Yerel Seçim Sonrası İlk Öngörüler
Bugüne kadar bu blog içerisinde içimden gelmeyerek yazı yazmadım. Sanırım bu yazı bağlamında artık emin değilim. Çünkü Türkiye’de siyaset geçer not almaktan çok uzak bir seviyede yaşamaya devam ediyor. Neyse başlayalım da belki o his geçer.
Bu yazıda öyle büyük detayları ya da stratejik arka kapı döngülerini ele almayacağım. Aklıma gelen fikirleri olabildiğince basit şekilde listeleyerek tarihe not düşme derdindeyim. İşlerin arka kapılarda nasıl tasarlandığı tarafımca malum, bundan emin olabilirsiniz ama bir blog üzerinde bunları yazmayı planlamıyorum. Çünkü farkındayım ki ben şu anda siyasetçi ya da gazeteci değilim. Sadece eğitimci kimliğimle bu analizi “nizami şekilde” yapmamın, ülkede bu işe baş koyan milyonlarca insanın çabasına rağmen “anda” kalamayan ve “enerji üretemeyen” bu sistemin değişmesi adına su taşıyamayacaktır. Neden mi böyle? Hep beraber bakalım.
Ara not: Bu ülkenin dertlerinin çözümü aslında oldukça basittir ve hepsi bilinir ama çözdürülmez. Ama siz gene de merak etmeyin; o kaçınılmaz gün geldiğinde teşhisi koyan tedaviyi de yapacaktır.
Seçin sonuçlarının anlaşılması adına bir iki neden saysan olmaz mıydı dememeniz için de şunları söyleyebilirim. On yıllardır devam eden klişe bütün hızıyla devam ediyor.Bu seçimin yerel seçim olması dolayısıyla yurtdışındaki Türk seçmenler oy kullanamadı. Bu durum AKP için oldukça büyük bir dezavantaj yarattı.
Buna ek olarak her fikirden yerel seçmenin sandığa gitmeye direnmesi, emeklilerin maaş temelli tepkisi, Fenerbahçe taraftarlarının sandığa Fenerbahçe forması giyerek gitmesi (yani bize yapılanları yapanlar ile izleyenler bizim için aynıdır! demesi), Yeniden Refah Partisinin inanç blokları üzerindeki birliği sarsması, bu sarsılmayı Orta Avrupa istihbarat kurumlarının “bir şekilde” hissetmesi ile (belki de – illa böyledir diyemem sadece aklıma geliyor) bu durumu desteklemesi ve son olarak da sandık güvenliğinin beklenmedik düzeyde disiplinli şekilde kontrol edilmesi (hayret..) gibi sebepler sayılabilir.
Bunlar bariz görünen veya yarı görünür sebepler olarak kategorilendirilebilir. Görülmeyen etkiler bazen bir ünlemde ve bazen de bir hayrette de olabilir ama bu noktalar bu yazının içerisinde yer almayacak. Şimdilik o detayları boş veriyoruz.
Kısaca AKP’ye seçmen mesajı ne oldu deseler; 31 Mart 2024 yerel seçim sonuçları, seçmenlerin iktidara sert bir tokat attığını ve “kendine gel, yaptığın yanlışları düzelt, enflasyonu düşür, geçim sıkıntısını hallet” mesajıdır diyebiliriz. Öfkeli seçmen, çökertilen değerleri, cumhuriyet kazanımlarını ve madden- manen yıpratılan kurumları da geri istiyor. Yargının, ordunun, güvenlik güçlerinin, eğitimin, diyanetin siyasetten arındırılmasını, yönetimde mevcut anayasa çizgisine dönülmesini ve dinle politikanın kesinlikle ayrılmasını talep ediyor.
AKP taraftarlarına samimi şekilde sormak isterim: Ekonomik problemlerin çözülmesini, beraberinde bu problemlere yol açan yanlış yönetimin de onarılmasını talep ediyor musunuz? Etmiyorsanız neden etmiyorsunuz? Ediyorum diyorsanız ne kadar etkili istediniz? Ya da nasıl bir sonuç almayı umuyorsunuz?
CHP’nin kazançları da oldukça bariz. Tabi seçimi CHP’nin tek başına ve kendi gücüyle kazandığını söylemeyi de doğru bulmuyorum. Aldığı oyların önemli bir bölümü, CHP’li olmayan ama CHP’den başka güveneceği bir adres bulamayan, Türkiye’nin geleceğinden kaygılı ve mağdur insanlardan geldi. Yani etkinin değil tepkinin oylarını aldılar. CHP’deki hızlı değişim, Çoğu CHP’liye göre artan kısa dönem performansı başka kaynaklarca tartışılsa da yeni-genç ve dinamik olarak “algılanan” liderin varlığı, diyalektik materyalizmin yarattığı sentez havası ve (gene bence göreceli) “ezildiğini söyleyenlerin tutarlı söylem ve hedefleri”, iktidar karşıtlarını CHP’de birleştirdi.
Aslında insanların başka çaresi de yoktu. Yanılmıyorsam şu anda ülkemizde 142 tane parti var ama parti değerleri, vizyonu ve misyonu gerçekten verimli şekilde çalışıyor diyebileceğim parti sayısı görünenler içerisinde vardır diyemiyorum. O kadar mı kötü? Evet bence o kadar kötü. Sistem sizi ana partilere zorla yönlendiriyor. Vatandaş olarak elinizden gelen ancak bu olabilir, herkes bilişsel kelepçe ile kilitlenmiş durumda.
Tabi ben sandığa gitmeyen seçmenin sebeplerinin de dikkate alınması gerektiğini ama ülkemizde böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceğini de bildiğimden o noktaya daha fazla yorum yapmıyorum. Şu ana kadar ki hikâye böyle gelmiş ve böyle gidiyor. Ama 142 (umarım parti sayımım doğrudur siz gene de kontrol ediniz) parti şu soruya cevap aramaya vakit ayırmalıdır: Modern ülkelerde seçmenler neden sandığa gitmiyor? Ya da eskiden giderlerken neden bir anda vaz geçme eğilimindeler?
Aslında umut iklimi ve fırtınası öylesine olumlu bir hava yarattı ki, CHP içindeki sorunları ve tartışmaları da hemen çözüverdi gibi “görünüyor”. Şimdi tıpkı iktidar gibi, gerçek muhalefetin tek adresi haline gelen CHP’nin de çok dikkatli ve ülke çıkarlarına paralel bir politikayı yörüngesine hemen oturtması gerekiyor. Peki yapabilir mi? Bence çok düşük ihtimal. Seçim gününden itibaren CHP içerisinde gelişen kadro yapılanmalarında CHP’li olma faktörünün parti üyeleri tarafından mevki takibi adına hızla aşındırıldığını görmekteyim. Liyakatin olmadığı yerde sonuç bellidir.
Peki bu neden böyle? Bence en önemli sebebi CHP yönetiminin kapalı kapılar ardında partinin kurucu aklı olarak Yüce Mustafa Kemal Atatürk’ü değil, “Milli Şef” İsmet İnönü’yü görmesi. Bu işler ciddidir, torunları petrol kuyusu takibi için ülkeyi bölmeye çalışan bir partiden milletvekili olan bir insanın mirasını sahiplenerek çözülemez.
Peki ya AKP’nin tutumu?
AKP’nin mesajı doğru okuduğunu, ancak kendi doğrularından vazgeçmeye niyeti olmadığını okuyorum. Bu durum bir noktada kendi kontrollerinde değil imajı yansıtıyor. Mesela böyle bir ortamda anayasa değişikliği gayret ve kararıyla, zaten çok gergin olan ortamı daha da gerilmesi oldukça bilinçli bir tavır. Oysa Türkiye’nin menfaatleri dindar görünümlü kindar, inatçı ve aklına eseni yapan değil, yanlışlarını düzeltmeye hazır, anayasa ve yasalara sadık, tüm milleti kucaklayan bir iktidarı işaret ediyor.
