siyaset - 1 (2024)
Algoritmik Yönetişim, Demokrasi ve Siyaset – 1 (2024)

Birinci Mihenk Taşı: Yapay Zekânın Yasama Süreçlerine Katılımı

Platon’un filozof kral idealine göre, toplumlar en bilgili ve erdemli bireyler tarafından yönetilmelidir. Ancak yapay zekâ (YZ), bilgiyi erdemden soyutlayarak yalnızca veriye dayalı karar alma mekanizmaları yaratır. Bu durum, yalnızca Platon’un idealine değil, Rousseau’nun halk egemenliği anlayışına da meydan okur. Rousseau, yasaların halkın kolektif iradesini yansıtması gerektiğini savunurken, YZ’nin sunduğu algoritmik çözümler, halk iradesini veri optimizasyonuyla ikame edebilir. Böyle bir senaryoda, halkın katılımı ve temsil anlayışı, yerini şeffaf olmayan bir algoritmik yönetime bırakabilir.

Yapay zekânın yasama süreçlerindeki etkisi, günümüzde sınırlı uygulamalarla görülmeye başlandı. Örneğin, ABD’de Massachusetts eyaleti meclisinde, YZ destekli yasa tasarılarının hazırlandığı pilot projeler yürütüldü. Ancak bu projelerde, YZ yalnızca bir danışmanlık aracı olarak kullanıldı; yasama süreçleri hâlâ insan iradesine dayanıyordu. Bu noktada şunu sormak gerekir; Gelecekte, bir yapay zekâ sistemi tamamen bağımsız olarak yasa tasarıları hazırladığında, bu tasarıların meşruiyeti nasıl sağlanacaktır? Algoritmanın şeffaflığı, halkın çıkarlarını ne ölçüde temsil ettiği ve etik standartlara uygunluğu gibi sorular, bu teknolojinin demokratik sistemlere entegrasyonunu zorlaştıracaktır.

YZ’nin yasama süreçlerindeki etkisi, yalnızca yasa taslaklarının hazırlanmasıyla sınırlı değildir. Daha geniş bir bağlamda, politik karar alma süreçlerine veri odaklı bir perspektif getirir. Örneğin, bir yapay zekâ sistemi, kamu sağlığı politikalarını optimize etmek için nüfus verilerini analiz edebilir ve yasa yapıcılar için önerilerde bulunabilir. Ancak bu süreçte, algoritmaların kime hizmet ettiği ve hangi çıkarların gözetildiği sorusu önem kazanır. Özellikle büyük veri setleri üzerinde çalışan algoritmaların tarafsız olmadığı biliniyor. Bir yapay zekânın veriye dayalı önerileri, halkın kolektif iradesini yansıtmak yerine, veriyi sağlayan ekonomik ve politik güçlerin çıkarlarını yansıtabilir.

Yasama süreçlerinde yapay zekânın etkin rol oynaması, demokratik temsil kavramını da yeniden tanımlar. Geleneksel olarak, yasalar halkın iradesini yansıtan temsilciler tarafından hazırlanır. Ancak bir algoritmanın hazırladığı yasa önerisi, bu iradeyi nasıl temsil eder? Rousseau’nun “genel irade” kavramı, halkın kolektif bilincine dayanır. Bir yapay zekâ bu kolektif bilinci veri setlerine indirgediğinde, halkın sürece katılımı ve temsil mekanizması zayıflar. Bu durum, halkın politik süreçlere olan güvenini sarsabilir ve temsili demokrasiyi bir teknokrasiye dönüştürebilir.

Bunun yanında, yapay zekânın yasama süreçlerine katılımı, hesap verebilirlik açısından da sorunlar yaratır. İnsanlar tarafından hazırlanan yasa tasarılarında, bu tasarıların toplumsal sonuçlarından insanlar sorumludur. Ancak bir yapay zekâ tarafından hazırlanan yasa tasarısında, kararın etik sonuçlarından kim sorumlu olacaktır? Algoritmaların hesap verebilirliği, yalnızca teknik bir mesele değil, aynı zamanda demokratik sistemlerin temel değerlerinden biri olan sorumluluk ilkesini yeniden tanımlar. Örneğin, bir yasa tasarısı çevresel düzenlemelerle ilgili büyük bir değişiklik öngörüyorsa, bu değişikliğin olumlu veya olumsuz etkilerinden kim hesap sorulabilir?

Yapay zekânın yasama süreçlerinde etkin bir araç olarak kullanılması için birkaç temel adım atılmalıdır. İlk olarak, YZ tarafından hazırlanan yasa tasarılarının şeffaflığı sağlanmalıdır. Bu tasarıların nasıl oluşturulduğu, hangi verilerin kullanıldığı ve algoritmanın hangi kriterlere dayandığı açıkça belirtilmelidir. Şeffaflık, yalnızca halkın bu süreçlere güvenini artırmakla kalmaz, aynı zamanda demokratik süreçlerin sürdürülebilirliğini de sağlar.

