BİRİNCİ AŞAMA: Taklit Etme
Çaresiz doğarız. Yürüyemeyiz, konuşamayız, kendimizi besleyemeyiz, kendi duygusal “vergilerimizi” ödeyemeyiz.
Çocukken, öğrenme şeklimiz başkalarını izlemek ve taklit etmektir. Önce yürümek ve konuşmak gibi fiziksel becerileri öğreniriz. Daha sonra çevremizdeki akranlarımızı izleyerek ve taklit ederek sosyal beceriler geliştiririz. Son olarak, geç çocukluk döneminde, çevremizdeki kuralları ve normları gözlemleyerek ve toplum tarafından genel olarak kabul edilebilir şekilde davranmaya çalışarak kültürümüze uyum sağlamayı öğreniriz.
Birinci Aşamanın amacı, özerk, kendi kendine yeten yetişkinler olabilmemiz için bize toplum içinde nasıl işlev göreceğimizi öğretmektir. Buradaki fikir, çevremizdeki yetişkinlerin kendi başımıza karar verme ve harekete geçme becerimizi destekleyerek bu noktaya ulaşmamıza yardımcı olmalarıdır.
Ancak çevremizdeki bazı yetişkinler ve topluluk üyeleri “berbattır” (Burada gerçekleri konuşuyoruz, darılmaca yok). Bağımsızlığımız için bizi cezalandırırlar. Kararlarımızı desteklemezler. Bu nedenle de özerklik geliştiremeyiz. Birinci Aşama’da takılıp kalırız, durmaksızın etrafımızdakileri taklit eder, yargılanmamak için durmaksızın herkesi memnun etmeye çalışırız.
“Normal” sağlıklı bir bireyde, Birinci Aşama ergenliğin sonlarına ve yetişkinliğin başlarına kadar sürer. Bazı insanlar için bu durum yetişkinliğe kadar devam edebilir. Seçkin bir azınlık 45 yaşında bir gün uyandığında aslında hiç kendileri için yaşamadıklarını fark eder ve yılların nereye gittiğini merak eder (Eminim bu durum bazılarımıza tanıdık gelecektir..)
Bu birinci aşamadır. Taklitçilik. Sürekli onay ve doğrulama arayışı. Bağımsız düşüncenin ve kişisel değerlerin yokluğu.
Etrafımızdakilerin standartlarının ve beklentilerinin farkında olmalıyız. Ancak gerekli olduğunu hissettiğimizde bu standartlara ve beklentilere rağmen hareket edebilecek kadar da güçlü olmalıyız. Kendi başımıza ve kendimiz için hareket etme becerisini geliştirmeliyiz.
İKİNCİ AŞAMA: KENDİNİ KEŞFETME
Birinci Aşamada, çevremizdeki insanlara ve kültüre uyum sağlamayı öğreniriz. İkinci Aşama ise bizi çevremizdeki insanlardan ve kültürden farklı kılanın ne olduğunu öğrenmekle ilgilidir. İkinci Aşama, kendimiz için kararlar almaya başlamamızı, kendimizi test etmemizi ve kendimizi ve bizi benzersiz kılan şeyleri anlamamızı gerektirir.
İkinci Aşama çok sayıda deneme yanılma ve deney içerir. Yeni yerlerde yaşamayı, yeni insanlarla “takılmayı”, yeni maddi deneyimler elde etmeyi ve yeni insanların bilişsel boşluklarıyla yüzleşmeyi deneriz.
Unutmayın, herkesin ikinci aşaması biraz farklıdır çünkü her birimiz diğerlerinden biraz farklıyız.
İkinci Aşama bir kendini keşfetme sürecidir. Bir şeyler deneriz. Bazıları iyi gider. Bazıları iyi gitmez. Amaç, iyi gidenlere bir süre bağlı kalmak ve yolumuza devam etmektir.
İkinci Aşama, kendi sınırlamalarımızla karşılaşmaya başlayana kadar sürer. Bu durum pek çok insanın hoşuna gitmez. Ancak özellikle büyük gurular size ne derse desin, kendi sınırlarınızı keşfetmek iyi ve sağlıklı bir şeydir.
Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, bazı şeylerde kötü olacaksınız. Ve bunların ne olduğunu bilmeniz gerekir. Genetik olarak matematik temelli hiçbir konuda başarılı olmaya meyilli değilim. Bunu öğrenmek benim için berbattı ama öğrendim. Ayrıca kendimi beslemek konusunda, sürekli ilgi salgılayan bir bebek kadar yetenekliyim. Bunu öğrenmek de önemliydi. Hepimiz neyi beceremediğimizi öğrenmeliyiz. Ve bunu hayatımızın ne kadar erken döneminde öğrenirsek o kadar iyi.
Yani bazı şeylerde kötüyüz. Bir de bir süre için harika olan ama birkaç yıl sonra getirisi azalmaya başlayan başka şeyler var. Dünyayı gezmek buna bir örnektir. Bir ton insanla ilişki yaşamak ya da sosyal medyada kendini sürekli teşhir etmek de bu başlığa örnek olarak verilebilir. Daha pek çok örnek var ve bir an durarak bu örnekleri sizler de kendi adınıza düşünün ve bu yazıyı okumaya sonra devam edin.
Hazırsak devam edelim..
Sınırlamalarınız önemlidir çünkü eninde sonunda bu gezegendeki zamanınızın sınırlı olduğunu ve bu nedenle onu en önemli şeylere harcamanız gerektiğini fark etmelisiniz. Bu, bir şeyi yapabiliyor olmanızın onu yapmanız gerektiği anlamına gelmediğini fark etmek demektir. Bu, bazı insanlardan hoşlanıyor olmanızın onlarla birlikte olmanız gerektiği anlamına gelmediğini fark etmek de demektir. Bu, her şeyin bir fırsat maliyeti olduğunu ve her şeye sahip olamayacağınızı fark etmek anlamına da gelir.
Bazı insanlar vardır ki ya başarısızlıklarını kabul etmeyi reddettikleri için ya da sınırlamalarının var olmadığına inanarak kendilerini kandırdıkları için sınırlamaları hissetmelerine asla izin vermezler. Bu insanlar İkinci Aşama’da takılıp kalırlar.
Mesela bunlar 38 yaşında olan, annesiyle yaşayan ve 15 yıl denedikten sonra hala para kazanamamış “seri girişimciler” olabilirler. Bunlar iki yıldır seçmelere katılmayan “hevesli aktörler” olabilir. Ya da bu insanlar her zaman köşede daha iyi birinin olduğuna dair içlerini kemiren bir his olduğu için uzun vadeli bir ilişkiye yerleşemeyen insanlardır. Bunlar, tüm başarısızlıklarını evrene olumsuzluk “salmak” ya da hayatlarındaki yükleri “temizlemek” için bir kenara iten insanlardır.
Bir noktada hepimiz kaçınılmaz olanı kabul etmeliyiz: hayat kısa, tüm hayallerimiz gerçekleşemez, bu yüzden en iyi şansa sahip olduğumuz şeyi dikkatlice seçmeli ve ona bağlı kalmalıyız.
Ancak İkinci Aşama’da sıkışıp kalan insanlar zamanlarının çoğunu bunun tam tersine kendilerini ikna ederek geçirirler. Sınırsız olduklarına inanmışlardır. Her şeyin üstesinden gelebileceklerine inanmaya meyilleri asla bitmez. Hayatları durmaksızın büyümek olduğundan ve tüm zamanları dünyada yükselmekle geçerken, diğer herkes onların sadece yerinde saydığını açıkça görebilir. Evet biliyorum. Oldukça acı verici bir durum.
Sağlıklı bireylerde İkinci Aşama ergenliğin ortalarından sonlarına doğru başlar ve kişinin 20’li yaşlarının ortalarından 30’lu yaşlarının ortalarına kadar sürer. İkinci Aşama’nın ötesinde kalan kişiler halk arasında “Peter Pan Sendromu “na sahip kişiler olarak adlandırılır- ebedi ergenler, her zaman kendilerini keşfederler ama hiçbir şey bulamazlar.
ÜÇÜNCÜ AŞAMA: BAĞLILIK
Kendi sınırlarınızı zorladığınızda ve sınırlarınızı bulduğunuzda (örneğin, atletizm, mutfak sanatları) veya belirli faaliyetlerin (örneğin, partilemek, video oyunlarına bağımlılığın) azalan getirilerini fark ettiğinizde, o zaman hem
a) sizin için gerçekten önemli olan hem de
b) berbat olmadığınız şeylerle baş başa kalırsınız. Artık dünyada bir yer edinme zamanı gelmiştir.