O iktidar çöken ekonomiye can suyu vererek önce tasarruftan başlayıp, sonra da dünya ölçeğinde ortalama 6 kat ucuza yapılması mümkün ama bizde asla o ölçekte fiyatlandırılamayan yeni büyük yatırımları durdurup, tarımı ve üretimi ayağa kaldıracak, gelecek odaklı – vizyoner tedbirleri hemen devreye sokmalıdır. Yapılabilir mi? Bence gene hayır. Bu “Hayır’ın” sebeplerini de burada yazmayı planlamıyorum. Dediğim gibi ben şu anda ne siyasetçiyim ne de gazeteci. Gerek yok.
Aslında konuşulacak daha çok konu var. AKP ve CHP dışındaki partiler büyük bir çöküş yaşadı. YRP ise kendi rüştünü genel seçimlerde tekrar ispat edebilir mi bunu zaman gösterecek. Deva ve Gelecek partilerinin bir önceki seçim sonuçları ile kıyaslanamayacak düzeyde oy kaybına uğramış olması ise beni hiç şaşırtmadı diyebilirim. Mesela 70.451 üyesi olan Gelecek Partisi, girdiği 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde 34.212 oy aldı… Dünyada örneği var mıdır bilmiyorum.
Bu noktada siyasetin koridorlarına girmeden (çünkü ben kendimi bölümüm olmasına rağmen siyaset bilimci değil, örgüt kuramcısı olarak görüyorum) yapılması gerekenleri gene oldukça kısa şekilde ana başlıklar şeklinde sizlerle paylaşarak tarihe not düşmek istiyorum. Yoksa yüzlerce program yapıldı ama hala bu ülkede proje partisi neden yok diyen analizci göremiyorum. Tartışmalar çok sığ.
Bu arada aşağıda yazacağım başlıklar özettir. Detaylarını gerçekleştirmek için onlarca farklı kuramdan yararlanabilecek kadrolara sahip olmak gerekir. Sakın ama sakın ben bu başlıkları zaten biliyorum diyerek kendi liyakat notunuzu ego tatmini için yükseltmeyin. Ülkenin bu hale gelmesinde yapamayacağı işleri yaparım zannedenlerin rolü çok büyük. Bir diğer problem de 3 gün kahramanlık yapanların 33 sene o 3 günlük kahramanlıklara sığınarak adam zannediliyor olması.
Boşuna değil vatanını en çok seven işini en iyi yapandır denmiyor. Mesela değişim yönetimi dediğimiz konu başlığının altında onlarca metodoloji vardır. Ama değişim yönetimi dediğiniz anda herkes biliyormuşçasına kafa sallar. Senden lider olur mu dediğin anda ayağa fırlayan çok insan gördüm ve görüyorum ama ülkedeki en büyük problem hala lider çıkartamamak olarak görülüyor. Bakın herkes yerine oturur, 3 gram bilginiz ve tecrübenizle sadece siz ayakta kalırsınız. Trajikomik ve gerçek.
Neyse alıştık artık, devam edelim. Sıfırdan bilindiği zannedilenleri ama hep verimsiz kullanılanları verimsiz kullanılırken düzeltilemeyenleri tekrar edelim.
Türkiye’nin Acil Çözmesi Gereken 5 Sorun ve Basit Öneriler
Hızla konuya girelim. Bu başlıkların her bir tanesi ayrı ayrı makale yazılması gereken başlıklardır. O yüzden özet olarak geçeceğim.
1. Devlet Planlama Teşkilatı
- Sorun: Plansız ve ihtiyaç dışı yatırımlar, sürdürülebilirlik problemleri, kaynak israfı ve kalkınmada dengesizlikler.
- Çözüm: Devlet Planlama Teşkilatı‘nın yeniden kurulması ve deneyimli bürokratlardan yararlanılması. Ama bir yandan da yeniden kurgulandığında da kapatılmadan önceki verimsiz haline benzememesi…
- Faydaları:
- Planlı ve ihtiyaçlara uygun kalkınma
- Kaynakların etkin kullanımı
- Bölgesel kalkınmada dengesizliklerin giderilmesi
- Yolsuzluk ve usulsüzlüklerin önlenmesi
- Detaylar:
- Uzun vadeli kalkınma planları hazırlamak ve uygulamak
- Kamu yatırımlarını koordine etmek
- Bölgesel kalkınmada dengesizlikleri gidermek
- Kaynakların etkin kullanımı için projeleri değerlendirmek
2. Yargı Reformu
- Sorun: Yargının siyasi etkilerden bağımsız olmaması, adil ve tarafsız işlev görmedeki eksiklikler.
- Çözüm: Yargının siyasi tercihlerden arındırılması ve yasaların emrettiği çizgide işlev görmesi için reform yapılması.
- Faydaları:
- Güçlü ve bağımsız bir yargı sistemi
- Hukuka güvenin artması
- Toplumsal barış ve istikrar
- Ekonomik istikrar tabanının sağlamlaştırılması
- Detaylar:
- Hâkim ve savcıların tarafsızlığını ve bağımsızlığını teminat altına almak
- Yargılama süreçlerini hızlandırmak ve şeffaf hale getirmek
- Hukuksal mevzuatı güncellemek ve modernleştirmek
- Yapay zekayı hızla süreç yönetiminde ele almak.
3. Mülteci Sorunu
- Sorun: 12 milyona yakın mültecinin Türkiye’de bulunmasının ekonomik ve demografik yapı üzerinde yarattığı baskı.
- Çözüm: Mültecilerin ülkelerine güvenli ve onurlu bir şekilde geri gönderilmesi için çalışmalar yapılması.
- Faydaları:
- Ekonomik yükün hafiflemesi
- Demografik yapının korunması
- Yerli halk ve mülteciler arasında gerilimlerin azalması
- Terör yatağı olmaya namzet nüfusların Türk kanına mal olmasının engellenmesi
- Genç nesillerde salgına dönüşmüş uyuşturucu ticaretinin lojistiğinin sekteye uğratılması
Detaylar:
- Mültecilerin ülkelerine geri dönüşünü teşvik etmek
- Geri dönüşleri güvenli ve onurlu bir şekilde gerçekleştirmek
- Mültecilere ülkelerinde entegrasyon ve geçici koruma statüsü imkanları pazarlıklarını akademik ekipleleri de kurgulayarak yönetmek.
4. Diyanet İşleri
- Sorun: Diyanetin sınırsız imkanlarının kullanımı ve özel vakıflara devlet yardımı konusunda şeffaflık eksikliği.
- Çözüm: Diyanet İşleri’nin faaliyetlerinin denetlenmesi ve şeffaf hale getirilmesi.
- Faydaları:
- Kamu kaynaklarının daha etkin kullanımı
- Din ve vicdan özgürlüğünün korunması
- Toplumsal barışa katkıda bulunma
- Detaylar:
- Diyanetin faaliyetlerini denetlemek ve şeffaf hale getirmek
- Din ve vicdan özgürlüğüne saygı gösteren bir yaklaşım benimsemek
- Diyanet İşleri’nin eğitim ve kültür alanındaki faaliyetlerini geliştirmek
- Diyanet çalışanlarının fikri ve vicdanı hür şekilde çalışabilmesini sağlamak.
- Yeni neslin küresel müesses nizam tarafından hedef haline getirildiği kurguları anlayabilecek ve bunları durdurabilecek, reformcu genç kadroların eğitilmesi.
5. Sosyal Yardım Sistemi
- Sorun: Mevcut sistemin üretime teşvik etmeme, tembelliğe ve tüketime teşvik etmesi.