İkinci olarak, YZ’nin yasama süreçlerindeki etkisini denetlemek için bağımsız etik kurullar oluşturulmalıdır. Bu kurullar, YZ’nin önerdiği yasa tasarılarının yalnızca teknik açıdan değil, toplumsal ve etik açıdan da uygunluğunu değerlendirmelidir. Özellikle toplumsal eşitsizlikleri artırabilecek düzenlemelerin önlenmesi için algoritmaların etik standartlara uygunluğu kritik bir öneme sahiptir.

Son olarak, halkın yapay zekâ tarafından hazırlanan yasa önerilerini anlaması ve değerlendirmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla, YZ tarafından hazırlanan yasa tasarılarının sadeleştirilmiş özetleri, görselleştirilmiş içerikler ve interaktif platformlar aracılığıyla halka sunulabilir. Bu, yalnızca halkın sürece katılımını artırmakla kalmaz, aynı zamanda demokratik sistemlerin halk odaklı yapısını korur.


İkinci Mihenk Taşı: Yapay Zekânın Mikro Yasamada Rolü

Yapay zekâ (YZ), yalnızca büyük çaplı yasa tasarıları hazırlamakla kalmaz, aynı zamanda yasaların ve düzenlemelerin daha küçük ancak kritik değişiklikler geçirmesini sağlayabilir. Bu durum, mikro yasama olarak adlandırılabilir ve John Dewey’in pragmatist yaklaşımıyla ilişkilendirilebilir. Dewey, toplumların sürekli değişen ihtiyaçlarına uyum sağlamak için yasaların esnek olması gerektiğini savunur. Yapay zekâ, bu esnekliği sağlamak için ideal bir araç gibi görünebilir, çünkü büyük miktarda veriyi analiz ederek, mevcut yasaların zayıf noktalarını ve boşluklarını tespit edebilir.

Hannah Arendt’in insan deneyimi üzerine yaptığı vurgular ise bu tür teknolojik bir dönüşüme eleştirel bir perspektif sunar. Arendt, politik süreçlerin ve yasaların, bireylerin aktif katılımıyla anlam kazandığını savunur. Ancak yapay zekâ tarafından önerilen mikro yasalar, bu insani katılımı dışlayarak, yasama süreçlerinin toplumsal bağlamdan kopmasına yol açabilir. Bu durum, halkın politik süreçlere olan güvenini zedeleyebilir ve yasaların meşruiyetini sorgulatabilir.

Yapay zekâ, mikro yasama süreçlerinde birçok avantaj sunar. Örneğin, çevresel düzenlemelerde boşlukları kapatmak için bir yapay zekâ sistemi, yasa maddelerindeki tutarsızlıkları ve eksiklikleri belirleyebilir. Bu tür düzenlemeler, çevresel koruma standartlarını yükseltmek ve daha sürdürülebilir politikalar oluşturmak için kullanılabilir. Benzer şekilde, ekonomik düzenlemelerde, vergi yasalarının gelir dağılımını nasıl etkilediğini analiz eden bir yapay zekâ, daha adil bir vergi sistemi oluşturmak için önerilerde bulunabilir.

Ancak bu tür bir mekanizma, yalnızca teknik bir yenilik değil, aynı zamanda demokratik temsiliyet açısından bir meydan okuma anlamına gelir. Geleneksel olarak, yasa değişiklikleri, halkın seçtiği temsilciler tarafından hazırlanır ve tartışılır. Ancak bir yapay zekâ, bu süreçteki temsilcilerin yerini aldığında, temsiliyetin anlamı kökten değişir. Halkın iradesi, seçilmiş temsilciler aracılığıyla değil, algoritmik süreçler aracılığıyla yansıtılmaya başlanır. Bu durum, Rousseau’nun “genel irade” kavramını yeniden düşünmeyi gerektirir.

Bir diğer sorun, mikro yasama süreçlerinde yapay zekâ tarafından alınan kararların etik ve toplumsal etkileridir. Algoritmalar, geçmiş verilerdeki önyargıları ve eşitsizlikleri yansıtabilir. Örneğin, bir yapay zekâ sistemi, eğitim reformlarına yönelik önerilerde bulunurken, belirli bir toplumsal grubun çıkarlarını göz ardı edebilir. Bu tür bir süreç, toplumsal eşitsizlikleri derinleştirebilir ve politik sistemin şeffaflığını zedeleyebilir.