Üçüncü aşama, kişinin hayatının büyük konsolidasyonudur. Sizi tüketen ve geri tutan arkadaşlarınızı çıkarın. Akılsızca zaman kaybı olan aktiviteler ve hobiler dışarı atın. Yakın zamanda gerçekleşmeyeceği belli olan eski hayallerinizi bir kenara bırakın.
Sonra da en iyi olduğunuz ve sizin için en iyi olan şeylere odaklanın. Böylece hayatınızdaki en önemli ilişkileri ikiye ve hatta üç katına kadar yoğunlaştırabilirsiniz. İster dünyanın enerji krizi üzerinde çalışmak, ister dırdırcı bir dijital sanatçı olmak, ister beyin konusunda uzman olmak, isterse de bir sürü sümüklü, salyalı çocuğa sahip olmak olsun, hayattaki tek bir misyonun ederini ikiye katlarsınız. Her ne olursa olsun, Üçüncü Aşama bunu yaptığınız zamandır.
Üçüncü Aşama tamamen bu hayatta kendi potansiyelinizi en üst düzeye çıkarmakla ilgilidir. Her şey mirasınızı inşa etmekle ilgilidir. Öldüğünüzde arkanızda ne bırakacaksınız? İnsanlar sizi neyle hatırlayacak? Bu ister çığır açan bir çalışma, ister harika yeni bir ürün ya da sizi seven bir aile olsun, Üçüncü aşama dünyayı bulduğunuzdan biraz daha farklı bir şekilde bırakmakla ilgilidir.
Üçüncü Aşama, iki şey bir arada gerçekleştiğinde sona erer:
1) başarabileceğiniz başka bir şey kalmadığını hissettiğinizde ve
2) yaşlanıp yorulduğunuzda ve bütün gün kahve ya da rakı yudumlayıp bulmaca çözmeyi tercih ettiğinizi fark ettiğinizde.
“Normal” bireylerde Üçüncü Aşama genellikle 30’lu yaşlardan emeklilik yaşına ulaşana kadar sürer.
Üçüncü Aşama’ya takılan insanlar genellikle hırslarından ve sürekli daha fazlasını istemekten nasıl vazgeçeceklerini bilemedikleri için bunu yaparlar. Arzuladıkları güç ve etkiden vazgeçememeleri, zamanın doğal sakinleştirici etkilerine karşı koyar ve genellikle 70’li ve 80’li yaşlarına kadar hırslı ve aç kalırlar.
DÖRDÜNCÜ AŞAMA: MİRAS
İnsanlar Dördüncü Aşama’ya, yaklaşık yarım yüzyıllarını anlamlı ve önemli olduğuna inandıkları şeylere yatırım yaparak geçirmiş olarak gelirler. Harika şeyler yaptılar, çok çalıştılar, sahip oldukları her şeyi kazandılar, belki bir aile, bir hayır kurumu ya da bir iki siyasi veya kültürel devrim başlattılar ve şimdi işleri bitti. Enerjilerinin ve koşullarının artık amaçlarını daha fazla sürdürmelerine izin vermediği bir yaşa ulaştılar.
Bu durumda Dördüncü Aşama’nın amacı bir miras yaratmak değil, bu mirasın kişinin ölümünden sonra da devam etmesini sağlamak haline gelir.
Bu, (artık yetişkin olan) çocuklarını desteklemek, onlara danışmanlık yapmak ve onlar aracılığıyla yaşamak kadar basit bir şey olabilir. Projelerini ve çalışmalarını bir çırak veya çırağa devretmek anlamına gelebilir. Bu aynı zamanda artık tanımadıkları bir toplumda değerlerini korumak için siyasi olarak daha aktif olmak anlamına da gelebilir.
Pek çok insan dördüncü aşamaya geçerken zorlanır. Hayatlarına bir amaç katan onlarca yıllık kariyerlerinden emekli olmuşlardır ve önlerindeki yıllar artık anlamdan yoksun hissettirmektedir.