- Çözüm: Sosyal yardım sisteminin gözden geçirilmesi ve üretime teşvik eden bir yapıya dönüştürülmesi.
- Faydaları:
- Fakirlik ve işsizlikle mücadelede daha etkin bir sistem
- Üretim ve istihdamın artması
- Ekonomik kalkınmaya katkıda bulunma
- Detaylar:
- Yardıma muhtaç kişilere sosyal ve ekonomik destek sağlamak
- Üretime teşvik eden programlar geliştirmek
- Mesleki eğitim ve beceri geliştirme kursları düzenlemek
- Girişimciliği teşvik etmek
Bakınız oldukça basit ve siyasetten bağımsız şekilde düşünürsek, şurada özetlediklerimi yapmak için yüzün üzerinde siyasi partinin kurulmasına gerek yoktu. Kurulan her parti onlarca kapasitesiz insanın kendini lider ya da siyasetçi oldum sandığı, her gün durmadan çay içilip hiçbir şey üretilmeyen alanlara dönüşmüş durumdadır. Sonuç? Çözümsüzlük…
Yerel seçim sonuçlarının ekonomiye yansımaları neler olabilir?
Bu aslında oldukça uzun bir cevabı olması gereken başlık. Burada da oldukça basit şekilde ana başlıkları ele alalım ve tarihe notumuzu düşelim. Yerel seçimlerin ekonomi üzerindeki etkileri, çeşitli faktörlere bağlı olarak değişkenlik gösterir. Olabilecek en temel anlatımla bu bölümü akılda kalması için basitleştirmeyi denedim.
1. Yeni Yönetimin Politikaları
- Yeni yönetimin ekonomi politikaları, piyasalarda güven oluşumu ve ekonomik büyümenin teşvik edilmesi açısından büyük önem taşır.
- Ekonomik istikrar ve sürdürülebilir bir büyüme için, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve yatırımcılara teşvikler sunulması önemlidir.
- Yeni yönetimin kamu mali disiplinine ve vergi politikalarına ilişkin yaklaşımı da yatırımcılar tarafından yakından takip edilecektir. Ve evet bakacakları yerlerden biri de yerel yönetimlerin yapacağı hamlelerdir. Dolayısıyla makro – mikro ekonomi arasındaki geçirgenlik, belediyelerce doğru temsil edilmelidir. Bu güne kadar bu geçirgenlik sıklıkla (özellikle vizyonsuzluk ve yolsuzluk yüzünden) başarılamamıştır.
2. Yabancı Yatırımlar
- Yabancı yatırımcılar, siyasi istikrar ve ekonomik politikaların öngörülebilirliği gibi unsurlara önem verir.
- İyi bir seçim sonucu, yabancı yatırımcıların Türkiye’ye olan güvenini artırabilir ve döviz kurlarında “bir miktar” istikrara yol açabilir.
- Yeni hükümetin ekonomi politikalarını belirlemesi ve uygulamaya başlaması zaman alacağından, kısa vadede belirsizlik devam edebilir. Bu durumda da yerel yönetimler ülkenin makro krizleri dolayısıyla hızla yerel seçim kazanan taraftan, “ekonomi yüzünden mağdur olduk “ söylemleri duyulmasına sebep olabilir. Az bekleyelim, ne demek istediğimi daha rahat göreceksiniz. Umarım Varlık fonunun tamamı ya da gururumuz olarak tanıtılan küresel markalarımız elden çıkmaz.
3. Kamu Harcamaları
- Yeni yönetimler, genellikle kamu harcamalarını kısarak tasarruf yapmayı hedefler. Türkiye’de ise tam tersidir. Acı ama gerçek.
- Bu durum, doğru yönetilirse, kısa vadede ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir, ancak bu bile “uzun vadede” enflasyonu düşürmeye ve mali disiplini sağlamaya katkıda bulunabilir.
- Kamu harcamalarının etkin ve verimli bir şekilde yapılması, ekonomik kalkınma açısından önemlidir. Benzer şekilde yerel yönetimlerin harcamaları da ekstra az kaynaklar üzerinden yürütüleceğinden harcamaları yapacak ekiplerin etik değerleri ve teknik bilgisi büyük önem kazanacaktır. Ülkemizde bu tip kadroların zaten azınlıkta işlerini görmeye çalışırken yıllardır özellikle kısırlaştırıldığı da unutulmamalıdır.
4. Tarım, Hayvancılık ve Üretim
- Tarım ve hayvancılık üretimin desteklenmesi, Türkiye gibi bir ülkede ekonomik büyümeyi etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. Aslına bakarsanız bence şu an en önemli faktördür.
- Yeni yönetimin tarım ve hayvancılık üretimi destekleme söylemi, ekonomik büyümeyi artırabilir. Aslında bizim gibi bir ülkede ülkeyi farklı bir refah bandına çıkartabilir.
- Tarımsal altyapı yatırımları ve çiftçiye sağlanacak destekler, enflasyonu düşürücü etki yaratabilir ve üretimi teşvik ederek cari açığı azaltabilir. Tabi bu esnada küresel tarım mafyası bu tip değişikliklerin gerçekleştirilmemesi için elinden geleni yapacaktır. Bugüne kadar etkili oldular. Halbuki bu konuda Türkiye’nin elinde benzersiz ar-ge bulunduğunu söyleyebilirim. Bakalım…
- Bu konuda milli seferberlik yürütecek bir çalışma biçimi öngörülmelidir. Bunun haricinde başarı şansı yüzde 0’dır.
5. Bölgesel Kalkınma
- Yerel yönetimler, bölgesel kalkınma planları ve yatırımları aracılığıyla ekonomiyi canlandırmada önemli bir rol oynar.
- Yeni yönetimlerin bölgesel kalkınmaya yönelik vizyonu ve projeleri, yatırımları teşvik edebilir ve yeni iş imkanları yaratabilir. Her bölgenin kalkınma yıldızı olacak konusu doğru seçilmeli ve gerekirse yerel yönetimlerden bağımsız şekilde düzenlenmelidir. Yerel yönetimlerin neredeyse tamamı nepotizm, kabilecilik (mikro – etnik milliyetçilik), kronizm ve inanç ayrımcılığı gibi farklı kayırmacılık tipleri tarafından bölünmekte ya da verimsizleştirilmektedir. Aynı durum TBMM için de geçerlidir.
- Bölgesel eşitsizliklerin giderilmesi ve tüm bölgelerin kalkınması, ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği açısından önemlidir. Bu esnada merkezi düzenlemenin yerel yönetimlerle uyumlu çalışması önemlidir. Günümüz şartlarında bu uyumun sağlanması zordur. Bununla birlikte, makro projeler ile mezo projelerin denge içinde olması da kültürel / siyasi erozyonun başkaca tipleri dolayısıyla (bu noktayı başka bir yazıda ele alacağım) artık neredeyse imkansızlaşmıştır. Büyük ölçekli projeler genellikle ekonomik büyümeyi hızlandırabilir ve altyapıyı geliştirebilirken, mezo projeler daha yerel ihtiyaçlara ve sosyal yapılara odaklanarak daha sürdürülebilir bir kalkınma sağlar. Bu dengeyi sağlamak için, merkezi düzenlemenin ve yerel yönetimlerin işbirliği içinde çalışması gerekmektedir. Mesela son yerel seçim sonuçlarına baktığınızda siz bunu mümkün görüyor musunuz?
Genel Değerlendirme:
Yatırımcılar, yeni yönetimin politikalarını yakından takip edecek ve piyasalar üzerindeki etkilerini değerlendireceklerdir. Ekonomik istikrar ve sürdürülebilir bir büyüme için, yeni yönetimin sağlam bir ekonomi programı uygulaması ve tüm paydaşlarla iş birliği yapması önemlidir. İş birliği kanalları tıkandığı anda başka merkezler o boşlukları doldurmak için hazır şekilde beklemektedir.