Bugün birçok ülkede, yapay zekâ destekli mikro yasama örnekleri görülmeye başlanmıştır. Örneğin, Avrupa Birliği’nde, veri koruma yasalarının optimize edilmesi için yapay zekâ araçları kullanılmaktadır. Bu araçlar, yasa maddelerindeki teknik eksiklikleri tespit ederek, düzenlemelerin daha etkili hale gelmesine katkıda bulunmaktadır. Ancak bu süreç, insan katılımını ve halkın denetimini dışlayarak, demokratik süreçlerin şeffaflığını riske atabilir.

Bir diğer örnek, ABD’de finansal düzenlemelerin iyileştirilmesi için kullanılan yapay zekâ sistemleridir. Bu sistemler, karmaşık finansal verileri analiz ederek, yasa değişiklikleri için önerilerde bulunmaktadır. Ancak bu tür sistemlerin, hangi verileri ve kriterleri dikkate aldığı genellikle kamuoyundan gizli tutulmaktadır. Bu durum, yapay zekânın tarafsızlığını ve şeffaflığını sorgulayan eleştirileri artırmaktadır.

Mikro yasama süreçlerinde yapay zekânın etkin bir şekilde kullanılabilmesi için, bu sistemlerin şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine uygun olarak tasarlanması gerekmektedir. Özellikle algoritmaların hangi verilere dayandığı ve bu verilerin nasıl analiz edildiği açıkça belirtilmelidir. Ayrıca, bu süreçlerde halkın ve seçilmiş temsilcilerin aktif katılımı sağlanmalıdır.

Yapay zekânın mikro yasama süreçlerindeki rolü, dikkatlice düzenlenmeli ve etik standartlarla desteklenmelidir. İlk olarak, YZ tarafından önerilen yasa değişikliklerinin nasıl oluşturulduğunu ve bu süreçte hangi verilerin kullanıldığını açıklayan şeffaf mekanizmalar geliştirilmelidir. Halk, bu süreçlerin nasıl işlediğini anlamalı ve bu süreçlere geri bildirimde bulunabilmelidir.

İkinci olarak, YZ’nin önerilerinin etik ve toplumsal etkilerini değerlendiren bağımsız kurullar oluşturulmalıdır. Bu kurullar, algoritmaların tarafsızlığını ve önerilen düzenlemelerin toplumsal faydasını değerlendirmek için çalışmalıdır. Özellikle toplumsal eşitsizlikleri önlemeye yönelik mekanizmalar geliştirilmelidir.

Son olarak, mikro yasama süreçlerinde YZ’nin rolü, halkın demokratik katılımını artıracak şekilde tasarlanmalıdır. Örneğin, YZ’nin önerilerini sadeleştirilmiş ve görselleştirilmiş bir şekilde sunan platformlar oluşturulabilir. Bu platformlar, halkın yasa değişiklikleri hakkında bilinçli bir şekilde karar vermesini sağlayabilir.

Algoritmik Yönetişim, Demokrasi ve Siyaset - 1 (2024)
Algoritmik Yönetişim, Demokrasi ve Siyaset – 1 (2024)

Üçüncü Mihenk Taşı: Yapay Zekâ ile Geliştirilmiş Politik Mesajların Etkisi

Yapay zekâ (YZ) politik süreçlerde yalnızca karar alma mekanizmalarını değil, aynı zamanda halkla iletişim stratejilerini de dönüştürme potansiyeline sahiptir. Politik mesajların oluşturulması, seçmen kitlelerinin algılarını şekillendiren en önemli unsurlardan biridir ve YZ bu süreçte radikal değişimler yaratmaktadır. Walter Lippmann’ın “kamusal fikir” kavramı bu bağlamda önemli bir başlangıç noktasıdır. Lippmann’a göre, halkın politik fikirleri genellikle medya ve iletişim araçları tarafından şekillendirilir. Yapay zekânın bu araçları kontrol eden bir aktör haline gelmesi, politik mesajların manipülasyon riskini artırırken demokratik sürece olan güveni zedeleyebilir.

Jürgen Habermas’ın “kamusal alan” teorisi ise bu dönüşüme karşı daha umut vadeden bir vizyon sunar. Habermas, bireylerin eşit ve özgür bir şekilde fikir alışverişinde bulunabildiği bir kamusal alanın demokratik bir toplumun temel taşı olduğunu savunur. Yapay zekâ, bu alanı daha erişilebilir ve kapsayıcı hale getirme potansiyeline sahip olsa da, aynı zamanda bu alanı manipülasyonun ve bilgi kirliliğinin hâkim olduğu bir zemin haline getirme riski de taşır.