“Dördüncü Aşama” psikolojik açıdan önemlidir çünkü kişinin kendi ölümlülüğünün giderek artan gerçekliğini daha katlanılabilir hale getirir. İnsanlar olarak, hayatlarımızın bir anlamı olduğunu hissetmeye derin bir ihtiyaç duyarız. Sürekli aradığımız bu anlam, bu hayatın anlaşılmazlığına ve kendi ölümümüzün kaçınılmazlığına karşı tek psikolojik savunmamızdır. Bu anlamı kaybetmek ya da elimizden kayıp gitmesini izlemek ya da yavaş yavaş dünyanın sizi geride bıraktığını hissetmek, unutuluşun yüzüne bakmak ve sizi isteyerek tüketmesine izin vermektir.
Bu 4 AŞAMAYI NEDEN TARİF ETTİK? (Bireysel Başarı ve Anlam Arayışı Neden Önemli?)
Bu okumayı yapmanız, yaşamın birbirini takip eden her aşamasında gelişmeyi, mutluluğumuz ve refahımız üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmamızı sağlar.
Birinci Aşamada kişi mutlu olmak için tamamen başkalarının eylemlerine ve onayına bağımlıdır. Bu korkunç bir stratejidir çünkü diğer insanlar öngörülemez ve güvenilmezdir.
İkinci aşamada, kişi kendine bağımlı hale gelir, ancak mutlu olmak için hala dış başarılara bağımlıdır- para kazanmak, övgüler, zafer, fetihler vb. Bunlar diğer insanlara göre daha kontrol edilebilirdir, ancak uzun vadede hala çoğunlukla öngörülemezdir.
Üçüncü Aşama, İkinci Aşama boyunca dirençli ve değerli olduklarını kanıtlayan bir avuç ilişki ve çabaya dayanır. Bunlar daha güvenilirdir. Ve son olarak, Dördüncü Aşama sadece halihazırda başarmış olduklarımıza mümkün olduğunca uzun süre tutunmamızı gerektirir.
Sonraki her aşamada, mutluluk daha çok içsel, kontrol edilebilir değerlere ve sürekli değişen dış dünyanın dışsallıklarına daha az dayanır hale gelir.
AŞAMALAR ARASI ÇATIŞMA
Sanırım bu başlık altında düşünmenin ve düşündüklerini kendi hayatında gözlemlemenin en zor noktası da burasıdır.
Bakın, sonraki aşamalar önceki aşamaların yerini almaz. Onları aşarlar. Mesela ikinci aşamadaki insanlar hala sosyal onayı önemserler. (Hatta) sadece sosyal onaydan daha fazlasını önemserler. Üçüncü Aşama insanları hala sınırlarını test etmeyi önemserler. Sadece verdikleri sözlere daha fazla önem verirler.
Her aşama, kişinin yaşam önceliklerinin yeniden düzenlenmesini temsil eder. Bu nedenle, bir aşamadan diğerine geçildiğinde, kişinin arkadaşlıklarında ve ilişkilerinde genellikle bir çöküş yaşanır. Eğer siz İkinci Aşama’daysanız ve tüm arkadaşlarınız da İkinci Aşama’daysa ve birdenbire Üçüncü Aşama’ya yerleşir, bağlanır ve çalışmaya başlarsanız, ancak arkadaşlarınız hala İkinci Aşama’daysa, sizin değerleriniz ile onlarınki arasında üstesinden gelinmesi zor bir kopukluk olacaktır.
Genel olarak konuşursak, insanlar kendi aşamalarını çevrelerindeki herkese yansıtırlar. Birinci Aşama’daki insanlar başkalarını sosyal onay alma becerilerine göre değerlendirecektir. İkinci Aşama’daki insanlar başkalarını kendi sınırlarını zorlama ve yeni şeyler deneme becerilerine göre yargılar. Üçüncü Aşamadaki insanlar başkalarını taahhütlerine ve başarabildiklerine göre yargılar. Dördüncü aşamadaki insanlar başkalarını neyi savunduklarına ve ne için yaşamayı seçtiklerine göre yargılar.
Aslında bu kadar basit. Bunları bilirseniz etrafınızdaki çatışmaları tekrar yorumlayabilirsiniz. Belki de problem karşınızdaki insanın neleri nasıl yaptığında değil, hayatın hangi aşamasında olması ile alakalıdır. Hatta bu görüşü içeselleştirdikten sonra dinlemeniz gereken bir şarkı da önerebilirim. Sezen Aksu – Kaybolan Yıllar’ı bu anlattığım bilgiler doğrultusunda mı yazdı bilmiyorum ama (bence) anlattığı aşk hikayesi aslında bu 4 aşamalı sürecin en son noktasındaki olgunlukla yazmış. Evrensel gerçekler ile uyumlu ya da tutarlılık üreten her duygu, sanata dönüştüğü andan itibaren sonsuzdur. Ya da bir başka deyişle “klasik” olur.