Seçim sonuçları toplumsal açıdan ne gibi değişiklikleri getirecek?
Kutuplaşma ve Uzlaşı
Seçim sonuçlarının kutuplaşmayı azaltıp azaltmayacağı ve toplumsal uzlaşı arayışlarını güçlendirip güçlendirmeyeceği önemli bir sorudur. Her ne kadar bir parti veya bir kaç aday net bir zafer elde etmiş olsa da, seçim sonuçları genellikle farklı siyasi görüşlere sahip olan kesimlerin temsil edildiği bir meclis veya yönetim oluşturur. Bu durum, (normal şartlarda) farklı toplumsal kesimler arasında diyalog ve işbirliğini teşvik edebilir. Özellikle seçim kampanyaları boyunca ortaya çıkan farklı görüşlerin, seçim sonrası uzlaşıya dönüşmesi önemlidir. Sizce bu uzlaşı nepotism, kronizm, kabilecilik ve teolojik dışlamacılık bu kadar yaygınken yaratılabilir mi?
Demokrasi Algısı
Seçimlerin adil ve özgür bir şekilde gerçekleşmesi, demokrasinin temel taşıdır. Bu sayede toplum, hükümete ve siyasi sisteme olan güvenini artırır, demokratik süreçlere daha fazla katılır ve aktif bir şekilde siyasete ilgi gösterir. Lakin, bu güvenin korunması ve güçlendirilmesi için sadece seçimlerin değil, seçim sonrası süreçlerin de adil ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi hayati önem taşır.
Maalesef, ülkemizde bu durum uzun süredir en önemli problemlerden biri olarak karşımıza çıkmakta. Demokrasi algısı sadece bir süreç değil, aynı zamanda bir sonuçtur. Ülkemizde ise hem seçim öncesi hem de seçim sonrası süreçler birçok açıdan sorunludur.
Bu sorunların başında siyasete giren insan kaynağının niteliksizliği gelmektedir. Siyasi partilerde nepotizm ve kronizm gibi olgular yaygındır. Bu durum, liyakat sahibi ve vizyoner insanların siyasete girmesini engellerken, niteliksiz ve beceriksiz kişilerin önünü açmaktadır. Sonuç olarak, siyasi arenada vasıfsız ve problem çözme yeteneğinden yoksun kişiler çoğunlukta olmaktadır.
Bu durum, birçok olumsuz sonuca yol açmaktadır. Niteliksiz siyasetçiler, ülkenin gerçek sorunlarını ve ihtiyaçlarını anlayamamakta ve çözüm üretememektedir. Alınan kararlar genellikle popülizme dayalı olmakta ve uzun vadeli bir planlama yapılmamaktadır. Bu durum, ülkenin kalkınmasını ve gelişmesini engellemektedir.
Ayrıca, niteliksiz siyasetçiler, yolsuzluk ve rüşvete daha açıktır. Kamu kaynaklarının etkin ve adil bir şekilde kullanılmaması, toplumda büyük bir hoşnutsuzluk yaratmaktadır.
Toplumsal Beklentiler
Seçim sonuçlarıyla birlikte yükselen toplumsal beklentiler, her seçim sonrası olduğu gibi bu sefer de kaçınılmaz bir durum olacak. Seçim kampanyaları boyunca verilen sözler ve vaatler, halk arasında doğal olarak belli bir beklenti yaratmakta. Bu nedenle yeni yönetimin, seçim sonrası dönemde bu beklentileri karşılayabilme kapasitesi büyük önem taşımakta.
Ancak, Türkiye’deki siyasi iklim ve geçmiş deneyimler göz önüne alındığında, bu beklentilerin ne kadarının karşılanabileceği konusunda haklı bir endişe duymak mümkün. Bir önceki cevabımda da değindiğim gibi, siyasete giren insan kaynağının niteliksizliği ve liyakat eksikliği, önemli bir problemdir. Bu durum, vaatlerin gerçekçi bir temele oturmadığını ve uygulamaya geçirilebilirliklerinin zayıf olduğunu göstermekte.
Ayrıca, yerel yönetimlerde sıklıkla rastlanan partizanlık ve yolsuzluk gibi sorunlar da toplumsal beklentilerin karşılanma ihtimalini düşürmektedir. Kadroların liyakat yerine siyasi bağlantılara göre belirlendiği ve kamu kaynaklarının etkin bir şekilde kullanılmadığı bir ortamda, halkın ihtiyaçlarının ve taleplerinin göz ardı edilmesi riski yüksektir.
Tüm bu nedenlerden dolayı, yeni yönetimden mucizevi çözümler beklemek yerine, gerçekçi bir bakış açısına sahip olmak ve adımları dikkatle takip etmek daha doğru olacaktır. Yeni yerel yönetimlerin, şeffaf ve hesap verebilir bir şekilde çalışması, halkla açık ve net bir iletişim kurması ve vaatlerini yerine getirmek için somut adımlar atması oldukça önemli. Tabi bunu kaç yeni yerel yönetim başaracak her beraber izleyeceğiz.
Ancak, geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, bu beklentilerin tam olarak karşılanma ihtimalinin düşük olduğunu da göz önünde bulundurmak gerekir. Bu nedenle, halkın bilinçli ve aktif bir şekilde siyaseti takip etmesi, taleplerini ve ihtiyaçlarını dile getirmesi ve demokratik haklarını kullanması büyük önem taşımaktadır. Bu noktada devletin çabalarının oldukça eksik olduğunu da gözlemlemekteyim. Nasıl mı? Bir tane de değil, onlarca eksiklik var. Zamanında hem nepotizm hem kronizm hem kabilecilik hem de teolojik ayrımcılık temelinde hatalı personeller özel nitelikli saha personeli olarak “kurgulanmış”. Tüm anlattıklarım içerisinde ayıklaması en zor kısım bu.
Sosyal Politika Değişiklikleri
Seçim sonuçlarıyla birlikte sosyal politika değişikliklerinin gündeme gelmesi de muhtemeldir. Özellikle seçim sürecinde vaat edilen sosyal yardım sistemlerinin gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi, toplumun farklı kesimlerini etkileyebilir. Bu değişikliklerin toplumsal dayanışmayı güçlendirici veya zayıflatıcı etkileri olabilir. Bu nedenle, yeni yönetimin sosyal politika alanındaki adımları ve politikaları, toplumsal etkileri açısından dikkatle değerlendirilmelidir.
Öncelikle, yerel yönetimlerin sosyal yardım sistemlerinin gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi gündeme gelebilir. Seçim sürecinde vaat edilen sosyal yardım sistemlerinin etkinliği ve adil bir şekilde dağıtılması, toplumsal adalet ve dayanışma açısından önemlidir. Yerel yönetimler, bu konuda yeni politikalar geliştirerek, daha kapsamlı ve etkin bir sosyal yardım sistemi oluşturabilirler. Burada asıl mesele politika geliştirmeyi istemek ile alakalıdır. Politika geliştirilmesini engelleyen çeşitli etkenlerin bulunduğu asla unutulmamalıdır.
Ayrıca, yerel yönetimlerin sağlık hizmetleri, eğitim ve kültürel faaliyetler gibi sosyal alanlarda yapacakları yatırımlar da toplumsal dayanışmayı güçlendirebilir. Özellikle dezavantajlı grupların ihtiyaçlarını karşılayacak sağlık merkezleri, okullar ve kültür merkezleri kurulması, toplumsal eşitlik ve adalet açısından önemli adımlar olabilir.