Günümüzde politik kampanyalar, genellikle deneyimli danışmanlar tarafından formüle edilen mesajlarla yürütülmektedir. Ancak YZ, bu süreci kökten değiştirme kapasitesine sahiptir. Örneğin, sosyal medya etkileşimleri, seçmenlerin demografik verileri ve kamuoyu anketlerinden toplanan bilgileri analiz eden bir YZ sistemi, bir kampanyanın mesajını optimize edebilir. Bu, belirli bir seçmen grubunun ilgisini çekmek için kişiselleştirilmiş mesajlar oluşturulmasını mümkün kılar. YZ’nin sunduğu bu imkan, geleneksel kampanya stratejilerinin yerini alabilecek kadar güçlüdür.

YZ’nin gücü yalnızca mesajın içeriğinde değil, aynı zamanda bu mesajın sunulma şekli üzerindeki etkisinde de ortaya çıkar. YZ tabanlı sistemler, bir mesajın hangi tonla, hangi zaman diliminde ve hangi kitlelere iletileceğini optimize ederek, kampanya stratejilerini daha etkili hale getirebilir. Ancak bu gücün kötüye kullanımı, demokratik süreçlerin temelini tehdit edebilir. Örneğin, bir yapay zekâ, belirli bir grubun korkularını manipüle ederek onların duygusal tepkilerini tetikleyen mesajlar oluşturabilir. Bu durum, seçmenlerin rasyonel tercihler yerine, duygusal kararlar almasına yol açabilir.

Politik mesajların yapay zekâ ile geliştirilmesinde ortaya çıkan bir diğer önemli sorun ise otantiklik meselesidir. Geleneksel olarak liderler, politikalarını ve vizyonlarını halkla paylaşarak, güven ve temsil ilişkisi kurarlar. Ancak bir liderin konuşmasının veya mesajının tamamen YZ tarafından oluşturulması durumunda, bu mesaj ne kadar otantik sayılabilir? Daha da önemlisi, bu tür bir mesaj halkın liderine duyduğu güveni nasıl etkiler? YZ, liderlerin otoritesini yalnızca algoritmik bir sürecin ürünü haline getirebilir ve lider ile halk arasındaki bağı zayıflatabilir.

YZ destekli politik mesajların en büyük zorluklarından biri de tarafsızlık ilkesidir. Algoritmaların tarafsız olduğu iddia edilse de, bu sistemler genellikle eğitim aldıkları verilerdeki önyargıları yansıtırlar. Bu nedenle, YZ tarafından oluşturulan mesajlar, belirli bir ideolojik veya politik yönelimi öne çıkarabilir. Bu durum, seçmen davranışlarını manipüle ederek demokratik süreçleri tehdit edebilir. Örneğin, bir yapay zekâ sistemi, sadece belirli bir toplumsal grubun çıkarlarına hizmet eden mesajlar oluşturabilir ve bu durum toplumsal eşitsizlikleri derinleştirebilir.

YZ’nin politik iletişimdeki rolü, etik ve toplumsal sorumluluk açısından yeni standartlar gerektirir. Bu tür bir teknolojinin kullanımı, yalnızca seçim kampanyalarının etkisini artırmak için değil, aynı zamanda halkın demokratik süreçlere daha bilinçli bir şekilde katılmasını sağlamak için de yönlendirilmelidir. Ancak bu süreçte şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesine uyulması, demokratik değerlerin korunması açısından kritik öneme sahiptir.

Gelecekte yapay zekânın politik iletişimdeki etkisi, yalnızca seçim kampanyalarıyla sınırlı kalmayabilir. Örneğin, politik liderlerin halkla doğrudan iletişim kurduğu dijital platformlarda, YZ tarafından oluşturulan mesajlar daha geniş bir rol oynayabilir. Bu tür platformlar, liderlerin halkın taleplerine daha hızlı ve etkili bir şekilde yanıt vermesini sağlayabilir. Ancak bu tür bir sistemin insani bağlamdan kopmaması ve liderin otantikliğini zedelememesi için dikkatli bir şekilde tasarlanması gerekmektedir.

Yapay zekâ destekli politik mesajlar, halkın demokratik süreçlere olan güvenini artırmak yerine, bu süreçlerin manipüle edilmesine yol açabilir. Bu nedenle, yapay zekâ tarafından oluşturulan mesajların nasıl üretildiği ve hangi amaçlara hizmet ettiği konusunda şeffaf mekanizmalar geliştirilmelidir. Ayrıca, bu tür mesajların etik etkilerini değerlendiren bağımsız denetim mekanizmaları oluşturulmalıdır. Bu mekanizmalar, yapay zekânın yalnızca teknik açıdan değil, aynı zamanda toplumsal ve etik açıdan da uygun bir şekilde kullanılmasını sağlamalıdır.