TRAVMANIN DEĞERİ
Kişisel gelişim genellikle aptallıktan aydınlanmaya doğru, bolca neşe, papatya tarlalarında zıplama ve katılmak için çok fazla para ödediğiniz bir seminerde iki bin kişiye beşlik çakmayı içeren (!) pembe, çiçekli bir ilerleme olarak tasvir edilir.
Ancak gerçek şu ki, yaşam evreleri arasındaki geçişler genellikle travma veya kişinin hayatındaki aşırı olumsuz bir olay tarafından tetiklenir. Ölüme yakın bir deneyim. Boşanma. Başarısız bir sevgililik ya da sevilen birinin ölümü. Hatta bu aşamalardan habersiz insanların birbiri ile itiştiği siyasi çevre biz istemeden hepimizi etkiler..
Travma, geri adım atmamıza ve en derin motivasyonlarımızı ve kararlarımızı yeniden değerlendirmemize neden olur. Mutluluğun peşinden gitme stratejilerimizin gerçekten işe yarayıp yaramadığını düşünmemizi sağlar.
BİZİ SIKIŞTIRIP BIRAKAN ŞEY
Her aşamada aynı şey bizi takılı bırakır: kişisel yetersizlik duygusu.
İnsanlar Birinci Aşamada takılıp kalırlar çünkü her zaman bir şekilde kusurlu ve diğerlerinden farklı olduklarını hissederler, bu yüzden tüm çabalarını çevrelerindekilerin görmek istediklerine uymak için harcarlar. Ne kadar çok şey yaparlarsa yapsınlar, bunun asla yeterli olmadığını hissederler.
İkinci Aşama insanları sıkışıp kalırlar çünkü her zaman daha fazlasını yapmaları, daha iyi bir şeyler yapmaları, yeni ve heyecan verici bir şeyler yapmaları, bir şeyleri geliştirmeleri gerektiğini hissederler. Ancak ne kadar çok şey yaparlarsa yapsınlar, bunun asla yeterli olmadığını hissederler.
Üçüncü Aşama insanları, dünyada yeterince anlamlı bir etki yaratmadıklarını, kendilerini adadıkları belirli alanlarda bir etki yaratmadıklarını düşündükleri için takılıp kalırlar. Ancak ne kadar çok şey yaparlarsa yapsınlar, bunun asla yeterli olmadığını hissederler.
Hatta Dördüncü Aşama insanlarının, miraslarının kalıcı olmayacağı veya gelecek nesiller üzerinde önemli bir etki yaratmayacağı konusunda güvensiz hissettikleri için kendilerini sıkışmış hissettikleri bile iddia edilebilir. Miraslarına dört elle sarılırlar ve onu son nefeslerine kadar desteklerler. Ancak hiçbir zaman bunun yeterli olduğunu hissetmezler.
O halde her aşamadaki çözüm geriye doğrudur. Birinci Aşamanın ötesine geçmek için, hiçbir zaman herkes için yeterli olamayacağınızı kabul etmeli ve bu nedenle kendiniz için kararlar vermelisiniz.
İkinci Aşamanın ötesine geçmek için, hayal edebileceğiniz ve arzuladığınız her şeyi asla gerçekleştiremeyeceğinizi kabul etmeli ve bu nedenle en önemli şeye odaklanmalı ve kendinizi ona adamalısınız.
Üçüncü Aşamanın ötesine geçmek için, zaman ve enerjinin sınırlı olduğunu fark etmeli ve bu nedenle dikkatinizi, başlattığınız anlamlı projeleri başkalarının devralmasına yardımcı olmaya yeniden odaklamalısınız.
Dördüncü Aşamanın ötesine geçmek için, değişimin kaçınılmaz olduğunu ve ne kadar büyük ne kadar güçlü ne kadar anlamlı olursa olsun, bir kişinin etkisinin eninde sonunda dağılacağını anlamalısınız.
Siz kaçıncı aşamadasınız? Aşamanızı bulabiliyor musunuz? Bulamıyorsanız bunun sebebi ne olabilir?
Korkmayın. Hayat her şekilde devam edecek.
Psytify