Bununla birlikte, yerel yönetimlerin işsizlikle mücadele, iş ve meslek edindirme programları gibi istihdam politikaları da toplumsal dayanışmayı güçlendirebilir. Yerel yönetimler, işsizlik sorununu çözmek için yerel iş imkanlarını artıracak ve meslek edindirme programları düzenleyerek, dezavantajlı grupların ekonomik durumunu iyileştirebilirler. Ama bu tip bir çalışma milli eğitim sistemi yeniden kurgulandırılmadan başarılabilir mi? Sanmıyorum. Tabi onlarca farklı proje geliştirilebilir ama bunlardan şu anda bahsetmenin anlamı olmadığına inanıyorum. Zamanı gelince konuşulur.
2024 Yerel Seçimi – Dış Politika İlişkisi
Son seçim sonuçlarının Türkiye’nin dış politikasında bazı değişikliklere yol açması oldukça mümkündür. Yeni yönetimin uluslararası alandaki öncelikleri ve diğer ülkelerle kurmak istediği ilişkiler, Türkiye’nin dış politikasının gidişatını belirleyecek en önemli faktörler olacaktır. Bu nedenle, seçim sonuçlarının dış politikadaki olası etkilerini dikkatle takip etmek büyük önem taşımaktadır.
Göç başlığı altında yerel yönetimlerde ortaya çıkan ve Türk varlığını doğrudan tehdit eden süreç, yeni yönetimi de doğrudan etkileyecektir. Türkiye’nin bu sorunun çözümü için Suriye ile yeni anlaşmalara ihtiyacı olduğu açıktır. Yerel yönetimlerin ve ekonomik süreçlerin düzelmesi için bu boğumun çözülmesi şarttır. Özellikle sınır belediyeleri olmak üzere tüm yerel yönetimler için bu durum kritik önem taşımaktadır.
Suriye ile ortak bir yol bulunmaması, birçok soru işaretine yol açmaktadır. Bölgedeki istikrar ve güvenlik için Türkiye ve Suriye’nin iş birliği yapması oldukça önemlidir. Bu iş birliği, göç sorununa çözüm bulmak, terörle mücadele etmek ve bölgesel kalkınmayı teşvik etmek için gereklidir.
Yeni yönetimin Suriye ile ilişkileri nasıl ele alacağı ve bu konuda hangi adımları atacağı merak konusudur. Görüşmelerin yeniden başlaması ve iki ülke arasında normalleşmenin sağlanması bölgeye barış ve istikrar getirecektir.
Seçim Sonuçlarının Kamu Bürokrasisine Yansımaları
Merkezi İdarede Değişim Beklentisi:
Yerel seçimlerde iktidarın aldığı oyların azalması, merkezi idarede de bir değişim beklentisini beraberinde getirdi. Bu değişim, kamu bürokrasisinde de bazı yansımalara neden olabilir.
Olası (?) Değişimler
Siyasi Baskıların Azalması: Yeni yönetim, bürokrasinin siyasi baskılardan daha az etkilenmesini sağlayabilir. Liyakat ve uzmanlık kriterlerinin ön plana çıkarılması, kamu hizmetlerinin daha etkin ve verimli sunulmasına katkıda bulunabilir. Tabi bana sorarsanız bu gerçekleşmeyecek. Artık çok geç.
Bürokratik Yapılanmada Değişiklikler: Kamu bürokrasisinin hantallığı ve işleyişindeki aksaklıklar uzun süredir eleştirilen konular arasında. Yeni yönetim, bürokratik yapıyı daha şeffaf, hesap verebilir ve halka yakın bir hale getirmeye yönelik adımlar atabilir. Tabi bunun için yeni kadrolar gerekir. Bu noktada da görevden almalar ve yeni atamalar nasıl yapılabilir?
Görevden Almalar ve Atamalar: Seçim sonuçları, bazı bürokratların görevden alınmasına ve yeni atamalar yapılmasına yol açabilir. Özellikle iktidara yakın isimlerin yerine liyakat sahibi kişilerin atanması, kamuoyunda olumlu bir algı yaratabilir. Bu en olası durumdur fakat eski kadroların liderlerini görevden alsanız da bürokrasinin alışkanlıkları öyle 1-2 yılda değişemez. Zor. Şu anda tüm ülkede seçimde çalışanların belediyelerde iş başvurusu yaptığını görmekteyiz. Yani yeniden 3 gün kahramanlık, 33 yıl şan şöhret isteyenler sadece devlet kadrolarında değil, belediyelerde de aynı isteği yinelemektedir. Ülkemizde tabandan tavana aynı tipte yıpranmışlık mevcut.
Dikkat Edilmesi Gerekenler
Benim için bu yazıdaki en önemli durum bu iki maddedir. Böbrek hastaları çok iyi bilirler. Bir nefroloğun başarısı, böbreğin yıpranma payı ile doğru orantılıdır. Çok yıpranmışsa elde avuçta olanlar bellidir. Benzer bir şekilde şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hangi organı gerçekten sağlıklıdır?
Dolayısıyla da bir tedavi süreci içerisinde elinizde iki faktörün sağlam olması gerekir:
Kurumsal Hafızanın Korunması
Bürokrasinin kurumsal hafızasının korunması ve tecrübeli personelin kaybedilmemesi önemlidir. Görevden almalar ve atamalar yaparken liyakat ve uzmanlık kriterlerinin göz önünde bulundurulması gerekir. Tabi liyakat araması gereken insanların liyakat tanımı yapamıyor oluşu moral bozucu. Bu konuda sorduğum sorulara cevap alamıyor oluşum sahada beni her seferinde derin biz hüzne yönlendiriyor. Bakınız:
Liyakat:
- Liyakat, bir görevi layıkıyla yerine getirebilmek için gerekli olan bilgi, beceri ve deneyime sahip olmaktır.
- Liyakat sahibi kişiler, yaptıkları işe hakimdir ve görevlerini en iyi şekilde yerine getirirler.
- Liyakat, adil ve şeffaf bir yönetim için de gereklidir.
Maalesef, Türkiye’de liyakat sisteminin zayıf olduğu bir durum söz konusudur.
- Görevden almalar ve atamalar siyasi kriterlere göre yapılmaktadır.
- Liyakat sahibi kişiler yerine, siyasi bağlantıları olan kişiler tercih edilmektedir.
- Bu durum, bürokrasinin zayıflamasına ve kamu hizmetlerinin aksamasına neden olmaktadır.
- Kalan tek tük fikri hür, vicdanı hür Türk evladı kendi çabalarıyla direnmektedir.
Siyasi Tarafsızlığın Sağlanması
Kamu bürokrasisinin siyasi tarafsızlığını koruması ve tüm siyasi partilere eşit mesafede durması önemlidir. Yeni yönetim, yerel yönetimlerle uyumu artırmak adına bürokrasiyi siyasi çekişmelerden uzak tutmalıdır. O gün bugündür. Eskiden listelenmezdi fakat artık bu başlığın TSK için de değerlendirilmesi aciliyettir. Yani kamu kurumları bırakın tüm siyasi partileri ya da yerel yönetimleri, kendi kurumları arasında da hakkaniyet esasını küresel standartlarla uyumlu hale getirmek zorundadır. Siyasi tarafsızlık, devletin kendi kurumları arasında da uygulanmalıdır. Ama bizde hayati konularda, kan bedeli yaratabilecek ve kutsalımız diyeceğimiz bir başlıkta bile sebebi anlaşılamaz şekilde TSK’yı engellenmektedir.