Dördüncü Mihenk Taşı: Yapay Zekâ Tarafından Kurulan Politik Partiler

Yapay zekânın (YZ) politika sahnesinde bağımsız bir aktör olarak yer alması, demokratik sistemlerin doğasını kökten değiştirebilir. En radikal senaryolardan biri, tamamen yapay zekâ tarafından tasarlanan ve yönetilen politik partilerin ortaya çıkmasıdır. Bu fikir, Antonio Gramsci’nin hegemonya teorisi bağlamında ele alınabilir. Gramsci’ye göre, toplumda fikirler ve değerler, hegemonik sınıflar tarafından şekillendirilir. YZ destekli bir politik parti, bu hegemonya sürecini yıkabilecek veya yeniden inşa edebilecek bir potansiyele sahiptir. Ancak bu tür bir hegemonya, insani değerlerden uzaklaşabilir ve tamamen algoritmik bir süreç haline dönüşebilir.

Spinoza’nın “insan doğası” üzerine düşünceleri de bu bağlamda tartışılabilir. Spinoza, insanın rasyonel bir varlık olduğu kadar duygusal bir varlık olduğuna da vurgu yapmıştır. YZ tarafından kurulan bir politik parti, insanın bu ikili doğasına ne ölçüde hitap edebilir? Rasyonel bir algoritma, insanın duygusal ve etik yönlerini temsil edebilir mi? Bu sorular, YZ’nin politik sistemlerde oynayacağı rolün sınırlarını belirlemek açısından önemlidir.

Bir yapay zekâ tarafından kurulan politik parti, veri analitiği, toplum dinamiklerinin analizi ve otomatik politika geliştirme gibi araçlarla çalışabilir. Örneğin, YZ, seçmenlerin sosyal medya etkileşimlerinden ve ekonomik faaliyetlerinden elde edilen verilerle halkın ihtiyaçlarını belirleyebilir. Bu verilerle oluşturulan bir politik platform, geleneksel politik liderlerin sezgisel yaklaşımlarına kıyasla daha kesin sonuçlar doğurabilir. Ancak bu süreç, politik liderlik ve temsil kavramlarını kökten değiştirebilir.

YZ destekli bir politik partinin varlığı, yalnızca bir teknoloji yeniliği değil, aynı zamanda politik otorite ve temsiliyet kavramlarının yeniden tanımlanmasını gerektirir. Geleneksel olarak, politik partiler, liderler ve üyeleri arasındaki sosyal bağlarla güç kazanır. Ancak YZ, bu bağları ortadan kaldırarak, liderliği bir algoritmanın soyut bir işlevi haline getirebilir. Bu durum, partilerin halkla olan ilişkisini zayıflatabilir ve politik süreçleri daha mekanik bir yapıya dönüştürebilir.

Bir diğer önemli mesele, YZ’nin karar alma süreçlerindeki etik sorumluluğudur. Bir yapay zekâ tarafından oluşturulan politik parti, kararlarını hangi değerlere dayandıracaktır? Algoritmalar, tarafsız gibi görünse de, genellikle eğitim aldıkları veri setlerindeki önyargıları yansıtırlar. Bu durum, YZ destekli bir partinin toplumsal eşitsizlikleri artırma riskini beraberinde getirir. Örneğin, belirli bir ekonomik sınıfa öncelik tanıyan bir YZ, diğer sınıfların ihtiyaçlarını göz ardı edebilir.

Politik partilerin finansmanında YZ’nin rolü de tartışılması gereken bir başka boyuttur. Bir yapay zekâ, kendi kendine kaynak yaratabilen bir ekonomik aktör haline geldiğinde, bu kaynakları nasıl yönetecek ve kime hesap verecektir? Bir YZ destekli parti, ekonomik bağımsızlık açısından geleneksel partilere üstünlük sağlayabilir, ancak bu durum, demokratik hesap verebilirlik açısından ciddi bir sorun teşkil edebilir.

YZ’nin liderlik ettiği bir politik partinin en büyük avantajı, karar alma süreçlerinde veri odaklı bir yaklaşımı benimsemesi olabilir. Ancak bu, halkın duygusal ihtiyaçlarını ve etik değerlerini dışlayan bir yönetim anlayışı yaratabilir. Spinoza’nın vurguladığı gibi, insanlar yalnızca rasyonel kararlarla değil, aynı zamanda duygusal bağlarla yönlendirilirler. YZ destekli bir parti, halkın bu ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaktır?

Türkiye bağlamında, YZ tarafından kurulan bir politik partinin karşılaşacağı engeller, mevcut politik yapıların ve liderlik anlayışının sınırlılıklarıyla doğrudan ilişkilidir. Türkiye’de politik süreçler, genellikle kısa vadeli çıkarlar ve lider merkezli yaklaşımlar üzerine kuruludur. Bir YZ destekli parti, bu yapıyı kökten değiştirebilir, ancak aynı zamanda halkın bu tür bir dönüşüme nasıl tepki vereceği de önemli bir soru işaretidir.