Mesela, TSK için dışarıdan doktor temin etmenin eksikliklerini günlük siyasetten bağımsız şekilde göz önünde bulundurmak önemli. Bir ordu için sağlık hizmetlerini tam anlamıyla sağlamak, sadece dışarıdan doktor getirerek mümkün de-ğil-dir. Bu nedenle, iç kaynaklara yatırım yapmak ve askeri tıp alanında yetişmiş personel yetiştirmek daha uzun vadeli ve sürdürülebilir bir çözüm olarak hızla ele alınmalıdır. Yerel yönetimlerin kadrolarında bulunan sağlık personelleri de bu boşluğu düzeltmek için hızla ek eğitimlere tabi tutulabilir.
Diğer yandan, NATO ve diğer ülkelerdeki askeri sağlık sistemlerinin varlığı da dikkate alınmalı. Bu ülkeler, kendi askeri doktorlarını yetiştirerek ve askeri sağlık sistemlerini güçlendirerek bağımsızlıklarını korumaktadırlar. Türkiye gibi sürekli operasyonlar yapan ve stratejik bir konuma sahip bir ülke için askeri tıp altyapısının güçlendirilmesi elzemdir. Lojistik destek, operasyonların başarılı bir şekilde yürütülmesi için kritik öneme sahiptir.
Örgütsel ve örgütler arası adalet, işyerinde çalışanların adil muamele görüp görmediklerinin belirlenmesi ve bunun diğer değişkenleri nasıl etkilediğinin değerlendirilmesiyle ilgili bir süreçtir. Bir de az önce verdiğim örnek üzerinden farklı kurumlar arası ilişiği de tekrar düşünmenizi ve başkaca örnekleri gözünüzün önüne getirmenizi rica ediyorum.
Peki, Örgütsel adalet neden önemlidir?
- Çalışanlarda motivasyon ve performans artışı sağlar.
- Birlik duygusu ve örgütsel bağlılık artar.
- Çalışanlara değer verildiği algısı oluşur.
- Çalışan hırsızlığı ve işten ayrılma gibi olumsuzlukları önler.
Örgütsel adaletin üç boyutu
Dağıtımsal adalet
Dağıtımsal adalet, örgüt içerisindeki kazanımların personel tarafından adil olarak algılanması ve bu kazanımların belirli davranışlar sonucunda belirli ödüllere ulaşmanın garantilenmesi anlamına gelir. Bu kavram, işlem sürecinden ziyade uygulanan işlemlerin sonuçlarına odaklanır ve bu sonuçların ne ölçüde adil olduğunu sorgular.
Dağıtımsal adalet, farklı çalışanlara farklı, benzer çalışanlara ise benzer davranılması gerektiğini savunur. Davranışlar, ahlaki ve nesnel ölçütlere dayandırılmalıdır. Bu adalet anlayışı, eşitlik ilkesinden türemiştir ve eşit çaba eşit sonuç getirmelidir felsefesini benimser. Çalışanlar, davranışları sonucunda elde ettikleri kazanımların adil olduğunu algıladıklarında, eşitliğin sağlandığına inanırlar. Ancak, eşitsizlik algısı performansı azaltabilir ve hatta işe olan isteksizliği artırarak iş değişikliklerine yol açabilir.
Dağıtımsal adalette, personelin zekâsı, eğitimi, deneyimi, yeteneği, yaşı, etnik kökeni, kıdemi, cinsiyeti, sosyal statüsü ve çabaları gibi faktörler önemlidir. Adaletin sağlanması için bir eşitlik kuralının kullanılması gerekmektedir. Farklı durumlar ve farklı örgütsel amaçlar, belirli dağıtım kurallarının öne çıkmasına veya kullanılmasına neden olabilir. Ancak, tüm dağıtım standartları, dağıtım adaletinin sağlanmasını amaçlar ve farklı kuralları kullanarak bunu gerçekleştirmeye çalışır.
Örgütsel adalette ödül, terfi ve ücretlerin adil dağıtılması en önemli noktadır.
Süreçsel adalet
Bu kavram, alınan kararların sonuçlarına değil, bu kararların nasıl alındığına odaklanır. Adil bir süreç, adil bir sonuca ulaşma olasılığını artırır ve çalışanların örgütsel adalete olan güvenini sağlar. Bu önemli ilke, kamu kurumlarında da son derece kritik bir rol oynar. Kamu kurumları, halka hizmet etmekle yükümlüdür ve bu hizmeti adil ve şeffaf bir şekilde sunmak zorundadır. Süreç adaleti, kamu kurumlarının bu yükümlülüğünü yerine getirmesine yardımcı olur.
Süreç adaletinin sağlanması, kamu kurumlarında birçok fayda sağlar. Öncelikle, çalışanlarda güven ve motivasyon artışına neden olur. Şeffaflığı ve tarafsızlığı teşvik eder, böylece kurumsal bağlılık ve aidiyet duygusunu güçlendirir. Ayrıca, hatalı kararların ve ayrımcılığın önüne geçilmesine yardımcı olur, bu da kurumun etkinliğini ve güvenilirliğini artırır.
- Süreç adaletinin sağlanması için kamu kurumlarında aşağıdaki ilkelerin titizlikle uygulanması gerekmektedir:
- Karar alma süreçleri şeffaf ve açık olmalıdır.
- Tüm çalışanlara eşit davranılmalı ve ayrımcılık yapılmamalıdır.
- Personele itiraz etme ve görüşlerini bildirme hakkı tanınmalıdır.
- Alınan kararların gerekçeleri açıklanmalıdır.
- Kurallara ve prosedürlere uyulmalıdır.
- Bu ilkelerin uygulanması, kamu kurumlarında süreç adaletinin sağlanmasına ve çalışanların adalet algısının güçlenmesine katkıda bulunur. Bu da kurumsal verimliliğin ve performansın artmasına yardımcı olur.
Süreç adaletinde karar verme ve kuralların adil ve şeffaf olması ana konudur.
Etkileşimsel adalet
Etkileşimsel adalet, yönetimin dağıtımsal kararlarının alınma süreçlerini ve bu kararların personel ile iletişimini içeren bir adalet boyutudur. Bu adalet boyutu, çalışanlara değer verilmesi ve saygı duyulması ile ilişkilendirilir ve adalet algısının oluşması için bu durumun doğru bir şekilde aktarılmasını gerektirir. İletişim, etkileşimsel adaletin temel bir bileşeni olarak kabul edilir.
Kamu kurumlarında örgütsel adaletin tesis edilmesi için tarafsızlık ilkesi hayati öneme sahiptir. Çalışanların kendilerine yeterince adil davranıldığını hissetmeleri önemlidir. Bu noktada, karar alma süreçlerine ilişkin aşamaların gerekçelerinin ve mantığının anlaşılması, personelin ikna olmasını ve adalet algısının oluşmasını sağlar. Örgütü ilgilendiren kararlar üzerine istişarede bulunmak, iletişim kurarken nazik, anlaşılır ve açık sözlü olmak da etkileşimsel adaletin sağlanmasında önemli bir rol oynar. Ayrıca, karar alırken tüm personelin haklarını eşit biçimde önemsemek ve kararların neden ve nasıl alındığına dair açıklamalar yapmak da çalışanların adalet algısını güçlendirir.
Yönetimin, süreç boyunca önyargılardan ayrışması ve hassasiyet göstermesi, çalışanların örgüt içerisinde kişisel çıkarlarının yeterince gözetildiğine inanmalarını sağlar. Bu sayede, etkileşimsel adaletin tesis edilmesi ve çalışanların örgütte adalet algısının oluşması sağlanabilir.
Yani aslında Etkileşimsel adalet çalışanlara saygılı ve dürüst davranılması ile ilgilidir.
Özetlemek gerekirse, Kamu kurumlarında örgütsel adaletin “acil” tesisi için:
- Tarafsızlık ilkesi gözetilmeli.
- Liyakat sistemi uygulanmalı.
- Şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlanmalı.
- Çalışanlarla iletişim açık ve dürüst olmalı.
- Geri bildirim mekanizmaları geliştirilmeli.
Ek Olası Değişimler
Bu noktada belirtmeliyim ki adalet sağlanmadan aşağıdaki başlıkların hayata geçirilmesi mümkündür ama başarı elde edilmesi imkansızdır.
- Kamu Görevlilerine Yönelik Eğitim ve Geliştirme Programları: Yeni yönetim, kamu görevlilerinin bilgi ve becerilerini geliştirmeye yönelik eğitim ve geliştirme programları düzenleyebilir. Bu sayede, bürokrasinin daha modern ve yenilikçi bir yapıya kavuşması sağlanabilir.
- Yeni Teknolojilerin Kullanımı: Yeni yönetim, kamu bürokrasisinde yeni teknolojilerin kullanımını teşvik edebilir. Bu sayede, kamu hizmetlerinin daha hızlı ve kolay bir şekilde sunulması mümkün olabilir. Yapay zekâ yadsınamaz. Yadsıyan devletler yıkılacaktır. Bu kadar basit. Yeni personel alımları yüksek nitelikli personeller için yapılmalıdır. Emeklilik sistemi de çökmesi için bekleyen bir bomba olarak kucağımızdadır.
- Vatandaş Memnuniyetinin Arttırılması: Yeni yönetim-ler, kamu bürokrasisini vatandaş odaklı bir hale getirmeye yönelik adımlar atabilir. Bu sayede, vatandaşların kamu hizmetlerinden daha fazla memnun kalması sağlanabilir. Bu memnuniyetin standartları da aslında evrensel olarak bellidir. O evrensel yolları bilmemek ayıp değildir ama bilenleri engellemek vatana ihanettir.
Yani kısaca çalışanların beklentilerinin karşılanması, hakkaniyetli bir çalışma ortamının sağlanması, adil dağıtımın gerçekleştirilmesi ve karar alma süreçlerinde tarafsız bir iletişimin olması, örgütsel adalet algısını güçlendirir. Özellikle görev dağılımı, atama, terfi ve ödül-ceza gibi konularda yaşanabilecek adaletsizlik algısı, çalışanların tepkisine neden olabilir. Bu tür adaletsizlikler, çalışanların adalet arayışına yönlendirir veya son çare olarak işten ayrılma niyetini ortaya çıkarır.
Örgütsel adalet, dağıtım ve tarafsızlık açısından yüksek düzeyde bağlılık oluştururken, farklı muameleye maruz kalma algısı ve eşitsizliklerin olduğu bir ortam, bağlılığı önemli ölçüde zayıflatabilir. Bu nedenle, örgütsel adalet son yıllarda hem özel sektörde hem de kamu kurumlarında önemli bir araştırma konusu haline gelmiştir.
Kamu kurumlarında, örgütsel adalet sadece çalışanları değil, aynı zamanda Anayasa ile güvence altına alınmış ve 657 sayılı yasada belirtilen hükümlerle kendine uygulama alanı bulmuştur. Bu bağlamda, tarafsızlık ilkesi, amir-memur ilişkisinde ve memurların vatandaşlarla olan ilişkilerinde geçerlidir. Tarafsızlık ilkesinin doğru bir şekilde uygulanabilmesi için amirlerin maiyetindeki memurlara tarafsız ve adil davranması gerekmektedir. Amirler, ayrımcılık yapamaz ve adil davranmak zorundadırlar. Bu şekilde, çalışanların tarafsız davranmalarına yönelik yükümlülükleri, kamu kurumlarında örgütsel adalet algısını oluşturur. Adaletin sağlandığına yönelik bir algı, çalışan performansını ve iş verimini olumlu yönde etkiler.
Ancak, önemli olan adaletin sadece yazılı kurallarla sağlanması değil, aynı zamanda uygulanması ve içselleştirilmesidir. Adalet konusu her çalışan veya amir tarafından farklı algılanabilir ve uygulanabilir. Örgüt içinde oluşan kültürde adalet algısının ne kadar olduğu, tüm çalışanlara ve yeni başlayanlara sirayet eder. Bu nedenle, adalet algısının sağlanması uzun bir süreç gerektirir.
Kamu kurumlarında örgütsel adaletin tesis edilmesi için, belirli periyotlarda anketler veya yüz yüze görüşmeler gibi yöntemlerle çalışanların algısı ölçülebilir. Ayrıca, örgüt içinde adalet algısını güçlendirmek için eğitimler, konferanslar ve sempozyumlar düzenlenebilir. Olumlu adalet algısı, bir geleneksel unsur olarak örgüt kültürüne yerleştirilmelidir. Bu sayede, örgüt içinde adil bir ortam oluşturulabilir ve çalışanların motivasyonu ve bağlılığı artırılabilir.
Sonuç:
Seçim sonuçlarının kamu bürokrasisinde önemli değişikliklere yol açması muhtemeldir. Bu değişikliklerin ne yönde olacağını ve ne kadar kalıcı olacağını zaman gösterecektir. Ancak, seçim sonuçlarının kamu bürokrasisinin daha etkin, verimli, şeffaf ve hesap verebilir bir hale gelmesi için bir fırsat yaratabileceğini söylemek mümkündür. Cümle böyle gelişince sanırım yüzdeyi merak edenler olacaktır. Evet o yüzde taş çatlasın %1’dir. En azından 1, 0’dan iyidir.
Şimdi pragmatist bir liste ile acil yapılması gerekenleri de belirterek bu yazıyı sonlandıralım. Bu liste internette denk gelerek sade bir vatandaş olarak gözlemlediğim, okuduğum biriktirdiğim başlıklardan oluşmaktadır. Bu listeyi dikkate alması gereken kişilerin sadece hükümet değil aynı zamanda muhalefet olduğunu da unutmayalım. Bu yüzden ortaya “bir çok ihtimali içerir şekilde” konuşacağım.Tabi bunların hepsi birer olasılık olduğu için yapılırsa olur, yapılmazsa olmaz. Tahminim bazı başlıklarda oluşmuş devlet – hükümet içi/ ilişikli/ harici kartellerin bazı maddeleri doğrudan engellemek için her türlü şeyi yapabileceği yönündedir ama gene de tarihe not düşmüş olalım.
- Bir ülkenin liderinin karşılaştığı zorluklar arasında mülteci ve göçmen sorununun çözülmesi çok önemli bir yer tutmalıdır. Bu, hem insani hem de politik bir meseledir ve etkili bir çözüm, uluslararası işbirliği ve iç politika reformları gerektirir.
- Sağlık sisteminin reforme edilmesi, bir ülkenin vatandaşlarının sağlık hizmetlerine erişimini iyileştirmeyi ve sağlık sonuçlarını artırmayı amaçlar. Bu, sağlık hizmetlerinin finansmanı, dağıtımı ve kalitesini kapsayan geniş kapsamlı bir çaba gerektirir. Bu madde 1. madde çözülmeden tam başarıya ulaşamaz.
- Yargı reformu, adaletin daha etkin ve adil bir şekilde sağlanmasını amaçlar. Bu, yargı sisteminin yapısal ve işlevsel sorunlarının ele alınması, yargı bağımsızlığının güvence altına alınması ve hukukun üstünlüğünün sağlanması gerektirir.
- Trollerin ve manipülatif medyanın etkisini azaltmak, demokratik süreçlere zarar veren yanlış bilgi ve manipülasyonun yayılmasını engellemeyi amaçlar. Bu, medya düzenlemeleri, eğitim ve kamuoyu bilincinin artırılması gibi çeşitli önlemleri içermelidir.
- Kadınlara partide yetki verilmemesi, cinsiyet eşitliği ve kadın hakları açısından endişe verici bir durumu işaret etmektedir. Bu, toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik etmek için politika ve kurumsal reformlara ihtiyaç duyulduğunun işaretidir.