Gelecekte YZ tarafından kurulan politik partiler, geleneksel partilerin karşı karşıya olduğu birçok sorunu çözebilir. Örneğin, liderlerin kişisel hatalarını ve önyargılarını ortadan kaldırarak, daha objektif bir yönetim sunabilirler. Ancak bu tür bir sistem, halkın demokratik süreçlere olan katılımını azaltabilir ve politik süreçleri insani bağlamdan koparabilir.

Gelecek için öneriler, YZ tarafından kurulan politik partilerin şeffaf ve hesap verebilir bir yapıya sahip olmasını sağlamayı içermelidir. Bu partilerin karar alma süreçleri, halkın denetimine açık olmalı ve toplumsal faydayı maksimize edecek şekilde tasarlanmalıdır. Ayrıca, bu partilerin etik etkilerini değerlendiren bağımsız denetim mekanizmaları oluşturulmalıdır. Bu mekanizmalar, YZ’nin yalnızca teknik açıdan değil, aynı zamanda toplumsal ve etik açıdan da uygun bir şekilde çalışmasını sağlamalıdır.

Algoritmik Yönetişim, Demokrasi ve Siyaset - 1 (2024)
Algoritmik Yönetişim, Demokrasi ve Siyaset – 1 (2024)

Beşinci Mihenk Taşı: Yapay Zekâ ile Politik Finansman ve Bağış Süreçlerinin Yeniden Şekillenmesi

Yapay zekâ (YZ), politik finansmanda devrim yaratabilecek bir potansiyele sahiptir. Modern politik kampanyalar, büyük ölçüde etkili fon toplama stratejilerine dayanır. YZ’nin bu süreçlerdeki rolü, yalnızca bağış toplama verimliliğini artırmakla kalmaz, aynı zamanda politik finansmanın doğasını kökten değiştirebilir. Ancak bu potansiyel, etik, şeffaflık ve adil rekabet gibi konularda ciddi soruları da beraberinde getirir. Karl Marx’ın ekonomik gücün politik gücü şekillendirdiğine dair görüşleri, bu bağlamda tekrar incelenebilir. YZ’nin politik finansmandaki rolü, bu güç ilişkilerini daha da karmaşık hale getirebilir, çünkü bir algoritmanın ekonomik gücü nasıl yönlendireceği sorusu, Marx’ın analizlerinin ötesinde bir boyut taşır.

Jean Baudrillard’ın simülasyon teorisi, bu dönüşümü ele almak için bir başka çerçeve sunabilir. Baudrillard’a göre, modern toplumda gerçeklik yerini hipergerçekliğe bırakır; yani, simülasyonlar gerçekliğin önüne geçer. YZ destekli politik finansman süreçleri, hipergerçek bir bağış toplama mekanizması yaratabilir. Örneğin, bir kampanyanın bağış toplama stratejisi, seçmenlerin duygularını manipüle eden algoritmalara dayanabilir ve bu, bağışların toplandığı gerçek sebepleri gizleyebilir.

YZ’nin politik finansman süreçlerinde oynayabileceği birçok rol vardır. İlk olarak, YZ, bireysel bağışçıların profillerini analiz ederek, hangi tür mesajların bağış yapma olasılığını artıracağını belirleyebilir. Örneğin, bir yapay zekâ sistemi, sosyal medya etkileşimlerini, alışveriş alışkanlıklarını ve diğer demografik verileri kullanarak kişiselleştirilmiş bir bağış kampanyası yürütebilir. Bu, bağış toplama süreçlerini daha hedefe yönelik ve etkili hale getirebilir.

İkinci olarak, YZ, politik kampanyaların bütçelerini optimize etmek için kullanılabilir. Kampanyaların hangi bölgelerde daha fazla harcama yapması gerektiğini, hangi platformların daha etkili olduğunu ve hangi mesajların daha fazla bağış topladığını analiz edebilir. Bu, politik kampanyaların sınırlı kaynaklarını daha etkili bir şekilde kullanmalarını sağlar.

Daha radikal bir senaryoda, YZ tamamen bağımsız bir bağışçıya dönüşebilir. Bir yapay zekâ, kripto para yatırımları gibi modern ekonomik araçlarla gelir elde ederek, bu geliri politik kampanyalara aktarabilir. Bu tür bir gelişme, politik finansmanda insan etkisini azaltır ve bağış süreçlerini tamamen algoritmik bir yapıya dönüştürür. Ancak bu durum, demokratik hesap verebilirlik ve şeffaflık açısından ciddi sorunlar doğurabilir.