- Vakıflar ve cemaatlerle ilgili operasyonlar, devletin dini ve sosyal yapılar üzerindeki kontrolünü güçlendirmeyi amaçlar ve potansiyel olarak radikalizmi ve dini aşırılığı önlemeyi hedeflemek gerekir.
- Hükümetin muhalefetle iletişim kurması, demokratik bir toplumda farklı görüşler arasında diyalog ve işbirliğini teşvik etmeyi amaçlamalıdır. Bu, siyasi gerilimi azaltabilir ve daha kapsayıcı kararlar almayı sağlayabilir.
- Siyasi nezaket, siyasi tartışma ve ilişkilerde hoşgörü, saygı ve uygun davranışı teşvik eder. Bu, toplumun siyasi sürece güvenini artırabilir ve siyasi istikrarı sağlamak için önemli görülmelidir.
- Teşkilatların yenilenmesi, devletin işleyişini modernize etmeyi ve verimliliği artırmayı amaçlar. Bu, kurumsal yapıların gözden geçirilmesi, personel eğitimi ve teknolojik yenilikleri içermelidir.
- Esad’la görüşme yapılması, bir ülkenin dış politikasını ve uluslararası ilişkilerini etkileyen stratejik bir karar olabilir. Bu, barış sürecini teşvik etme ve iç savaşı sona erdirme çabalarını yansıtabilir.
- EYT’nin (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) iptali ve kademeli emeklilik getirilmesi, emeklilik sisteminin sürdürülebilirliğini ve adil bir şekilde işlemesini sağlamayı amaçlar.
- Vatandaşlık satışının durdurulması, yolsuzlukla mücadele ve ulusal güvenlik açısından önemli bir adım olabilir. Bu, vatandaşlık haklarının suiistimalini ve yasadışı faaliyetleri önlemeyi hedefler.
- Konut reformu, konut sahipliğini teşvik etmeyi ve uygun konutlara erişimi artırmayı amaçlar. Bu, arazi kullanım politikalarının ve konut piyasasının düzenlenmesini içerir.
- Çok falza sayıda konut sahibi olan vatandaşların ayrıca vergilendirilmesi, gelir adaleti ve vergi sisteminin adil işlemesi açısından önemlidir. Benzer bir durum gelire göre trafik cezası uygulaması ya da başkaca vergiler için de çalışılabilir.
- Yeni üniversitelerin meslek yüksekokullarına dönüştürülmesi, işgücü piyasasının ihtiyaçlarına daha iyi yanıt verebilir ve mesleki becerilerin kazanılmasını teşvik edebilir.
- Gıda güvenliğinin tesis edilmesi, bir ülkenin sağlık ve refahını korumak için kritik bir öneme sahiptir. Bu, gıda üretim, dağıtım ve denetim süreçlerinin iyileştirilmesini içerir.
- Sokak hayvanlarının sorununun çözülmesi, hayvan refahı ve toplumsal sağlık açısından önemlidir. Bu, hayvan barınakları, kısırlaştırma kampanyaları ve toplum bilincinin artırılmasını içerir.
- Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu’nun (TOGG) ucuz ve yaygın olarak erişilebilir bir halk aracına dönüştürülmesi, sürdürülebilir ulaşımı teşvik edebilir ve ekonomik kalkınmayı destekleyebilir.
- Yurtdışından ÖTV’siz 2.el araç alımının acilen serbest bırakılması, tüketicilerin araç satın alma seçeneklerini genişletmeyi ve piyasaya rekabet getirmeyi hedefler. Bu, otomotiv endüstrisini canlandırabilir ve tüketiciye daha fazla seçenek sunabilir.
- Vergi reformunun yapılması ve ÖTV’nin yarıya indirilmesi, vergi sisteminin daha adil ve etkin hale getirilmesini amaçlar. Daha düşük vergi oranları, ekonomik büyümeyi teşvik edebilir ve tüketici harcamalarını artırabilir.
- Et ithalatında verginin acilen sıfırlanması ve halka ucuz et tedarik edilmesi, gıda fiyatlarını düşürmeyi ve vatandaşların gıda güvenliğini sağlamayı amaçlar. Bu, gıda piyasasında rekabeti artırabilir ve tüketicilere daha uygun fiyatlar sunabilir.
- Elektrik dağıtım şirketlerinin kamulaştırılması, enerji sektöründeki rekabeti azaltabilir ve elektrik fiyatlarını daha istikrarlı hale getirebilir. Ancak, bu tür bir müdahalenin sektördeki özel yatırımları etkileyebileceği ve piyasadaki etkinliği azaltabileceği dikkate alınmalıdır.
- Hızlı ve modern bir internet altyapısının oluşturulması, dijital ekonomiyi desteklemeyi, bilgiye erişimi artırmayı ve iletişim teknolojilerini geliştirmeyi amaçlar. Bu, ekonomik büyümeyi teşvik edebilir ve toplumsal kalkınmayı destekleyebilir.
- Musluk sularının içilebilir hale getirilmesi ve su lobisini kontrol altına alınması, temiz su erişiminin artırılmasını ve çevresel sürdürülebilirliğin sağlanmasını amaçlar. Bu, sağlık standartlarını yükseltebilir ve su kaynaklarının korunmasına yardımcı olabilir.
- Kamu düzeni için caydırıcı cezaların uygulanması, suç oranlarını azaltmayı ve toplumda güvenliği sağlamayı hedefler. Bu, adalet sisteminin etkinliğini artırabilir ve suçun önlenmesine katkıda bulunabilir.
- Mafyanın kökünün kazınması, organize suçla mücadeleyi güçlendirmeyi ve hukukun üstünlüğünü sağlamayı amaçlar. Bu, yasadışı faaliyetleri önlemeyi ve toplumu suçtan korumayı hedefler.
- Uyuşturucunun toplumdan silinmesi, kamu sağlığını korumayı ve bağımlılıkla mücadeleyi amaçlar. Bu, tıbbi tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinin iyileştirilmesini gerektirir ve uyuşturucuyla mücadelede hem önleyici hem de cezalandırıcı yaklaşımların kullanılmasını içerir.
- Trafikte caydırıcı cezaların ve elektronik denetimlerin kullanılması, trafik güvenliğini artırmayı ve trafik kurallarına uyumu teşvik etmeyi amaçlar. Bu, trafik kazalarının azaltılmasına ve toplumun güvenliğinin sağlanmasına yardımcı olabilir.
- Belediyelerin gereksiz harcamalarının kısıtlanması, kamu kaynaklarının etkin kullanımını sağlamayı ve yönetimde şeffaflığı artırmayı hedefler. Bu, yerel yönetimlerin hesap verebilirliğini artırabilir ve toplumun güvenini kazanabilir.
- Lüks makam araçlarının satılması ve araç alımlarının sınırlandırılması, kamu kaynaklarının verimli kullanımını sağlamayı ve tasarruf sağlamayı amaçlar. Bu, kamu yönetiminde tasfiyenin teşvik edilmesini ve israfın önlenmesini içerir.
- Diyanet’in yeniden yapılandırılması, din ve devlet ilişkilerini düzenlemeyi, dini hizmetlerin etkin ve adil bir şekilde sunulmasını amaçlar. Bu, dini kurumların toplumsal etkisini dengelemeyi ve dini çatışmaları önlemeyi hedefler.
Son olarak ne düşünüyorsun?, bunlar başarılabilir mi? derseniz de cevabım çok basit. Bu şartlar ve insan havuzu kapsamında, Türkiye için oldukça karamsarım.
Hoşçakalın.
Title: Analysis and Future Prospects of 2024 Local Election Results