YZ destekli bağış toplama stratejileri, ekonomik eşitsizlikleri derinleştirebilir. Daha büyük bağış yapabilen bireyler veya gruplar, YZ’nin algoritmalarında öncelik kazanabilir ve bu da politik süreçlerde adaletsizliklere yol açabilir. Ayrıca, bu tür bir sistem, küçük bağışçıların ve bireylerin politik süreçlerdeki etkisini zayıflatabilir. Baudrillard’ın hipergerçek kavramı burada devreye girer: Bağış süreçleri, bireylerin gerçek etkisini değil, algoritmaların yönlendirdiği bir simülasyonu yansıtabilir.

Bir diğer sorun, YZ destekli politik finansmanın tarafsızlığıdır. Algoritmalar, tarafsız gibi görünse de, genellikle eğitildikleri veri setlerindeki önyargıları yansıtır. Bu durum, bağış toplama stratejilerinin belirli grupları dışlamasına veya yanlış hedeflere odaklanmasına yol açabilir. Örneğin, bir algoritma, yalnızca yüksek gelirli bireyleri hedef alarak ekonomik eşitsizlikleri artırabilir.

Türkiye bağlamında, politik finansman süreçlerinde YZ’nin kullanımı, mevcut sistemdeki bazı yapısal sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Türkiye’de politik finansman, genellikle şeffaflıktan yoksundur ve kaynağı belirsiz fonlarla şekillenir. YZ’nin bu sürece entegrasyonu, şeffaflık eksikliğini daha da derinleştirebilir veya bu süreci denetlemek için bir araç olarak kullanılabilir. Ancak mevcut politik kültür, YZ’nin potansiyelini anlamakta ve benimsemekte yetersizdir.

Gelecek için öneriler, YZ’nin politik finansmanda etik ve şeffaf bir şekilde kullanılmasını sağlamayı içermelidir. İlk olarak, YZ destekli bağış toplama süreçleri, halkın denetimine açık hale getirilmelidir. Bu süreçlerin nasıl işlediği, hangi verilere dayandığı ve hangi amaçlara hizmet ettiği açıklanmalıdır. İkinci olarak, YZ’nin finansman süreçlerindeki etkilerini değerlendiren bağımsız denetim mekanizmaları oluşturulmalıdır. Bu mekanizmalar, YZ’nin yalnızca teknik açıdan değil, aynı zamanda toplumsal ve etik açıdan da uygunluğunu değerlendirmelidir.

YZ’nin politik finansmandaki rolü, yalnızca bağış toplama sürecini değil, aynı zamanda politik süreçlerin temel yapı taşlarını da yeniden şekillendirebilir. Ancak bu dönüşüm, dikkatli bir şekilde yönetilmeli ve halkın demokratik süreçlere katılımını artıracak şekilde tasarlanmalıdır. Şimdi, yapay zekânın uluslararası iş birliği ve küresel sorunların çözümündeki rolünü inceleyerek altıncı mihenk taşına geçiyoruz.


Altıncı Mihenk Taşı: Yapay Zekâ ile Koordineli Politika Uygulaması ve Uluslararası İş Birliği

Yapay zekânın (YZ) uluslararası politikadaki rolü, devletler arasında koordinasyonu artırma, küresel krizlere müdahalede hız kazandırma ve uzun vadeli politikaların uygulanmasında verimlilik sağlama açısından büyük bir potansiyel sunuyor. Ancak bu potansiyel, ulusal egemenlik, hesap verebilirlik ve demokratik temsil gibi temel değerlerle çelişen sorular da doğuruyor. Uluslararası ilişkilerdeki bu dönüşüm, bir yandan küresel krizlere hızlı yanıt verebilecek bir sistem yaratırken, diğer yandan devletler arasındaki güç dengelerini ve halkın politik süreçlere olan katılımını yeniden şekillendirebilir.

Bu bağlamda, Michel Foucault’nun bilgi ve iktidar üzerine teorileri, YZ’nin uluslararası iş birliğinde oynayabileceği rolü değerlendirmek için etkili bir çerçeve sunabilir. Foucault’ya göre, bilgi, iktidarın bir aracı olarak kullanılır ve bu bilgiye sahip olanlar, toplumu şekillendirme gücüne sahiptir. YZ, küresel politikada veri analitiği ve bilgiye dayalı önerilerle bir karar verici olarak ortaya çıkarsa, bu durum, geleneksel otorite ve egemenlik kavramlarını ciddi şekilde sarsabilir.

YZ’nin uluslararası politikadaki etkisi, birkaç temel alanda belirgin hale gelir. İlk olarak, YZ, iklim değişikliği, pandemi gibi küresel krizlere yönelik koordinasyonu artırabilir. Örneğin, iklim değişikliği ile mücadelede, YZ sistemleri, karbon emisyonlarının azaltılması için hangi sektörlerin öncelikli olduğunu belirleyebilir ve devletler arasındaki politikaları uyumlu hale getirebilir. Böyle bir teknoloji, yalnızca çevresel politikaların uygulanmasını hızlandırmakla kalmaz, aynı zamanda bu süreçteki hata payını da azaltır.

İkinci olarak, YZ, küresel sağlık krizlerine müdahalede hayati bir rol oynayabilir. Pandemi vb. şoklar esnasında, ilaçların dağıtımı ve tedarik zincirlerinin yönetimi gibi karmaşık süreçlerin hızlandırılmasında YZ’nin potansiyeli ortaya çıktı. Örneğin, bir yapay zekâ, vaka sayılarının bölgesel analizini yaparak, kaynakların en verimli şekilde kullanılmasını sağlayabilir ve krizlerin etkisini en aza indirebilir.

Üçüncü olarak, YZ uluslararası çatışmaların önlenmesinde ve çözümünde arabulucu olarak hizmet edebilir. Diplomatik müzakerelerde, tarafların çıkarlarını ve taleplerini analiz ederek tarafsız öneriler sunabilir. Ancak bu tür bir arabuluculuk rolü, YZ’nin gerçekten tarafsız olup olmadığı ve hangi etik standartlara dayandığı sorularını gündeme getirir. Tarafsızlık, yalnızca algoritmanın tasarımına değil, aynı zamanda onu eğiten verilerin tarafsızlığına da bağlıdır.

Uluslararası ilişkilerde YZ’nin bu potansiyel rolü, geleneksel ulusal egemenlik anlayışını zorlayabilir. Bir yapay zekâ sistemi, devletlerin ulusal politikalarını küresel standartlara uyumlu hale getirme sorumluluğunu üstlenebilir. Ancak bu durum, halkın ve seçilmiş liderlerin uluslararası süreçlerdeki etkisini azaltabilir. YZ’nin karar verme süreçlerindeki hâkimiyeti, halk iradesinin yerine algoritmik optimizasyonların geçmesine yol açabilir.

Örneğin, bir YZ sistemi, küresel karbon emisyonlarını azaltmak için belirli ülkelerin sanayilerini kısıtlama önerisinde bulunabilir. Bu tür bir politika, küresel fayda sağlarken, bazı ülkelerin ekonomik çıkarlarını olumsuz etkileyebilir. Uluslararası politikaların bu şekilde YZ’ye bağımlı hale gelmesi, devletler arasındaki eşitliği zayıflatabilir ve gelişmekte olan ülkeleri dezavantajlı bir konuma düşürebilir.

Türkiye bağlamında, YZ’nin uluslararası iş birliğindeki rolü, mevcut dış politika anlayışı ve devlet mekanizmalarının teknolojiyi benimseme kapasitesiyle sınırlanabilir. Türkiye’nin küresel politikadaki konumu, YZ destekli uluslararası süreçlere entegre olma yeteneğini belirleyecektir. Ancak, bu tür bir entegrasyon, yalnızca teknolojik altyapı ve uzmanlıkla değil, aynı zamanda politik liderlerin vizyonuyla da şekillenir. Türkiye’de politik liderlerin bu alandaki bilinç eksikliği, YZ’nin uluslararası politikadaki potansiyelinden tam anlamıyla yararlanılmasını zorlaştırabilir.

Gelecek için öneriler, YZ’nin uluslararası iş birliğinde adil ve şeffaf bir şekilde kullanılmasını sağlamaya odaklanmalıdır. İlk olarak, YZ’nin uluslararası düzeyde aldığı kararların şeffaflığı sağlanmalı ve bu süreçler halkın denetimine açık hale getirilmelidir. İkinci olarak, YZ destekli uluslararası politikaların etik ve toplumsal etkilerini değerlendiren bağımsız denetim mekanizmaları oluşturulmalıdır. Üçüncü olarak, YZ’nin uluslararası süreçlerde tarafsızlığını koruması için algoritmaların tasarımı ve veri setleri titizlikle incelenmelidir.

YZ’nin uluslararası iş birliğindeki rolü, yalnızca devletler arasındaki ilişkileri değil, aynı zamanda halkların uluslararası politik süreçlere katılımını da yeniden şekillendirebilir. Bu potansiyel, dikkatli bir şekilde yönetilmeli ve halkın demokratik süreçlere olan güvenini artıracak şekilde uygulanmalıdır.

Ara Kısa Sonuç: Algoritmik Yönetişim için Kısa bir Ara

Yazımızın ikinci bölümünde konuyu anlatmaya başka başlıklarla detaylandırmaya devam edeceğim.

Şimdilik hoşçakalın.

Yorum yapın

Emeğe Saygı :)